El-Afüvv

By | 17 Temmuz 2014

feraceler

El-Afüvv

El-Afüvv  Yok etmek, gidermek, fazlalık, artık, çoğalmak, temiz ve helal mal anlamlarına gelen AFV masdarından mübalağa ifade eden bir isimdir. Allah Teâlâ hakkında kullanıldığında affeden, günahları bağışlayan, cezalarını kaldıran demek olur.

Cenab-ı Hakk kullarına karşı affedicidir. Genel olarak bu isim (afüvv) günahkâr kullarla ilgi kurularak düşünülmüştür. Asılda Allah Teâlâ insanlardan suç işleyenlere karşı değil insan olma vasfına sahip herkese karşı affedicidir. O rab’dır (sahip), yaratıklarından tâkatlerini dikkate almaksızın her şeyi isteyebilecek konumdadır. Böyle olmakla beraber istemeyişi onlara af ile muamelesindendir. Yani Cenab-ı Hakk’ın afüvv ile muamlede bulunmadığı tek fert yoktur.

Allahü Teâlâ’nın kullarına affının, af ile muamelesinin değişik gerçekleşme biçimlerini şu şekilde ifade etmek mümkündür. (Bu şekiller başkaları bulunmadığı anlamına gelmez. Bizim tesbir edebildiğimiz şekiller olarak anlaşılmalı.) Şu ikazı da yaparak başlayalım: Allah Teâlâ ile insanlar arasındaki ilişki rablık-kulluk ilişkisidir. Rab görevlendirir, kul görevlidir. Bu ilişkinin sürmesinde kuldan eksiklikler sâdır olur, Rab ise af ile muamele eder, ilişkiler sürsün diye.

Allah Teâlâ’nın affediciliğinin gerçekleşme şekilleri:
1 — Kulunu mükellef tutmamak: Allah Teâlâ’nın kulunun tâkatini ölçü alması O’nun affındandır. İnsanların birbirlerine muamelesi gibi bir muameleye girseydi Hak Teâlâ, hiçbir insan kulluğun üstesinden gelemezdi.


“Hakikat biz onlara: Kendinizi öldürün, yahut yurtlarınızdan çıkın diye yazsaydık, içlerinden birazı müstesna olmak üzere bunu yapmazlardı.” Nîsâ 4/66
2 — Kulluk mükellefiyeti olmaktan çıkartmak. Bir dönemde mükellefiyete dahilken sonradan çıkartılması da affındandır. Kulluk mükellefiyetinden (sorumluluğundan) çıkartılması demek kulluğun gösterilmesi demek olan emir veya yasakların birinin veya bir kısmının kulluk göstergesi olmaktan çıkarılması demektir. Namaz vakitleriyle ilgili olan rivâyet, domuz etinin haramlığı (önce helalken)…. gibi hususlar.
3 — Tahfif ve teysir: Kulluk mükellefiyetlerinde çözüm olarak sunulan hafifletme  ve kolaylaştırmadır. El-Afüvv Hem mükellefiyetlerde, hem de cezalarında gerçekleşir. Mükellefiyetlerdekine ruhsat adı verilir. Cezalarda ise “kötülüğün karşılığı aynen bir kötülük” ilkesidir. Af ile muamelesinden olarak Cenab-ı Hak iyiliği on iyilik sayarken kötülüğü tek bir kötülük sayar.
4 — Kulluklarında sorumluluklarına aykırı davranışlarda bulunan kullarını kalplerine pişmanlık hissi yerleştirmesi de af ile muamelesindendir.
5 — Pişman olan kulunun pişmanlığını af ve mağfiret talebiyle göstermeye muvaffak kılmak,
6 — Kulluk kusurlarını görmezden gelmek, gizlemek, örtmek,
7 — Kulunun, kulluk kusurunu işlemesine bir sebeple engel olmak,
8 — Amel defterinden günahını silmek,
9 — Günahın cezasından geçivermek, cezalandırmamak,
10 — Kusurlarından hesaba çekmemek,
11 — Amellerini yazan meleklere unutturur,
12 — Amellerin şahitlerine unutturur,
13 — Kusur işleyen kulun unutmasını sağlar,
14 — Suçu işlenmemiş hale getirmek için seyyie yerine hasene yerleştirmek.

Kısacası Allah Teâlâ, kulun kulluk sorumluluklarında af ile muamele ettiği gibi (bu bütün kullarla ilgilidir), kulun kulluk kusurlarında da af ile muamele eder. Af ile muamelesi ise değişik şekillerde kendini gösterir.

Bu değişik af muameleleri ile ilgili âyetler:
“Ancak her kimin cezası kardeşi tarafından bir miktar bağışlanırsa artık taraflar hakkaniyete uymalı ve öldüren ona gereken diyeti güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir.” Bakara 2/178
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah (c.c.) sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı.” 2/187
“Allah sizin için kolaylık ister zorluk istemez.” Bakara 2/185
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım. Allah’ın (c.c.) rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah (c.c.) bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” Zümer 39/53
“Ey kavmimiz, Allah’ın (c.c.) davetçisine uyun. O’na iman edin ki Allah (c.c) da sizin günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun.” Ahkâf (46)31
“Ey Peygamber inanmış kadınlar….. sana biat etmeye geldikleri zaman biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz  Allah çok bağışlayandır. Saff 61/12
“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başkadır. Allah (c.c.) onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah (c.c.) çok bağışlayandır, engin merhamet sahibidir. Furkan 25/70
“Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır. Ra’d 13/39
“Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizde biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.” Nîsâ 4/43
“Ey iman edenler açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur’ân indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah (c.c.) onları affetmiştir. Allah (c.c.) çok bağışlayıcıdır. (–) aceleci değildir. Mâide 5/101
“Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik. Nihayet çoğaldılar ve atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı dediler. Biz de onları kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık.” A’raf 7/95
“Allah (c.c.) geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse (ihramlı iken avı öldürmekle ilgili) Allah (c.c.) da ondan karşılığını alır. Allah (c.c.) dâima galiptir, öç alandır.” Mâide 5/95
“….Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah (c.c.) denemek için sizi onlardan alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah (c.c.) müminlere karşı çok lütufkârdır.” Al-i İmran 3/152

Allah Teâlâ’nın affı bütün kullarını ilgilendirirken, mağfireti günahkâr kullarını ilgilendirir. Affı mağfiretinden daha mükemmeldir. Zira af kınanacak, kınanmayı hatırlatacak hiçbir şey bırakmamak, ilm-i ilâhî dışında hiçbir kayıt bırakmaksızın gidermek demektir.

Mağfiret günahın eserlerinin bulunması, cezasının örtülmesidir. Günahın eserleriyse günah işlediğini, günahın işlendiğini insanın hatırlamasına sebep olan her şey demektir. Günahın hatırlanması bile kulla Rabbi arasında perdedir. Af ise günahın eserlerini de kuşatır.

Mağfiret kulun işlediği günahtan dolayı herhangi bir sebeple cezalandırılmaması, cezasının bağışlanıp günahın kaydının muhafazasıdır. Af ise kayıtların da silinerek cezalandırılmaması, kayıtların hasene ile değiştirilmesidir.

AFÜVV, kelime olarak Kur’ân-ı Kerîm’de toplam beş yerde Allah Teâlâ’yı niteleyen bir isim olarak geçer. Bunların bir tanesinde KADÎR ismiyle-ki bu cezalandırmaya gücü yettiği halde affedici olduğu, kulun günahlarını silmeye gücünün yettiğini anlatır- diğer dört tanesinde ĞAFUR ismiyle kullanılmış, bununla da Allah Teâlâ’nın affediciliği pekiştirilmiştir.

Af kökünden bazı fiiller de Allah Teâlâ’ya isnad edilmiştir:
Ali İmran 3/152,155; Mâide 5/95,101; Nîsâ 4/153 Tevbe 9/43 Bakara 2/52
Yine af kökünden bazı fiillerin insanlara isnadı da görülmektedir. Bakara 2/109,237 Teğabün 64/14 Nisa 4/149, A.İmran 3/134159, Maide 5/13

Cahiliye anlayışında kötülüğe daha büyük bir kötülükle cevap vermek genel ilkeydi. Kendisine karşı bir suç işlendiğinde cevap, sadece suçu işleyene değil çoluk çocuğuna, akrabalarına, kabilesine yönelik olurdu. Bu bir güç gösterisi Kabul edilirdi. Affetmek , kötülüğe benzeri eşit bir kötülükle cevap vermek güçsüzlük, zayıflık zillet sayılırdı. İslam ise kötülüğü bu şekilde eşitiyle veya fazlasıyla karşılamayı hoş karşılamadı. Cezanın suçu denk ve şahsi olması gerektiğini ifade etti. Hatta affın fazilet olduğunu duyurdu. Affetmenin zayıflık değil güçlülük, izzet olduğu bildirildi.

Affetmek, İslamın kurmaya çalıştığı kardeşlik anlayışına en uygun davranış olarak nitelendirildi. El-Afüvv  Affın saylayacağı faydaların cezalandırmakla elde edilemeyeceği, cezalandırmanın çoğunlukla kardeşliği zedeleyeceği gerçeğine işaret edilir. Özellikle cezalandırma güç ve hakkına sahip olanların affı tam anlamıyla bir fazilet olarak görülür. Aleyhissalâtü vesselâm efendimizin affediciliğinin, davetinin başarıya ulaşmasındaki etkisi unutulamaz. Şahsî sebeplerden dolayı hiç kimseden intikam almaz, azılı düşmanları dahi olsa affederdi. Hz. Aişe’nin anlattığına göre kötülüğe kötülükle karşılık vermez, buna mukabil bağışlar affederdi. Kureşyliler ona yapmadıklarını bırakmadılar ama o, onbin kişilik orduyla Mekke’yi fethettiğinde hiç kimseden intikam olmadı. Herkesi affetti. Ebu Süfyan’ın evinde bulunanların emîn olduklarını ilân etti.  Tâif’lileri bile bağışladı. O’nun Abdullah b. Übeyy’e davranışı, Yahudilere karşı davranışı, kızı  Zeyneb’in çocuğunun düşmesine sebep olana karşı davranışı… hep affedicilik  olmuştur.

Bütün düşmanlarını affetmiş onlara şeref ve değer vermiştir. O Rabbım bana intikam gücüme rağmen düşmanlarımı affetmemi, benimle ilişkisini kesenle görüşmemi, mahrum bırakana vermemi emretmiştir, buyurmuştur. Ashabı düşmanlarının kahrı için duâ etmesini istediklerinde O, Ey Allah’ım halkımı affet çünkü onlar cahiller diye duâ etmiştir.

Cenab-ı Hak, inanan kullarından da affedici olmalarını ister:


“Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa onun mükâfatı Allah’a (c.c.) aittir. Doğrusu O zalimleri sevmez. Şûrâ 42/40


“İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere vermeyeceklerin yemin etmesinler, bağışlasınlar, ferağat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir. Nûr 24/22


“Ey iman edenler eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarınız başlarını kakmaz, örterseniz bilin ki Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.” Teğabün 64/14


“Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” Araf 7/199


“Yine de siz Allah (c.c.) onlar hakkındaki emrini yerine getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah (c.c.) her şeye kadîrdir.” Bakara 2/109


“ O takvâ sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah (c.c.) için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah (c.c.) da güzel davranışta bulunanları sever.” Ali İmran 3/134


“Şu halde onları affet, bağışlanmaları için duâ et, iş hakkında onlara danış, kararını verdiğin zaman da atık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” Ali İmran 3/159

Affın hayır olması ve kemaline ulaşması (yani hayr-ı kesîr olması, hikmet olarak nitelendirilebilmesi), hak eden ile hak etmeyenin birbirine eşit tutulmak veya birbirine karıştırmak, iyilikle kötülüğü, iyilikle kötülüğü birbirinden farksız göstermek gibi bir küllî şerre sebep olmamak şartına bağlıdır. Affedildiği takdirde şımararak iyice kötülüğe saplanıp kötülüğü îtiyat haline getirecek olanların affı şerdir, kötülüğe teşviktir, iştiraktir. Afta, safvet ve duruluğunu pisliklerden, bulanmaktan koruyacak bir özellik de bulunmalıdır ki af hikmet olabilsin.

 

 Allah Tealâ bu sınırsız afvından sadece şirk koşmayı hariç tutmuştur. Çünkü şirk, Allah’a yarattığı varlıklardan birini ortak kılmak, ulûhiyetine ortak kılmak demektir. Çok büyük bir cürümdür.


“Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür.” Lokman 31/13


“Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bundan başkasını, dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah iftira etmiş olur.” Nîsâ 4/48

Cenab-ı Hak afüvv olmasaydı mağfiret ve tevbe kapısını açmazdı. O’nun afüvv olduğunu bilen mağfiretini talep eder. Allah Tealâ’dan mağfiret talep edenden beklenilen kendisinden af dileyenleri affetmek, özür dileyenlerin özürlerini kabul etmektir. Allah Tealâ bağışlamasını sevip arzu edenlerin bağışlanmalarını emrediyor:


“Bağışlasınlar, ferağat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır., çok merhametlidir.” Nûr 24/22

Mağfiretin setretmek, gizlemek, afvınsa mahv ve izale etmek olduğunu ifade etmiºtik. Afv’ta ayrıca safh olmak özelliğinin de bulunması gerekir. Yani afvın afv olabilmesi safh olabilmesiyle ilgilidir. Safh işlenmiş bir suçu keenlemyekün (olmamış gibi) Kabul etmek, aldırmamak, kınamayı imâ ile olsa bile terk etmektir. Suçun yerine Cenab-I Hakk’ın hasene koymasının anlamı da budur.

Yusuf suresinde, Hz Yusuf anababasını ve kardeşlerini tahta çıkardığında,


“(Yusuf) dedi ki :Ey babacığım. İşte bu daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur.  Rabbım onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana lutfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi..” Yusuf 12/100

Beni zindandan çıkardı diyor. Halbuki burada kuyudan (cübb)  ( جب ) demesi gerekirdi.  Her ne kadar Yusuf’ın hayatında zindandan çıkmak varsa da kardeşlerinin bundan haberi yoktu. Ama “kuyudan” deseydi bu sefer de kardeşlerini kınamış olacaktı. Hem yalan olmayacak, hem de kardeşlerini kırmayacak bir yöntem bulmalıydı. Bu da cübb yerine sicn kelimesini kullanmaktı. Bu safhtır.

Afv’ın fadl (çokluk, çoğalmak) olması demek Allah Tealâ’nın kulun günahını mahvetmesi, silmesi ve fadlıyla da ikramda bulunması demektir. Günahı siler ve yerine hasene yerleştirir. Bu “süslemekten önce temizlemek gerekir” kuralına binâen böyledir.


“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”  Furkan 25/70
Ahnef bin Kays, insanları en çok affetmesi gereken, onları en fazla cezalandırma yetkisine sahip olandır.

Suç olmasaydı af ortaya çıkmazdı. Affın fazilet olduğu da bilinemezdi.

Bir adam suçundan ötürü Halife Memun’dan özür dileyerek dedi ki: Hatalarım ve günahlarım beni kuşatmış olsa da seni faziletin onu kuşatacaktır.keremin bunu yapmaya yeter. Sonra şu şiîri okudu:
Günahlarım beni kuşatmışsa, sen affınla günahımı kuşat.

Suçlanan bir vâlî, Melik’in huzuruna çıktı. Melik ona suçunu söylediğinde O, Melik’ ey melik günahların dolayısıyla Allah’ın huzuruna çıkarıldığında neyi arzu edersin? Melik effedilmeyi ve müsamaha görmeyi dedi. Vali, sana yapılmasını istediğin şeyi sen de başkasına yap dedi. Melik, yaptım, işinin başına dön dedi ve şunu ilâve etti: Müsamaha gösterilmiş vali hesaba çekilmiş validen daha hayırlıdır.

Emirin yanına giren biri kendisinden yüz çevirdiğini görür. Sebebini sorar. Emir senden bana ulaşan şeyden dolayı der. Adam öyleyse çok önemli bir şey değil der. Emir niçin önemli bulmadığını sorunca adam, çünkü sana ulaşan şey gerçekten suçsa affedersin, yalansa da kabul etmezsin der.

Konevî, afüvv, nefislerden zillet karanlıklarını rahmetiyle kalplerden gaflet paslarını kerametiyle izale edendir.

Bir gün Hz Hasan’ın kölesi elindeki tabağı düşürerek efendisinin elbisesini kirletmişti.

Bu dikkatsizliği sebebiyle ceza göreceğini zanneden köle Ali İmran 3/134’ün


“öfkelerini yutarlar” kısmını okuyuverdi. Hz Hasan köleye bakarak yendim dedi. Köle âyetin


insanları affederler bölümünü okuyunca Hz. Hasan bağışladım dedi. Buna çok sevinen köle âyeti tamamlayarak


Allah iyilik edenleri sever deyince Hz. Hasan, ben de seni âzad ettim dedi ve köleye 400 dirhem gümüş akçe vererek onu hürriyetine kavuşturdu.


“Sadaka vermekle elde mal eksilmez, Allah Teâlâ affeden kulunun değerini artırır. Allah rızası için alçakgönüllü olanı Allah yüceltir.” Riyâzüssalihîn 604
Kadir gecesinde yapmamız istenilen duâ


“Allah’ım sen çok affedicisin, affetmeyi seversin beni affet.” Tirmizî
Bil ki affetmenin hazzı, intikam almanın, cezalandırmanın hazzından daha hoştur. Çünkü affın hazzına sonucun güzelliği, hoşluğu da eklenir, böylelikle alınan haz katlanır. Ama cezalandırmanın, intikam almanın hazzına pişmanlığını sevimsizliği, uğursuzluğu eklenir.  Cezalandırma, intikam alma iktidar sahiplerinin çektikleri en büyük acılardır… Yüce Allah lâtif bir değini ile bu hususa işaret etmiş ve şöyle buyurmuştur:


“Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu o zalimleri sevmez.” Şûrâ 42/40
Görüldüğü gibi âyette Cenab-ı Hak kötülüğün kötülükle cezalandırılmasını da bir nevi kötülük olarak adlandırmıştır. Öte yandan başka bir âyette ise şöyle buyurmuştur:


“Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın.” Burada da saldırganı cezalandıran kişi bir nevi saldırgan olarak vasıflandırılmıştır.

Afüvv isminin Allah (c.c.) hakkında ifade ettiği anlamlar:

1 – Kullarının kulluk görevlerini belirlerken af ile muamelede bulunmuştur. Görevlerin belirlenmesinde kulların tâkatlerinin gözetilmesi, ruhsatlarla da amelin cevazı, bazı görevlerde vekâletin, kefaletin meşruiyeti, dînin hanefiyetüssemha olarak belirlenmesi…. Gibi hususlar aff-ı ilâhî cümlesindendir.
2 – Dînin ve görevlerin belirlenmesi de af ile muamelesindendir. Belirlenmese de kulluk istenseydi bilinmez bir şey istenmiş ve ne yapılıp da kulluk görevi yerine getirilecek bilinemez olur. Bu da belirsizlik içinde bunalımlara düşürürdü.
3 – Belirlenmiş olanların belirlenmesi af ile muamele olduğu gibi belirlenmiş olanlarda da ayrıca af ile muamele vardır.
4 – İnsanlar her an aff-ı ilâh yaşadıkları için aff-ı ilâhînin farkına varamazlar. Mahrum olduklarında aff-ı ilâhînin kendileri için ne kadar kıymetli olduğunu anlarlar.
5 – Aff-ı ilâhîden hususî olarak istifade etmek isteyenler için Cenab-ı Hak, tevbe ve mağfiret talebini şart koşmuştur, tevbe ve mağfiret talebiyle aff-ı ilâhîden istifade mümkündür.
6 – Mahlûkata af ile muamelesinden hareketle Cenab-ı Hak insanların da mahlûkata ve birbirlerine karşı af ile muamele etmelerini istemiştir.
7 – Kötülüğe kötülükle karşılık vermenin değil affetmenin daha faziletli olduğunu bildirmiştir.

Aleyhissalâtü vesselâm efendimizin bu isimden nasibi:

1 – Kendisine karşı işlenmiş olan hiçbir suçun intikamını almamış, suçluları bilmesine ve güçlü olmasına rağmen affetmiştir.
2 – Allah (c.c.) hakları söz konusu olduğunda affetmezdi.
3 – Allah Teâlâ’nın kendisine af yolu tutmayı emrettiğini ifade eder ve hep affederdi.
4 – Kendisine karşı işlendiği halde affetmediği suç yoktu.
5 – Dost düşman O’nun hakkında kötülüğe kötülükle karşılık vermez yani affeder derlerdi.
6 – Kendisine karşı suç işleyeni affeder, suç işleyip affettiği belli olmasın diye üstüne bir de ikramda bulunurdu.
7 – Ümmetine de affedici olmayı emrederdi.
8 – Kendisi için ve ümmeti için Allah Teâlâ’dan af talep ederdi.
9 – En mübarek gece olan Kadir gecesine ulaştıklarında ümmetine


diye duâ etmelerini isterdi.
10 – Kendisini insanlara resul olarak gönderen Allah Teâlâ`nın affediciliğini en güzel şekilde temsil etmeye, gerçekleştirmeye çalışırdı. Temsildeki başarısı tebliğdeki başarısının sırrı olmuştur.
11 – Bizzat “dîn”in Allah’ın kullarına af ile muamelesi olduğunu bilir ve bütün gereklerini yerine getirmeye çalışırdı.
12 – Karşılaştığı iki işten en kolayını tercih ederdi.
13 – İnsanın affetmesini engelleyen “gazab”ına karşı galip gelenin asılda rakibini yenebilen pehlivan olduğunu söylerdi.

Bu isimden kulların almaları gerekenler:

1 – Cenab-ı Hakk’ın affının tecellisini ümit ederek insanlara karşı affedici olmak.
2 – Af ile muamele edilmiş olmanın şükrünü daimîleştirmek.
3 – Kendimize karşı işlenmiş suçlara muamelemizi af üzre gerçekleştirmek. Görmemek, aldırmamak, incinmemek, incitmemek, yaptığımız iyilikleri sürdürmeye devam etmek, olmamış gibi davranmak.
4 – Özür dileyenlerin özrünü kabul edici olmak.
5 – Affetmeyi izzet Kabul etmek.
6 – Şirk dışında ne türden olursa olsun işlediği kulluk kusurlarının Allat Teâlâ tarafından affedilme ümidini yitirmemek.