Zandan Sakınmak

By | 11 Kasım 2014

zandan-sakinmak“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Zira zannın bir kısmı günahtır.”

Açıklama:

İsm, cezalandırılması gereken günah demektir. Zan ise, ihtimal üzerine hüküm vermektir. Binaenaleyh zanna dayalı hükümlerin doğruluğu da zannîdir, asla kesin değildir. Başkasının hakkının söz konusu olduğu yerlerde verilmiş yanlış hükümler neticede iftira ve bühtan olarak büyük bir vebal sebebidir. Zannın kaynağı özellikle eğer kişinin nefsi ise, hata ve vebal daha da büyür. Bu sebeple ihtiyat ve tedbir, zannın çoğundan ya da çoğu zandan kaçınmayı gerektirir.

Zannın bir kısmının günah olduğunun belirtilmesi, her şeye rağmen her zannın mutlaka vebali gerektirmediğini gösterir. Hatta Allah ve mü’minler hakkında güzel zanda bulunmak vaciptir. Durumu bilinmeyen bir kişi hakkında güzel zanda bulunmak vacip olmasa bile kötü zanda bulunmak da caiz değildir. Ancak haksızlığı ve günahkârlığı bilinen kişiler hakkında kötü zanda bulunmak haram değildir.

“Zannın çoğundan kaçının” buyurulması, genel bir üslûp içinde kaçınılması vacip olan zanlar bulunduğunu gösterir. Durum iyice belirli hale gelmeden birileri hakkında kötü zanda bulunmaya cür’et edilmemesini tenbih anlamı taşır. Çünkü bilmeden ağır veya büyük günah olan zanna düşme tehlikesi daima vardır.

* Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah -sallallâhu aleyhi vesellem- şöyle buyurdu:

“Zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır.”

Açıklama:

Asıl dayanağı kesin bilgi (yakîn) olması gereken dinî konularda zan ile hareket etmek, zanna dayanarak haber vermek aslâ doğru değildir. Nitekim yüce Rabbimiz, İslâm gerçeği karşısında birtakım zan ve tahminlerle ileri geri konuşan, iddialarda bulunan putperestler hakkında “Onların çoğu, zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan hiçbir şeyin yerini tutamaz” buyurmuştur.

“Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar” âyeti de hem müşriklerin hem de dinî konularda his ve heveslere dayanarak zan ve tahminle görüş beyan edenlerin asıl yanlışlarını ortaya koymaktadır. Burada reddedilen zan, tam anlamıyla sûizandır.

Dinin iki temelinden biri olan sünnetin asıl dayanağı olan hadis rivâyeti konusunda zan ve tahminle hareket edilmesi, hadis nakledilmesi öncelikle bu yasağın içinde ve hatta başındadır. Çünkü zan, sözün en yalanıdır. Zaten Peygamber Efendimiz, “Kişiye yalan (veya günah) olarak her duyduğunu nakletmesi yeter” buyurmuştur.
Zan, bir mânada, nefsin telkinlerinin en yalan olanıdır. Zira zan, şeytan tarafından insanın içine atılmış bir düşüncedir. Bu noktadan hareketle hadisimizi “Müslümanlara yönelik olarak sûizanda bulunmaktan sakının! Çünkü bu tür bir beyân, sözlerin en yalanı olur” diye mânalandırmak da mümkündür. Nevevî merhum, büyük bir ihtimalle bu mânayı tercih ettiği için hadisimizi burada bir kez daha tekrar etmiştir.