“O (sav) Yoksa Hayatınızın Anlamı Olur mu?”

By | 1 Ağustos 2019

Peygamber Efendimize tam on yıl hizmette bulunan Hz. Enes b. Malik’in amcası Enes b. Nadirin O’na sevgisi ve Uhud’ta gösterdiği fedakarlık bir başkaydı. Savaşın başından beri kahramanca savaşmıştı. Müslümanların bozguna uğradığı anda da yeniden büyük bir görevi yerine getirmişti.. Moralmen çökmüş Müslümanlara tok sesiyle:
– Allah Resûlü şehit edilmiş ve siz de sağ kalmak istiyor-sunuz öyle mi, diye sesleniyor ve ekliyordu:
– O (sav), sağ değilse sizin hayatta kalmanızın bir anlamı olur mu?! Haydi toparlanın! O’nun davası uğrunda biz de
canımızı feda edelim!
Müslümanlar bu sese kulak vermiş ve yeniden Peygamber Efendimizin etrafında toplanmışlardı. Hazret-i Enes, görevini yapmıştı ve çok geçmeden de şehadetle hayata gözlerini yummuştu. Sadece yüzünde yetmiş darbe izi vardı. Cennetin kokusunu alan burnunu bile kesmekten, düşmanları adeta zevk almışlardı. Öyle ki harp sonrası sadece kız kardeşi onu sağlam kalabilen birkaç dişinden tanıyabilmişti.
Medine, Uhud günü kadın ve çocukların çığlık ve feryatlarına boğulmuştu. Haberi alan kadınlar soluğu harp sahasında almışlardı. Sümeyra binti Kays da bir nefeste savaş alanına varanlardandı. Babası, kardeşi, oğlu ve kocasını elleriyle savaşa hazırlamıştı. Savaş alanına gelince dördünün de şehit edildiğin görmüştü. Ama o: “Allah Resûlü nerede? O’na bir şey oldu mu? Görmek istiyorum?” diyordu. Göstermişlerdi. Yanma vardı, elbisesinin eteğinden tuttu ve:
— Annem de, babam da sana feda olsun ey Allah’ın Resûlü! Sen sağ ol yeter! Ben her felakete razıyım! dedi.
Bütün bunları o gün olmuş ve gelmiş geçmiş olaylar veya hikayeler olarak dinlememek, anlatmamak gerekir. Bütün bunlardan çıkaracağımız dersler ve ibretler vardır.
O günün Müslümanları, yani sahabiler, Peygamber Efendimiz uğrunda her zorluğa katlanıyor, savaşıyor ve seve seve canını feda ediyordu.
Peki Peygamber Efendimizin tüm gayreti ve çabası ne içindi? Kudan’ı ve İslâm’ı korumak ve ilahi mesajını bir çok insana ulaştırmak değil miydi?
Bugün Allah’ın cemaliyle haşir neşirdir O (sav). Ama uğrunda mücadele verdiği Kuran elimizde. Ve O (sav) “Size iki şeyi emanet bırakıyorum: Biri Kuran. Ona sarılırsanız doğru yoldan ayrılmasınız. Diğeri ise Ehl-i Beytim (yani sünnet-i seniyyem)” diyerek bize Kuran’ı ve sünnetini emanet bırakmıştır.
Sahabiler o gün bu vazifeyi gerektiğinde kılıçlarıyla ve canlarını feda ederek yapıyorlardı.
Biz de bugün, Kur’an’ı ve onun tercümanı olan Sevgili Peygamberimizi anlayarak, yaşayarak ve yaşatmaya çalışarak görev ve sorumluluğumuzu yerine getirmeli değil miyiz? Anlamaya çalışmaz, yaşamaz ve yaşatmazsak şayet, her şeyden önce onurumuzu kaybederiz, sonra da çocuklarımızı, ruhuna ve gönlüne ters düşüncelerin kucağına kendi elimizle atmış oluruz. Halbuki Allah’ın emri kesindir bize: “Ey Müminler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten (cehennemden) koruyun!..”