Namazda “Tâdil-i Erkân” Ne Demektir?

By | 4 Şubat 2015

namazda-tadil-i-erkan-ne-demektir    Peygamberimiz (a.s.m.) namazın bir rüknünü giderecek kadar aceleye getiren ve yarım yamalak yapanlara aslâ müsaade etmiyordu. Namazda eksiklik yapılmasını hırsızlık sayıyordu. “Namazda hırsızlık yapan, namazın rükûunu ve sücudunu tam itidal üzere yapmaz” buyuruyorlardı.
Namaz en büyük bir ibadet, en tatlı ve zevkli bir kulluk vazifesidir. Bütün ibadet şekillerini içinde bulundurması bakımından da ibadetlerin bir fihristesi ve bir hülâsası hükmündedir. Namazın zevkine varmak için rükünlerine ve şartlarına riayet etmek başta gelir.
Tadil-i erkân; namazın, kıyam, rükû, sücut ve tahiyyat gibi her rüknünü tam bir sükûnet içinde yapmak, bu rükünleri yerine getirirken de her âzayı yerli yerinde kullanmak, aceleye getirip bir an önce bitirmeye çalışmamaktır.
Tâdil-i erkânla kılınan namazda ibadet hem usulüne göre edâ edilmiş, hem de bir vacip yerine getirilmiş sayılır. Hanefi mezhebi imam¬larından İmam Ebû Yusuf’a göre, namazda tâdil-i erkân farzdır. Bu durumda, tâdil-i erkânsız kılman namazın iadesi de gerekir.
Her hususta en büyük rehberimiz olan Sevgili Peygamberimizin (a.s.m.) namaz kılış şeklini sahabiler dikkatle takip ediyorlardı. Resul- i Ekremin (a.s.m.) namaz kılarken kıyamı, rükûu, rükûdan sonraki itidali, secdeleri, iki secde arasındaki oturuşu, tekrar secdesi, selâm vermekle kalkıp gitmesi arasındaki durumu hep aynı itidal ve ciddiyet içinde cereyan ettiği rivayet edilir.
Bilindiği gibi namazda tâdil-i erkâna dikkat edip uymak esas olarak dört yerde gerekir:
1. Rükûa varırken avuç içlerinin tam diz kapaklarının üzerinde bulundurmak, dizleri kırmamak, gözlerle secde yerine bakmak.
2. Rükûdan doğruluşta elleri yana bırakarak tam kıyamdaki duruş şeklini almak.
3. Secdeye varışta tam itidal üzere olmak, yani dizler, eller, burun ve alın yere temas ederken kolları dik tutmak.
4. İki secde arasındaki bekleme oturuşunda tahiyyatta oturur gibi düzgün şekilde oturmak. Bütün bu hareketlerde en az “Sübhanallah’ diyecek kadar oturup beklemek.
Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.), kendisi ibadeti tam hakkıyla yaptığı gibi, ümmetinin de aynı şekilde titiz davranmasını istemektedir: “Benim namaz kıldığımı nasıl gördüyseniz, siz de öyle kılın.”
Bu tavsiyeye uyan sahabiler, namazda gereken dikkat ve itinayı ellerinden geldiği kadar gösterirlerdi.
Hz. Vesile bin Mâbed, “Resulullah’m (a.s.m.) namaz kıldığını gördüm. Rükûa vardığı zaman sırtı o kadar düz olurdu ki, hattâ üzerine bir miktar su dökülse, bir tarafa akmadan dururdu” şeklindeki müşahedesini anlatır. Çünkü namazda rükû ve secde, şekil ve mânâ bakımından namazın esasım teşkil etmektedir.
Ali bin Şeyban (r.a.) ise, namazdaki tâdil-i erkâna uymayan bir mü’mini Peygamberimizin (a.s.m.) ikaz edişi hususunda şöyle bir hatırasını kaydeder:
“Biz Resulullah’a (a.s.m.) biat ettik ve arkasında namaz kıldık. Sonra namazı tâdil-i erkânıyla kılmayan bir adamı gördü. Namaz kılan adamın rükûu düzgün değildi. Resulullah (a.s.m.) namazı bitirince şöyle buyurdu:
“Ey İslâm cemaati! Rükûda ve sücutta tâdil-i erkâna riayet etmeyen kişinin namazı sahih değildir.”
Görüldüğü gibi, Peygamberimiz (a.s.m.) tâdil-i erkânda en küçük bir ihmale ve hatâya dahi müsaade etmiyordu. Namazın bir rüknünü giderecek kadar aceleye getiren ve yarım yamalak yapanlara aslâ müsaade etmiyordu. Namazda eksiklik yapılmasını hırsızlık sayıyordu. “Namazda hırsızlık yapan, namazın rükûunu ve sücudunu tam itidal üzere yapmaz” buyuruyorlardı.
Namazın rükünlerinde yapılan ve hırsızlığa benzetilen bu hareketlerde, ibadetin tam bir şuur içinde edâ edilmemesi ile beraber namazı vaktin sonunda aceleyle kılınmasının da büyük payı vardır. Bir vaktin namazını ikinci vakit gireceği anda kılmaya kalkmak, muhakkak aceleye getirecek ve dolayısıyla bazı şart ve rükünlerinden “kırpmaya” gidilecektir.
Namazı vaktinde ve huşu içinde kılan bir mü’min bu nevi hatâları zaten yapmaz. Aceleye getirmeye sebep olarak da ayrıca bazı dünyevî işler ve meşguliyetler bahane olarak gösterilebilir. Halbuki böyle kimseler, dünyevî ticaretinde kâr ederken mânevî kazancından zarara uğramaktadır. İşte bu hareket de Peygamberimizin (a.s.m.) lisanında “hırsızlık” olarak vasıflandırılır.
Fâni ömrümüzü ebedileştiren ve kişiyi en yüce makama yükselten namazı hakkını vererek kılmak, en güzelidir. Bunun için tâdil-i erkâna riayet edelim ki, kulluk vazifemizi eksiksiz yapmış olalım.