Ayrılan Ailelerde Çocukların Durumu Nasıl Olur?

By | 4 Şubat 2015

ayrilan-ailelerde-cocuklarin-durumu-nasil-olurİslâm hukuku açısından çocuğun dinî terbiye ve eğitiminde ebeveynden hangisi daha bilgili ve yeterli ise, vazife büyük ölçüde onun üzerine düşmektedir. İmam Nevevî, “Her ne kadar çocuk annenin yanında kalsa da, babanın bunu ihmal etmemesi gerekir; terbiye ve eğitimiyle ister bizzat, ister dolaylı olarak ilgilenmesi ve ihtiyaçlarını temin etmesi gerekir” der.

Hem İslâmî açıdan, hem de çocuk psikolojisi ve terbiyesi bakımından, erkek olsun kız olsun, “temyiz” yaşı olarak bilinen 7- 8 yaşına kadar çocuğun, annenin himaye ve terbiyesi altında bulunması daha uygundur.

Çünkü, kadın yaratılışı gereği şefkat ve merhamet yönünden erkekten daha farklıdır ve üstündür. “Temyiz” yaşı geçtikten sonra ise erkek çocukların babaya, kız çocuklarının da anneye teslim edilmesi ve onların muhatap olması daha faydalıdır.
Bu hususa dikkat çeken Hanefi ulemâsından İmam Kâsânî Bedaiu’s-Sanâî isimli eserinde şu tespitlere yer verir:
“Temyiz yaşına gelen erkek çocuk terbiyeye, erkeklerde var olan özellikleri kazanmaya, pek çok fazileti elde etmeye, çeşitli ilimlerin önceliklerini benimsemeye muhtaçtır. Bunların gerçekleşmesi için de baba daha münasip ve güçlüdür.

“Erkek çocuk bu yaştan sonra annenin eline teslim edilirse, kadınların ahlâkı ile ahlâklanır, onların hal ve tavırlarına alışır. Bu durum onlar için zararlıdır. Oysa, aynı hususlar kız çocukları için söz konusu değildir.
“Bundan dolayı kızlar annelere terk edilir. Hatta onların büluğ çağına gelinceye kadar annelerinin yanında kalmaları zaruridir. Çünkü, onlar kadınlık halini, anneliği, ev hizmetlerini öğrenmek durumundadır. Bu da ancak anneleriyle birlikte bulunmalarıyla mümkündür.”

Fakat, büluğ çağından itibaren de, kız çocuğu anneyi seçmiş veya onun yanında bulunuyorsa “babaya düşen vazife ve mesuliyet yoktur, kalkmıştır” denilemez. Çünkü, çocuğun babadan öğrenmesi gereken çok şey vardır.
İslâm hukuku açısından da çocuğun dinî terbiye ve eğitiminde ebeveynden hangisi daha bilgili ve yeterliyse, görev büyük ölçüde onun üzerine düşmektedir.

Büyük hadis âlimi ve İslâm hukukçusu İmam Nevevî, “Her ne kadar çocuk annenin yanında kalsa da, babanın bunu ihmal etmemesi gerekir; terbiye ve eğitimiyle ister bizzat, ister dolaylı olarak ilgilenmesi ve ihtiyaçlarını temin etmesi gerekir” der.

Çünkü, çocuk birlikte yaşaması itibariyle annenin yanında kalıp onun kontrol ve eğitimi altında bulunsa da, gerek hissen, gerekse fıtrî bağlılık yönünden tamamen babadan kopamaz. Bir kere resmî veya gayr-ı resmî olarak sorulduğunda annesinden çok babasının adının sorulmasıyla karşılaşacaktır. Yine çevrenin müsbet veya menfî kanaatlerinde çocuk, “Ahmed’in kızı, Ali’nin oğlu” diye anılacaktır.

Sadece basit bu iki husus bile göz önüne alınacak olsa, babanın çocuk üzerindeki görev ve sorumluluğu devam ediyor demektir.

Bu durumda baba, elinden geldiği kadar, imkânı ölçüsünde çocuklarına faydalı olmaya, mânevî eksikliklerini tamamlamaya, dinî ve ahlâkî terbiyelerini kuvvetlendirmeye çalışmalıdır.

Her zaman buluşup konuşmak, bir araya gelmek mümkün olmasa dahi, dergi, kitap gibi vasıtalarla da bu ihtiyacı gidermeye çalışmalıdır. Onların babaya olan sevgi ve ilgilerinin devamını temin için de çeşitli hediye ve armağanlar alınması faydalıdır.

Bu şekilde yapılan müsbet telkinler, şefkatle yaklaşmak, gönüllerini hoş ederek ruhlarını sevindirmek hiçbir zaman sonuçsuz kalmaz.

Zaten çocuk, yaratılışı gereği babaya olan ihtiyacını her zaman duyar. Onun bu ihtiyacına cevap verici davranışta bulunmak hem baba için, hem de çocuk için, zamanla güzel sonuçlar verir.