Kadere İman Etmenin Hikmeti

By | 28 Ekim 2014

Kader’e ikaza ve kader nedirman etmenin hikmeti; insanın güç ve kuvvetlerinin alemdeki bu ilahi kanunları bilmek, bu esasları tanımak, bina ve imarda, yerin hâzinelerini çıkarmada ve kâinatta bulunan nimetlerden faydalanmada onları kullanmak için harekete geçmesidir.
Bu şekildeki bir Kader’e iman; kişiyi çalışmaya, gayrete ve hayatta olumlu rol oynamaya yönelten bir kuvvettir.
Yine Kader’e iman; insanı, bu alemin yaratıcısına bağlamakta, hakkı gerçekleştirmek ve görevi yerine getirmek için kişiliğini; kuvvet, cesaret ve izzet mertebesine yükselterek üstün makamlara sahip kılmaktadır.Kader’e iman; insana, kainatta her şeyin yüce bir hikmete göre meydana geldiğini göstermektedir. Ona bir zarar dokunduğu zaman feryat etmez, başarı ve iyilik dokunduğu zaman da her şeyi unutarak sevinip şımarmaz. İnsan başarısızlık ve kayıp anında feryattan kurtulur, başarı ve yarar esnasında da şımarmaktan uzak durursa dengeli ve mutedil bir insan olur. Böylece yücelik ve üstünlüğün zirvesine erişir. Nitekim yüce Allah’ın şu sözlerinin manası da budur:
“Yeryüzünde meydana gelen ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. (Allah, bunu,) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.”
Kader’den anlamamız gereken mana budur. Bu, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in ve ashabının kader anlayışıdır.
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), birgün Hz. Ali’yi yatsı namazından sonra ziyarete gittiğinde erken yattığını görünce ona:
– ‘Gece namazına kalkmalı değil miydin?’ buyurdu. Hz. Ali’de:
– ‘Ey Allah’ın Rasulü! Nefislerimiz Allah’ın elindedir. Dilerse yayar, dilerse tutar’ dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu söze öfkelendi ve dizini vurarak:
“İnsan her şeyden fazla tartışmacıdır”(Kehf: 18/54) ayetini okudu”
“Bir adam hırsızlık yapmıştı. Hırsızlık yapan bu adam, Hz. Ömer’in huzuruna çıkınca, Hz. Ömer, bu adama:
– ‘Niçin hırsızlık yaptın?’ diye sormuş. Adamda:

– ‘Allah böyle takdir etti’ diye cevap vermiş. Bunun üzerine Hz. Ömer:
– ‘Bu adama otuz kamçı vurun ve elini kesin’ diye emretmiş.
Hz. Ömer’e bunun sebebi sorulunca, o:
– ‘Hırsızlık yaptığı için eli kesilir. Allah’a iftira ettiği için de kamçı vurulur’ diye cevap vermiş.”
Kader; hiçbir şekilde tembelliğin sebebi, günah işlemenin vesilesi ve sözü zorla söylettirmenin yolu olmamalı. Bilakis Kader, büyük işlerin ardında büyük gayelerin gerçekleştirilmesi için bir yol kabul edilmesi gerekir.Şüphesiz Kader, kaderle önlenir. Örneğin, açlık kaderse yemek yemek de kaderdir, susuzluk kaderse su içmek de kaderdir, hastalık kaderse (bundan kurtulmak için) tedavi ve sağlıklı olmak ta kaderdir, tembellik kaderse çalışmak ve gayret etmekte kaderdir. Böylece kader, kaderle giderilir. Dolayısıyle Kader’in, ayakbağı veya baskı aracı olması söz konusu değildir.
Anlatıldığına göre; Ebu Ubeyde ibnu’l-Cerrah (radıyallâhu anh), veba hastalığından kaçan Hz. Ömer (radıyallâhu anh)’a:
– ‘Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?’ diye sormuştu. Hz. Ömer’de:
– ‘Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum’ diye cevap vermişti.
Yani Hz. Ömer, burada, “hastalık ve veba kaderinden sağlık ve afiyet kaderine kaçıyorum” cevabını vermişti.
Daha sonra Ebu Ubeyde ibnu’l-Cerrah’a, çorak arazi ile verimli arazi arasındaki farkı örnek verip develerinin otlaması için çorak araziden verimli araziye geçmek suretiyle bir kaderden diğer kadere geçtiklerini ifade etti.”
Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve ashabı, başarısızlığa boğulanların mazeret gösterdiği yanlış anlamayı kendilerine kanıt yapacak azimsiz zayıf kişilerin karaktersizliği gibi gevşek ve çabasız davranabilirdi. Fakat Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), gerçeği, açığa çıkarmak için gelmiştir. Gevşemedi, zayıflamadı ve Allah’ın kullarına vaadettiği yardım kanununa sarılarak büyük risaletini gerçekleştirmek için kaderin desteğini aldı.
Fakirliğe çalışmayla, bilgisizliğe ilimle, hastalığa ilaç ve tedaviyle, küfür ve isyana cihadla karşı koydu. Keder ve hüzünden, acizlik ve tembellikten Allah’a sığındı.Zaferle sonuçlanan bütün gazveleri, Allah’ın irade ve kaderine göre meydana gelen O’nun yüce iradesinin bir belirtisinden başka bir şey değildir.Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), kaderin yanlış anlaşılmasından sakındırmış ve yanlış anlayan kimselere karşı konulmasını emretmiştir.Câbir (radiyallahu anh)’den rivâyet edildiğine göre; Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:“Ahirzamanda bir kavim olacak. Bunlar, günah işleyecekler. Sonra da ‘bu gü¬nahı Allah bize takdir etti’ diyecekler. O gün onlara karşılık veren kimseler, sanki Allah yolunda kılıcını sıyırmış gibi olurlar.”Kader hakkında bilmemiz gereken şeylerin başlıcası bunlardır. Bunun dışında kader konusunda çekişmemiz caiz değildir. Çünkü bundan fazlası Allah’ın sırlarındandır. Bundan fazlasını, akılların idrak etmesi ve fikirlerin kavraması mümkün değildir.”