El-Berr

By | 17 Temmuz 2014

hasema

El-BerrEl-Berr

BİRR: Geniş, bol hayır (iyilik) manasında isim olur. Hayırda bol olmak, hayrı geniş olmak, geniş olmak manasında da masdar olur. Asılda geniş feza, uçsuz bucaksız uzay anlamındaki ber kelimesindendir. Bol bol iyilik etmek, geniş iyilik demektir.

  Birr ile hayır arasındaki fark. Hayır mutlak anlamda faydadır, başkasına faydası dokunmaktır. Ne şekilde olduğu, yapıldığı önemli değildir. Sehven de olsa hataen de olsa, kasıtlı kasıtsız da olsa fayda hayırdır. Birr ise bizzat niyetle gerçekleştirilen hayırdır. Îrade edilerek, öyle yapılması istenilerek yapılan iyilik ve faydadır. Birr’e bu özelliğinden dolayı kemal-i hayır = en mükemmel hayır derler.

  BERERE: Berr’in veya BÂRR’ın çoğuludur. Berr’in çoğulu olduğunda çok hayırlar sahibi; Bârr’ın çoğulu olduğunda söz ve fiillerinde sadık demek olur. 
 
                            Abese 80/15-16
  Taşıyıcıların ellerindedir, değerli çok iyi, ayeti her iki manaya da şamil olmak üzere ehl-i takvâ, etkiyâ diye tefsir edilmiştir.
 
  Kur’an-ı Kerim’de EBRAR Âdemoğulları hakkında BERERE de melekler hakkında gelmiştir. Ebrar azlık ifade eden çoğul (cem-i kıllet) dur. Âdemoğulları arasında etkıyâ, takvâ sahibi insanlar azdır.El-Berr  Berere ise çokluk ifade eden çoğul (cem-i kesret) dur. Meleklerin hepsi müttakidirler.

          
                                                                                                            Tahrim 66/6
  Berr ismi ilâhî iyiliği anlatır. Allah’ın iyi olduğunu, sadece ondan iyilik beklenip iyilikten başka bir şey beklenmeyeceğini, O’ndan sudûr edenin iyi ve iyilik olduğunu anlatır. Kendisi kelime olarak masdar olmasına rağmen Allah’ın iyiliğini anlatmada başka bir kelime seçilmemiştir, iyiliğin mükemmelliği, genişliği, iyilikten başka bir şeyin bulunmadığını anlatmak için.

  Bu isim Allah’ın sadece iyi olduğunu, kendisinden iyilikten başka bir şey sadır olmayacağını, sadece iyiyi ve iyiliği irade edeceğini anlatır. Allah sadece yaptıkları iyi olan değil, iyinin bizzat kendisidir. Hiçbir kötü ve kötülük asla onunla ilişkilendirilemez. Kötüyü asla irade etmez.

                                                   
ُ Allah’tan başka iyi yoktur. İyinin ne olduğunu belirleyecek olan sadece odur. Yani   Allah sadece iyi değil, iyiyi yaratan değil, iyinin ne olduğunu belirleyendir de. Bu belirleyiciliği din’le yapar. Din bizzat iyidir, çünkü Allah’la ilişkilidir. Aynı zamanda din, iyinin ne olduğunu belirleyicidir. Dîn’in semeresi iyi olan amellerdir. Kendi zan ve bakışımıza göre değil, hakikatte, Hakk katında olan işlerdir. Kendi zan ve bakış açılarımız iyinin ne olduğunu belirlemede etkili ve yetkili olsaydı dünyada kötü diye bir şey bulunmazdı. Zira bizim kötü dediklerimiz, kendi zanlarına göre iyi kabul edip yapanlar da varır.

  Asıl dindarlık iyiyi, iyiliği kendisi iyi gördüğü için değil Hakk nazarında iyi olduğu için isteyip yapmaktır. Böyle isteyip yapmak Allah Teâlâ adına yapmak demektir ki insanın halifeliği de Allah’ın iyiliğinin dünyada temsili demektir. Zira Allah  iyiden başka bir şeyi asla isteyip yapmaz. Şu iyidir demek, sana, bana, falan göre değil hakikatte ve Hakk nazarında iyidir demek olur.

  İlâhî iyilik:
a – Umûmî olur: Her bir yaratık varlığına bu iyilikten yararlanarak kavuşur. Varlığını sürdürebilmesi de bu iyiliktendir. İyi kötü, canlı sansız, insan hayvan, mümin kâfir bu iyilikten istifade ederler. Bu iyilikten faydalanmayan bir varlık düşünülemez.

                                  
  Rahmetim ise her şeyi kuşatır. Araf 7/156
b – Husûsi olur: Şartlara bağlı olarak yararlanılan iyiliktir. Cenab-ı Hakk’ın bu iyiliği müttakiler içindir.

        
  O peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. Araf 7/157

                      
  Muhakkak iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır. Araf 7/56

  Allah Teâlâ’nın iyiliğinden tam ve mükemmel istifade koyduğu şartlara tam riayetledir. Din yalnızca insanların hayatlarına çeki düzen vermez. Asılda din insanların iyi olan Allah Teâlâ’nın iyiliğinden tam bir şekilde istifade etmelerini de sağlar.

  Kötülük ilâhî bir sorun değildir. Kötülüğü Allah ile ilişkilendirmek mümkün değildir kötülük bir insanî sorundur. Allah kuluna sadece rahmet eder veya rahmet etmez. Rahmet etmediğinde kul kötü ve kötülükle karşı karşıya kalır. Allah’ın kuluna rahmet etmeyiş sebebi kulu kötülükle, kendi kötülüğüyle karşı karşıya getirir. Kulun karşılaştığı kötülük kulun isteği, kusuru, ihmali, acizliği, cahilliği, tembelliği, yanlışı, hatası, unutması… gibi sebeplerdir. Yani rahmetle muameleyi celbedemeyişindendir. İnsana iyilik sadece Allah’tan ulaşır, kötülükse kendinden.

  Allah Teâlâ hazretleri kul ne şekilde davranırsa davransın iyilik yaratmaktan vazgeçmez. Kul, Allah Teâlâ’nın emrettiğini terk, yasakladığını da işlemek suretiyle isyana düşmüş olsa bile iyilik yapmaktan vazgeçmez. İyiliğini sürdürür.

  Kötülüğün bir an bile olsa Allah’tan sâdır olacağını düşündüğümüzde insanın huzuru altüst olur. Kötülük yapma arzusunun sonsuz kudretle bir arada olduğunu düşünmek bile bir felâkettir. Kötülerin de iyilerin de karşılaştıkları kötü durumlar, kötülük durumları kendileriyle ilgilidir. Kötüler de Allah’ın iyiliğinden kaynaklanan bir hayatı yaşarlar.

  Allah Teâlâ’nın iyiliği hem dünyayı hem de ahiret alemini kuşatır. İyiliği her ikisinde de kendini gösterir. Dünyada iyiliği, varlık vermesi, varlıkları sürdürmesi, rızık vermesi, bolluk vermesi, affetmesi, sıkıntıları gidermesi… gibi iyilik denilince akla gelen neredeyse her şey. Ahiretteki iyiliği ise yapılan iyiliklerin kim tarafından yapılırsa yapılsın asla zayi edilmemesidir. Kim olursa olsun herkes yaptığı iyiliğin hardal tanesi kadar bile olsa faydasını muhakkak görecektir. Kâfir de olsa yapmış bulunduğu iyiliğin karşılığını orada azabının hafifletilmesi olarak bulacaktır.

  Allah Teâlâ’nın iyilikleri olarak şunlar ifade edilebilir:
  Kullarına yumuşak davranır. Kullar için kolaylık diler, zorluk dilemez. Kulların birçok günahlarını cezalandırmadan bağışlar. Kullarını yaptıklarının tümünden sorgulamaz. Bir iyiliklerini on ve daha fazla iyilik kabul eder.

  Niyetlendikleri fakat yapmadıkları iyiliklere de mükâfat verir. Niyetlenip yapmadıkları kötülüklerden dolayı mükâfat verir. Bir kötülüklerini bir kötülük sayar. Bağışlanma dileyenlerin isteklerini kabul eder. İşledikleri iyilikleri kusurlarının kefaretleri kılar.

  Her türden iyiliğe BİRR denildiği gibi insanın ana-babasına yapacağı iyilik de Allah’ın iyiliğini anlatan BERR kelimesinden alınarak BİRR diye isimlendirilmiştir. Yani BİRR özel olarak ana-babaya iyilik demektir. Asılda kul iyi olmalıdır. Allah’a karşı, insanlara karşı, canlılara karşı, cansızlara karşı, kendine karşı, hatta tarihe ve geleceğe karşı hep iyi olmalıdır. Allah’a karşı iyi olmak sadece O’nun razı olduğu işleri yapmak, mülkünde O’na ortak kılmamak, mülkünü Allah’a teslim etmek demektir. İnsanlara karşı iyi olmak derece derecedir zira insanların, bir insanın iyiliğini hak edişleri derecelerine göredir. Ana-baba en önde gelir.

      
  Rasûlullah (s.a.v.) Rabbin rızası ana-babanın rızası, öfkesi de ana-babanın öfkelenmesindedir, buyurmuştur. Bir kesime karşı kötü olmak demek, kendinde ne olursa olsun kötülük bulunmak demektir. Kötülükten zerrenin bulunmadığı bir kişiliğe sahip olmalıdır.

                
  Sizin en hayırlınız, iyiliği beklenilen, şerrinden de emin olunan kimsedir. En şerliniz de iyiliği beklenilmeyen, şerrinden de emin olunmayan kimsedir.Tirmizî 
Mümin iyi olmalıdır. İyi, iyilik ve iyilerle ilgili olmalıdır.

                
  Birr güzel ahlâktır, ism ise (günah) kalbine ağırlık veren ve insanların muttali olmasını istemediğin şeydir. Buhari, Müslim, Tirmizî

            
  Birr (iyilik) eskimez, günah unutulmaz, deyyan (hesap soran) ölmez. Dilediğini yap. Yaptığın gibi cezalandırılırsın.  Abdürezzak 

                 
  Birrin en güzeli, bir adamın geçip gittikten sonra babasının sevdiği insanlarla ilişkiyi sürdürmesidir. Ahmed b. Hanbel

              
  Birr nevilerinin tümü ibadetin (kulluğun) yarısıdır. Diğer yarısı da duadır.

              
  Hayrın sevaba en seri ulaşanı birr (iyilik) ve sıla-i rahimdir. Şerrin en seri ulaşanı da haksızlık ve akraba ile ilişkiyi kesmektir. Tirmizî, İbni Mâce

                                            
Birr kapılarının en hayırlısı sadakadır. Taberânî 

          
  Dua kazaya engel olur, birr rızıkta artış sebebidir. Kul işlediği günah sebebiyle rızıktan mahrum olur. Hakîm 

               
  Duadan başkası kazayı geri çevirmez, birrden başkası da ömrü ziyadeleştirmez. Tirmizî, Hakîm

        
  Ey Aişe, masiyetlerden hicret et, masiyetlerden hicret en hayırlı hicrettir. Namazları muhafaza et, namazları muhafaza en faziletli birdir. Kenzulummal

      
  Sıdk birre, birr de cennete ulaştırır. Adam doğru söylemeye devam eder, Allah katında sıdık yazılır. Yalan fucura, fucur ise ateşe ulaştırır. Adam yalan söylemeye devam eder, Allah atkından kezzab yazılır. Müttefekunaleyh

                            
  Birr çok kolay şeydir. Güleç yüz, yumuşak söz. Kenzulummal 

        
  Allah’a en sevimli amel vaktinde kılınan namaz, sonra ana-babaya iyilik sonra Allah yolunda cihaddır. Tirmizî

          
  Üç şey vardır ki onlar konusunda insanlardan hiç kimse için ruhsat yoktur. Ana-babaya Müslüman da kâfir de olsalar iyilik yapmak, Müslüman da olsa kâfir de olsa verilen sözde durmak, öüslüman da olsa kâfir de olsa emaneti eda etmek. Beyhekî

  Hikâye edilir ki Hz. Mûsâ Rabbi kendisiyle konuştuğunda Allah yanında yüce mekanda bir adam gördü de makamının yüceliğine hayret etti. Ya Rabbi, bu kul şu makama ne ile ulaştı dedi. Allah da o kullarımdan hiçbir kula haset etmez verdiklerim hususunda, ana-babasına da iyilik yapardı dedi.

  Müslümanın karakterini belirleyen ve bir kısmı sorulara cevap teşkil eden bazı hadislere göre insanların veya Müslümanların en hayırlısı: İyiliği beklenen, kötülük etmesinden korkulmayan, toplum içinde yaşarken bir taraftan o roplumun hakkını ödeyen, diğer taraftan Rabbine ibadet eden, savaşa çıktığında ise düşmana korku salan, savaş zamanında canıyla ve malıyla savaşan, barış zamanında ise Rabbine ibadetle meşgul olup kendini insanlara zarar vermekten alıkoyan, dostlarına ve komşularına hayrı dokunan, ömrü uzun, ameli güzel olan, geç öfkelenip çabuk yatışan, borcunu güzellikle ödeyen, ahlâkı en güzel olan, ailesine lütfu ve letafetle davranan, insanlara yük olmayan, yemek yediren ve verilen selâma karşılık verendir. 

  BERR, Allah Teâlâ’nı vasfı olarak kullarına karşı şefkatli, onlara ihsanda bulunan, iyilikleri bütün yaratıkları kuşatan demektir. El-Berr İnsanlar içinse, çok itaatkâr demek olur. Berr’in isim şekli olan BİRR, insanlar için yüce bir dînî mertebeyi belirtir, geçtiği ayetlerde de ne olup olmadığı tanımlanır: Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe birre ulaşamazsınız. (Ali İmran 3/92) şu ayette birr’in bir tanımı yapılır: Yüzlerinizi doğudan yana veya batıdan yana döndürmeniz birr değildir. Birr: Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan, sevdiği halde malını yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kölelere veren, namazı dosdoğru kılan, zakâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler, zorda, darda, savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve işte onlar müttakî olanlardır. Bakara 177.

  BERR kelimesi Kur’an’da üç yere gelir. Bir tanesi:
  Allah için gelir

              
  Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz O’dur BERR,
Rahim. Tur 52/28
 
   Bir yerde Hz. Yahya ile ilgili olarak gelir:

                        
  Ana-babasına çok iyi davranırdı. O isyankâr bir zorba değildi. Meryem 19/14
  
  Bir yerde de Hz. Îsâ’yı niteler:

                  
  Beni anneme saygılı kıldı, beni bedbaht bir zorba yapmadı. Meryem 19/32

  BERR’in çoğulu EBRÂR, Kur’an’da altı yerde gelir:
Ali İmran 3/193-197, İnsan 76/5, İnfitar 82/13, Muhaffifîn 83/18-22
Yine BERR’in çoğulu BERERE tek yerde gelir. Abese 80/16
  BİRR ise sekiz yerde gelir: Bakara 44,177,177,189,189 Ali İmran 3/92, Mâide 572, Mücadele 58/9

  Bütün bu Kur’an ayetlerinden anlaşılan BİRR, iman, ibadet ve ahlâk ile ilgili bütün iyi hasletleri kuşatacak bir kavramdır. Fahreddin Razî de bütün tâat davranışlarını, insanı Allah Teâlâ’ya yakınlaştıracak bütün hayır işleri içine alan kelime olarak tanımlar.
  
  Birr ile takva arasında yakın bir ilişki vardır

            
  “Birr ve takva üzerine yardımlaşınız, ism ve udvan üzerine yardımlaşmayınız” Mâide 5/2 ayetini İmam Maturîdî, birr bütün hayırların en tam şekli, takva ise bütün şerlerin terk edilmesi ve bir daha yapılmamasıdır diye tefsir eder. Kuşeyrî aynı ayeti birr, emrolunanı yapmak, takvayı da yasaklarını terk etmek diye açıklar. Maverdî ise birr’i sosyal hayatın kurulması ve işlemesinin temel şartları arasında saydığı “ülfet”in sağlanmasının beş yolundan biri olarak sayar. Maverdî’nin görüşlerini biraz genişçe ele almakta fayda var.

  Maverdî, Edebüddünya veddin adlı eserinde birr’i ülfet sebepleri arasında sayar. Ülfet’in diğer sebepleri olarak da din, neseb, sıhriyet, sevgiyi gösterir. Birr, insanlar arasında kalpleri yumuşatarak sevgi ve şefkate sebep olduğu için en önemlisidir. Allah Teâlâ kullarını iyilik ve yardıma davet etmiş biri (iyiliği) kendi katında kıymetli bulunan takvâ ile birlikte zikretmiştir.

  Zira takvada Allah Teâlâ’nın rızası, birrde ise insanların rızası vardır. Her iki rızayı da kazanan kimse ise iki cihan saadetini elde eder. BİRR iki kısımdır:

I – SILA: karşılık beklemeksizin hayırlı işlere malî yardımda bulunmaktır. Bunu teşvik eden de nefsin sehavet ve cömertliğidir, engelleyicisi ise nefsin cimriliğidir. Cömertliğin sınırı ihtiyaç anında kifayet miktarı vermek ve mümkün mertebe müstahakkına ulaştırmaktır. Cömertlik sadece maldan vermek değildir. Başkalarının malında gözü olmamakla tamamlanmalıdır. 

  Cömertlik de iki türlüdür:

A) İstemeden vermek: Hz. Ali’ye cömertliğin ne olduğu sorulduğunda cömertlik isteme olmaksızın kendiliğinden vermektir. İstemem üzerine vermekse utanmak ve mecburiyetten kaynaklanan cömertliktir. İsteme olmaksızın yapılan cömertliğin dokuz sebebi vardır:
1 – Cömertin cömertliği, bir ihtiyaçla karşılaştığında, onu kapatmaya sevkeder. Eğer dindar ise, bundan sevap, sadece cömert ise teşekkür bekler.
2 – Sahip olduğu maldaki fazlalıktan dolayı dünyada şöhret, ahirette ilâhî rıza kazanma arzusu bu fazlalığı yerinde kullanma fırsatı kollamaya sevkeder.
3 – Kinaye ve tarizlerden, dedikodulardan etkilenip bir taraftan cömertlik hissine diğer taraftan hâyâya dayanamayarak ihtiyaç gidermeye teşebüs,
4 – Kendisine yapılmış iyiliğin minnetinden kurtulma arzusu,
5 – Düşkün olduğu riyaset ve saygı görme arzusu,
6 – Düşmanlarının kahrını def, hasımlarının nefretini izale arzusu,
7 – İyilikte bulunduğu kimselerin iyiliğini kestiği takdirde de nankörlüğe düşecekelri korkusu,
8 – Sevgilisini, sevdiğini malına tercihi,
9 – Hiçbir sebebe bağlı olmayarak nefsinde bulunan cömertlik yapma arzusu,

B) Talep üzerine iyilik: Bu hususta talepte bulunanla ve talepte bulunulan şahısla ilgili şartlar vardır:
1 – Talepte bulunanla ilgili şartlar:
a) Talebin sebebinin bulunmasıdır. Zaruret sebebiyle gerçekleşen talepten sahibi kınanmaz. Zaruret yüzden hayayı kaldırır. İzzetinefs sahibi olanlar zaruret ve şiddete göğüs gererler de şereflerini ihtiyaç sebebiyle ayaklar altına atmazlar.
b) Talep edilen şeyin tehiri mümkün olmayıp derhal icrası gerekli olanlardan olması durumunda da isteyen mecbur ve mazur sayılacağından kınanmaz. Tehiri mümkünse kınanır.
c) Talebini ilettiği şahıs cömerttir veya kendisine saygı duyan biridir de talebini iletmiştir.
2 – Talepte bulunulan şahısla ilgili şartlar:
a) Talepte bulunanın söylemesine gerek bırakmadan halinden, imasında ihtiyacını anlamaktır. Sözünün anlattığını insanın hali de anlatır.
b) Talepte bulunana sevgi, güleryüz ve yakınlık göstermek ki istenileni serdiğinde kendisine teşekkür edilsin veremediğindeyse mazur görülsün.
c) İsteyenin ümidini doğrulamakla beraber kendi hali ile onun halini gözden geçirmelidir. Bu haller de şöylece dörde ayrılır:
1 – Talepte bulunan yardıma müstehak, istenilenin de verilmesinin mümkün olması. Talebin reddi uygun olmaz. Karşılanması cömertlik ve mürüvvet gereğidir. Talep edeni ısrara düşürmemek de mürüvvettir. Geciktirmek ararlı ise hemen, değilse geniş zamanda karşılanmalıdır.
2 – Talepte bulunanın müstahak olmaması, talep edilenin de verilmesinin mümkün olmaması. İsteyeni red, isteğini vermemek aklen ve şer’an caizdir. Reddederken yumuşak davranmak, mazeret beyan ederek kınanmaktan kurtulmak da gerekir.
3 – Talepte bulunan müstahak, istenilenin verilmesinin mümkün olmaması. İstenilenin bir kısmını karşılayıp kınanmaktan kurtulmak gerekir. Ya da bu konuda meşru mazaretini beyan etmelidir.
4 – Talepte bulunan müstahak değil, istenilen ise mümkün olmaktır. Vermediğinde haysiyetine dil uzatılacağından korkuyorsa belayı defedecek kadarını vermektir. 

                            
  “Irzını koruma uğrunda kişinin verdiği sadakadır.” Korku bulunmadığında ise ricaya hüsran, ümide mahrumiyetle mukabele mürüvvete yakışmaz diyerek vermekten vazgeçilmemelidir. Talepte bulunanın müstahak olmadığını düşünenler, başka yardımları engelleyeceğinden hareketle reddini uygun görürler.

  II – MARUF: Bu da ikiye ayrılır.
1 – Sözle yapılan maruf: Güzel söz, güler yüz, sevgi göstermek. Cömertliğin bir sınırı olup aşıldığında israf olduğu gibi, bunun da bir sınırı vardır. Aşıldığında yalakalık, yaltaklık olur ki yerilmiştir.

            
  Siz insanları mallarınızla kuşatamazsınız. Onları güler yüz ve güzel ahlâkla kuşatın. Kibar’dan birine sen insanları hep güler yüzle karşılıyorsun demişler de az bir şeyle belayı defetmek çok zordur ama güler yüz ve tatlı sözle dost kazanmak çok kolaydır demiş.
2 – Fiilî olarak yapılan maruf: Makam ve mevki sahiplerinin, insanların işlerinin görülmesi konusunda yetkilerini kullanmaları ve yardımda bulunmalarıdır. Bunun sebebi hayırsever ve hamiyetperver olmaktır. Bunun bir sınırı bulunmaz ve israfa da ulaşmaz.
  İyiliğin (Birin) tam ve mükemmel olması gizli tutulmasıyla olur. Yapılan iyiliğin yapan tarafından küçük görülmesi de mükemmel olur.
Eban b. Muttalip:

          
  Maruf üç şeyle tamam olur: Ta’cili, tasgiri, setri. Acele yaparsan sevindirirsin, küçük görürsen (yaptığını) Allah katında büyütürsün, gizlersen tamamlamış olursun.
  Vereceği az küçük görüp vermekten vazgeçen, vermekten utanan çoğunu vermekten zaten mahrum olduğu için hiçbir zaman veremeyecektir. Peygamber efendimiz (s.a.v.):

                                
  Marufun küçüklüğü onu işlemenize engel olmasın buyurmuştur.
  Bir iyilikle karşılaşana düşen görevler şunlardır:
1 – Gördüğü iyiliğe karşılık verebilecek durumda değilse yapanın yanında veya gıyabında şükranını ifade etmek. Yapılan iyiliği insanlara anlatmak.

                      
  Bir iyilikle karşılaşan onu yaysın. Yayarsa iyiliğe teşekkür etmiş, gizlerse iyiliğe karşı nankörlük etmiş olur.
  Hz. Aişe şöyle anlatır: Rasûlullah (s.a.v.) bir gün yanıma geldiğinde ben “Bir zayıfın düştüğünü görünce ona destek olup onu kaldır. Gün gelir güç kazanır da senin iyiliğine benzeriyle karşılık verir, veya seni över. Seni öven de iyiliğinin karşılığını vermiş olur” anlamında bir şiir mırıldanıyordum. Aleyhissalâtü vesselâm Ey Aişe, Allah’tan bulası yahudinin şiirini bir daha oku   Cebrail bana gelip Allah’ın şu talimatını getirdi:

                
  Herhangi bir kimse kardeşine bir iyilikte bulunur da kardeşi ona karşılık verecek bir şey bulamazsa dua ve senada bulunsun. Bununla karşılık vermiş sayılır.

  Bu ismin Cenab-ı Hakk hakkında ifade ettiği anlamlar:

1 – Allah Teâlâ bizzat “iyi”dir, ondan başka iyi yoktur,
2 – İyi olan Allah Teâlâ’dan sadece ve yalnızca iyilik sadır olur, iyilikten başka bir şey sadır olmaz.
3 – O “İyi”nin, “iyilik”in, “iyiler”in ne olduğunu belirleyendir,
4 – Allah Teâlâ, insanları da kendi iyiliği istikametinde harekete ettirmek için din göndermiş ve dinle insanlara razı olduğu iyiliklerin neler olduğunu, neler yapıldığında insanların iyi olabileceğini bildirmiştir. 
5 – İyiliğine paralel hareket edenleri mükâfatlandırır, etmeyenleri de cezalandırır.
6 – İyileri mükâfatlandıracağını, iyi olmayanları cezalandıracağını önceden insanlara bildirmesi de iyiliğindendir.
7 – Allah Teâlâ kötü ile kötülükle ilişkilendirilemez. O’ndan asla kötülük beklenmez. O kötülüğün sadır olduğu yer olmaz. Sadece kötünün, kötülüğün ne olduğunu bildirir, belirler,
8 – İyiliğini saymak imkânsızdır.

  Bu ismin Rasûlullah’ta (s.a.v.) tecellîsi:

1 – Kendisinden iyilikten başka bir şeyin beklenmediği sadece iyiliğin beklendiği bir insandı,
2 – İyilikten başka bir şey yapmamıştır,
3 – En olumsuz durumlar bile iyilik yapmasını engellemezdi,
4 – Düşmanlarına bile iyilik yapmaktan çekinmezdi,
5 – Arkadaşlarına ve ümmetine iyilik tavsiye derdi,
6 – İyiliğinin herkese ulaşması için gayret ederdi,
7 – Allah’ın iyi dediği davranışların fiilî örneği idi,
8 – Kötülüğe, kendisine karşı yapılmış olsa bile kötülükle karşılık vermez, iyilikle karşılık verirdi.

  Müminlere düşense:

1 – Kendisinden iyilikten başka bir şey beklenmeyen biri olmak,
2 – Allah Teâlâ’nın iyiliğinin temsilcisi olmak,
3 – İnsan, hayvan, canlı, cansız, dost, düşman, akraba, yabancı herkese iyilikle muamelede bulunmak,
4 – İyinin, iyilerin, iyiliklerin egemenliği için çalışmak,
5 – Kötülüğün bile iyilik yapmayı engellemediği, engelleyemediği insan olmak,
6 – Hep iyi ile meşgul olmak, iyiyi, iyiliği, iyileri sözkonusu etmek,
7 – İyiliklere bize yapılmasa bile teşekkür etmek.