Dede Korkut, kadınları dört kısma ayırır ve bunlardan üç nev’in “kötü huylu”, bir nev’in ise, “güzel huylu” olduğunu söyler ve güzel huylularla evlenenlerin mesut olacağını, o evde huzur ve neşenin eksik olmayacağını belirtir. Şimdi Dede Korkut’u dinleyelim.
“Karılar dört türlüdür. Birisi solduran soptur. Birisi dolduran toptur. Birisi evin dayağıdır. Birisi ne kadar dersen bayağıdır.
“Ozan, evin dayağı odur ki kırdan, yabandan eve bir misafir gelse, kocası evde olmasa, o, onu yedirir içirir, ağırlar, azizler, gönderir. O Âişe, Fâtıma soyundandır, hanım. Onun bebekleri yetişsin. Ocağına bunun gibi kadın gelsin.
“Geldik o ki solduran soptur. Sabahleyin yerinden kalkar, elini yüzünü yıkamadan dokuz bazlama ile bir külek (tahta kova) yoğurt bekler, doyuncaya kadar tıka basa yer, elini böğrüne koyar, der: ‘Bu evi harap olası kocaya yaralıdan beri daha karnım doymadı, yüzüm gülmedi, ayağım pabuç, yüzüm yaşmak görmedi/ der, ‘Ah ne olaydı, bu öleydi, birine daha varaydım, umduğumdan daha uygun olaydı.’ der. Onun gibisinin, hanım, bebekleri yetişmesin. Ocağına bunun gibi kadın gelmesin.
“Geldik o ki dolduran toptur. Dürtükleyince yerinden kalktı, elini yüzün yıkamadan obanın o ucundan bu ucuna, bu ucundan o ucuna çırpıştırdı, dedikodu yaptı, kapı dinledi, öğleye kadar gezdi; öğleden sonra evine geldi, gördü ki hırsız köpek, büyük dana evini birbirine katmış, tavuk kümesine, sığır damına dönmüş; komşularına seslenir ki ‘Kız Zeliha, Zübeyde, Ürüveyde, Çan Kız, Çan Paşa, Ayna Melek, Kutlu Melek ölmeğe, yitmeğe gitmemiştim, yatacak yerim gene bu harap olası idi, ne olaydı benim evime birazcık bakaydınız, komşu hakkı, Allah hakkı/ diye söyler. Bunun gibisinin, hanım, bebekleri yetişmesin. Ocağına bunun gibi kadın gelmesin.
“Geldik o ki ne kadar dersen bayağıdır. Uzak kırdan, yabandan bir edepli misafir gelse, kocası evde olsa, ona dese ki: ‘Kalk ekmek getir yiyelim, bu da yesin.’ Dese, ‘Pişmiş ekmeğin bekası olmaz, yemek gerektir.’; Kadın der: ‘Neyleyeyim, bu yıkılacak evde un yok, elek yok, deve değirmeninden gelmedi.’ der; Ne gelirse benim kalçama gelsin.’ diye elini arkasına vurur, yönünü öteye, kalçasını kocasına döndürür; bir söylersen birisini koymaz, kocasının sözünü kulağına koymaz. O, Nuh peygamberin eşeği asıllıdır. Ondan da sizi, hanım, Allah saklasın. Ocağınıza bunun gibi kadın gelmesin.” (Dede Korkut Kitabı/5-6)
Burada görüldüğü üzere Dede Korkut, örf gereği “misafir ağırlamaya” büyük ehemmiyet vermiştir. Gerçekten de bu çok mühim bir husustur. Evin hanımı, beyi misafir çağırdığında onlara yemek hazırlamalı, yüz ağartmalıdır. Bu yaptığının aynı zamanda bir sadaka, bir ibadet olduğunun şuuruyla hareket etmeli, kocasının misafirlerine yemek hazırlamayı zevkle, şevkle yapmalıdır.