Bağışıklık Sistemi Nedir ?

By | 20 Şubat 2015

Bağışıklık Sistemi NedirBağışıklık Sistemi Nedir ?

Bağışıklık (İmmünite) vücudun yabancı maddelere yani antijenlere karşı kendini koruma yetisidir. Vücuda zarar verebilecek veya kendine has özelliklerini değiştirebilecek her tür antijeni (yabancı maddeyi) tanıyarak, vücudu bunlara karşı farklı savunma yöntemleriyle korumak bağışıklık sisteminin ana görevidir.
Antijenlere örnek olarak mizaca uygun olmayan besin, toksik madde, kimyasal ve sentetik ilaç gibi cansız maddeleri, virüs, mantar, bakteri, mutasyona uğrayan genler ve hücreler gibi canlı organizmaları gösterebiliriz.
Bağışıklık sistemi, vücut içerisinde detaylı ve dinamik bir iletişim ağı aracılığıyla, milyonlarca farklı düşmanı tanıyıp ayırdedebilme ve hatırlama yeteneğine sahiptir.
Bağışıklık sisteminin, zararlı maddelerin (antijenlerin) vücuda girmesini engelleyen dış ve iç bariyerleri vardır. Dış bariyerler deri, tırnak, kıl, kirpik, saç, göz, ağız, burun mukozası, gözyaşı enzimleri ve terdir.
Sağlıklı vücutta zararlı maddeler dış bariyerler tarafından tutulur, içeri girmesine izin verilmez. Antijenler dış bariyerleri geçmeyi başarırsa, iç bariyerlerin saldırısına uğrar. İç bariyerler, canlı antijenlerin çoğalmasını ve yayılmasını sınırlar ya da onları yok eder, cansız antijenleri ise ya nötralize eder ya da dışarı atar. Örneğin, gıda ile alınan zararlı maddeler mide ve/veya bağırsakların immün bariyerini aşamaz. Enzimlerle parçalanır, nötrolize edilir ya da izole edilerek kusma ve/veya ishalle dışarı atılır. Bağırsaklardan karaciğere ulaşmayı başarırsa karaciğer enzimleriyle yokedilir. Cilt, solunum veya karaciğer yoluyla kana geçerse kan bariyeri ile karşılaşır.
Bağışıklık sisteminde iç bariyer olarak en büyük görevlerden biri lenfosit adlı beyaz kan hücrelerinin üzerindedir. Bu lenfositlerin bir kısmı antijenlere karşı antikor üretir. Antikorlar zararlı maddelere (antijenlere) tutunarak onları kolay parçalanır hale getirir. Kandaki lökositler ise parçalanmaya hazır hale gelen bu antijenleri sararak yok eder. Bazı lenfositler ise doğrudan zararlı maddelere saldırır, sarar ve yutar.
Bağışıklık sistemi, geçirilen her hastalıkla birlikte uygun bir koruma yöntemi geliştirir ve bunu hafızasında yıllarca saklar. Bu bilgi anne sütü ile çocuğa geçer. Bağışıklık sistemi tekrar aynı hastalıkla ya da antijenle karşılaştığında, hızlı ve etkili bir şekilde tepki verir. Doğada milyonlarca doğal antijen (mizaca uygun olmayan besinler, zehirli bitkiler, zehirli böcekler, mikroplar vs.) bulunur. İnsan vücudunda bu antijenlerin her birine karşı antikor üretilmektedir. Bağışıklık sisteminin antijenlere (düşmanlara) verdiği tepki yeteri kadar etkiliyse her türlü kaza, hastalık, bakteriyel ya da kimyasal saldırıya karşı koruma sağlanır,- yeteri kadar etkili değilse, alerji oluşur.
İlk zamanlarda vücudun antijenlere verdiği her türlü tepki “alerjik reaksion” olarak adlandırılırdı. Bu doğaldır çünkü, eskiden günlük hayatta suni veya sentetik antijenler bulunmadığından bağışıklık sisteminin reaksiyonları da normalin dışına çıkmıyordu. Fakat günümüzde yiyeceklerde 3000’den fazla kimyasal bulunmaktadır ve bir yılda alınan yalnızca pestisitin miktarı 1.81 kg.’dır. Bununla birlikte bağışıklık sisteminin hiç bir şekilde tanımadığı sentetik katkı maddeleri ve GDO ürünleri kullanılmaktadır. Bu tür antijenlere karşı bağışıklık sisteminde halihazırda bir savunma programı bulunmamakta, bağışıklık sistemi bu antijenlerin her birine karşı ayrı ayrı ve tamamen yeni savunma stratejileri geliştirmek zorundadır. Bu savunma stratejileri doğal antijenlere karşı gösterilen tepkilere benzemediği için “alerjik reaksiyon” olarak değil, “hastalık” olarak kabul edilmektedir.
Burada bağışıklık sisteminin işini zorlaştıran diğer bir faktör de gıda ve vücut bakım endüstrisinde kullanılan katkı maddelerinin binlerce farklı versiyonunun bulunmasıdır. Bu katkılar sürekli olarak güncellenmekte ve yenileri eklenmekte, bu da yetmezmiş gibi farklı farklı kombinasyonlar halinde kullanılmaktadır.
Günümüzde çocuk ve gençlerdeki alerjinin en büyük nedeni aşdar ve GM katkı maddeleri, yetişkinlerde ise kortizon, androjen, östrojen ve insülin gibi protein yapılı rekombinant DNA ilaçlardır. Ayrıca bazı ilaçlar (antibiyotikler, salisilatlar vs), kendi yapısında protein bulunmamasına rağmen, vücuttaki proteinle birleşerek protein özelliği kazanır ve bağışıklık sisteminin savunmasını baskılar.
Alerji tedavisinde genellikle, alerjik reaksiyonu aktif bir şekilde baskılayan kortikosteroidler (kortizon gibi) ve antibiyotikler kullanılır. Ancak alerjinin bastırılmasında kullanılan bu ilaçlar bağışıklık sistemini tahrip ederek daha derin ve daha şiddetli alerjilere yol açar.
Alerjiye karşı ilaç kullanmanın ne büyük bir çelişki ve kısır döngü olduğunu daha iyi anlayabilmek için alerjinin gelişmesini gözden geçirelim:
Vücutta metabolik atıklar (antijenler) biriktiğinde ateş yükselir ve kandaki lökosit sayısı artar. Isınan kan ve lökositler metabolik atıkları kolaylıkla parçalar ve burun akıntısı, öksürük, hapşurma ve terleme ile vücuttan dışarı atar. Margarin, hidrojenize yağ, katkı maddeleri gibi sentetik kaynaklı atıklar ise vücuttan ancak iltihap, sivilce ve çıbanlar aracılığıyla dışarı atılabilir.