Nuh tufanından kurtulanlar, aşûre gününde selâmete erdiler. İman edenler felâketten, tufandan kurtulduklarında azıklarını açtılar; buğday, nohut, fasulye vs. yiyecek maddelerini karıştırarak, pişirdiler… Pişirilen aş, öyle bereketlenmişti ki, herkes doymuştu.
Aradan nice bin yıllar geçmiş olmasına rağmen iman edenlerin kurtuluş günü, zaman içinde aşûre denilen bir tatlı yapılarak anılır ve yaşatılır oldu. Özellikle müslüman milletimizin örf ve âdetleri arasında aşûre tatlısı yaparak eşe, dosta, komşuya ikram etme hususu vazgeçilmeyecek ölçüde yerleşmiştir. Her yıl 10 Muharremden başlayarak bir ay süre içinde köylüsü ile kentlisi ile müslüman aileler aşûre sofralarında bir araya gelerek, Hz. Nuh Aleyhisselâm’a inananların kurtuluşunu ve sapıkların acıklı akıbetini hatırlarlar ve bundan kendilerine ders ve ibretler çıkarırlar.
Pek çok geleneklerimiz vardır ki, yediden yetmişe bütün millet fertlerini birleştirir, kaynaştırır, dayanışmaya, işbirliğine vesile olur. Aşûre geleneğimiz de bir tatlı ikramı gibi görünmekle beraber, sembolize ettiği mânevi hâdise ve meydana getirdiği kardeşlik atmosferi bakımından mühimdir.