Allah Rasulü’nün mübarek arkadaşları O’nun İran’ın fethedileceği haberine hemen inandılar, en küçük şüphe duymadılar. Ve Allah Rasulü’nün vefatından sonra Hz. Ömer devrinde buraları fethettiler.
Büyük İstiklal ve İslam şairinin buyurduğu gibi “25 sene yirmi beş bin sene gibi feyyaz oldu, feyizli oldu.” İşte Allah Rasulü’nün bu vaadine iman eden madde de çok az olan müslümanlar, Şam, Irak’ı fethettikten sonra İran’a dayandı. İran ise o zaman iki büyük devletten biri (İran ve Roma imparatorluğu) İran 200 bin kişilik ordusu, o gün, bugünün tankını temsil eden filler karşısında bir avuç müslüman. Müslüman elçisi, kumandanın yanına çıkar, başı açık, ayağı yalın, üstünde sadece bir entarisi ve kılıcı var. Eğilerek kumandanın yanına çıkmasını isterler.
O: Ben ancak Allah önünde eğilirim; başkasının önünde asla eğilmem. Bu gürültüyü duyan kumandan istediği gibi gelsin emrini verir.
İran Ordu Kumandanı sorar:
“Siz pis, vahşi yabanî Araplar ne diye efendilerinize karşı geldiniz? Aç mı kaldınız, susuz mu kaldınız? Siz kim devlet kurmak kim. Aç, çıplak kalmışsanız, size erzak verelim defolun gidin. Dedi.
“Elçi: Evet doğru söylüyorsun; biz açtık, susuzduk, çıplaktık, vahşi idik, medeniyetten, devletten nasibimiz yok idi. Ancak Allah bize acıdı. Muhammed (sav) vasıtası ile İslam dinini gönderdi. İslam’ın nuru ile Arap yarımadasını baştan sonuna kadar yıkadık, gelin siz de Müslüman olun, bizim kardeşimiz olun, İslam’ın nurundan siz de nasibinizi alın. Dedi:
“İran kumandanı. İslam’ı kabul etmesek ne olacak?” dedi.
Hz. Ömer’in elçisi: “O zaman bizim hakimiyetimizi kabul edin. Cizye verin, biz de sizin ırzınızı, namusunuzu, malınızı, canınızı koruyalım” dedi.
İran kumandanı: “Bunu da kabul etmiyoruz.”
Elçi: “O zaman aramızdaki hakem kılıçtır”
dedi.
İran kumandanı: “Şu benim orduma kuvvetime bak, bir de senin orduna, haline bak. Bunu nasıl başaracaksınız?” dedi. Elçi şöyle der:
“Peygamberimiz (sav) Hendek kazılırken İran’ı alacağımızı bize haber verdi. Dünyanın ordusu da karşımıza gelsin. Vallahi yine biz buraları fethedeceğiz. Allah Rasulü asla yalan söylemez, verdiği haber mutlaka gerçekleşir.”
İran ordu komutanı, bu muhteşem iman abidesinin ne olduğunu, bücür anlayışı ile idrak edemediği için “Şuna bir torba toprak verin gitsin” dedi. İmanın zirvesinde olan elçi, toprağı sırtına vurarak Müslümanların yanına döndü. Ne gördün? Diye sordukları zaman; İran’ı fethettim, toprağı işte sırtımda dedi. O’nun toprak vermesini hayra yordu. İran’ın bütün kuvvetleri, küçük İslam ordusunun karşısında eriyip gitti. Bu muhteşem iman karşısında ne dayanır?