Vahiy Sırları

By | 16 Mart 2015

vahiy-sirlariHazret-i Ali (Kerremallahu Vechehu), Resulullah (S.A.V.)’den şunu nakletmiştir:
— Resulullah (S.A.V.) Miraç gecesinde Hak Celle ve Alâ Hazretlerine;
— «Yarabbi, dedi. Sana karşı yapılan amellerin hangisi daha faziletlidir?»
Hak Teâlâ Hazretleri de:
— «Ya Ahmed! Benim katımda tevekkülden daha faziletli bir amel yoktur. Benim kısmet ettiğime razı olmaktan yek amel de yoktur. Ya Ahmed! Benim muhabbetim, benim için sevişenler ve halkı birleştirenler için vaciptir. Benim gerçek tâliblerim Hakka nazar eyleyenler, karınlarını dünya taamından boş tutanlardır. Çünkü, onların yemesi, içmesi benim zikrimi, bana olan muhabbeti ve benim rızamı geri bıraktırırlar. Ya Ahmed! Eğer bütün halktan daha zahit olmanı dilersen dünyadan perhizkâr ol, ve âhiret’e rağbet eyle!» diye buyurdu.
O zaman Resulullah (S.A.V.) de:
— «Dünyada zahit olmak ne demektir ve âhiret’e rağbet eylemek ne demektir?» diye sordu.
Hak Teâlâ Hazretleri:
— «Dünya nimetlerinden az al! Zahire toplama, beni an, zikret. Bunda daim ol!» diye buyurdu.
Resulullah (S.A.V.):
— «Senin zikrine daim olmak nasıldır?» diye sordu. Hak Celle ve Alâ Hazretleri:
— «Halktan uzaklaş, halvet yerlerde bana ibâdet eyle!» dedi.
Resulullah (S.A.V.):
— «Yarabbi, beni bir amele kılavuzla ki onun sebebi ile sana yakın olayım!» dedi.
Hak Teâlâ Hazretleri:
— «Geceni ibadet ile, gündüzünü karnın aç olacak derecede geçir. Ey Ahmed, her kişide üç haslet olmalı ki ben onu Uçmağa, Cennet’e koyayım.» dedi.
Hazret-i Resul (S.A.V.):
— «Kişide o üç haslet nedir yâ Rabbel Alemin?» diye sordu. Hak Teâlâ Hazretleri:
— «Önce dilini benim zikrimden başka şeye depretmesin. Gönlünü şeytan vesvesesinden saklasın. Açlığı da gözünün nuru bilsin!» diye buyurdu.
Hak Teâlâ Hazretleri sonra dedi ki:
— «Ya Ahmed! Eğer açlığın, tenhalığın ve susabilmenin tatlılığım tadabilseydin ve bunlardan miras olanları bilebilseydin bütün kemalâtı bulurdun!»
Resulullah (S.A.V.):
— «Yarabbi, onlardan miras nedir?» diye sordu. Hak Teâlâ Hazretleri dedi ki:
— «O kimsenin dilinde hikmet sözleri söylenir, gönlünde benim muhabbetim olur! Ey Muhammed, ALLAH’I sevmek, kendisini Allah yoluna verenleri, fakirleri, eren kimseleri sevmektir.»
— «Yarabbi, Allah yolunda olanlar kimlerdir?» diye sordu. Allahü Teâlâ şöyle buyurdu:
— «Onlar, az nesneye razı olanlardır. Açlığa sabır gösterenlerdir. Nimetlere de şükredenlerdir. Yalan söylemeyenlerdir ve bana isyan edici olmayanlardır. Elindeki bir şeyi elinden gitti diye üzüntüye, kaygıya düşmeyenlerdir.
O şeyin de eline geçmesinden sevinmeyenlerdir. Bütün bu hallerde bana tevekkül gösterenlerdir. Ya Ahmed! Fakirlere, yoksullara yakın ol. Baylardan, zenginlerden uzaklaş. Gökçek yiyeceklerden uzaklaş. Süslü, gökçek giyimler giyme. Gerçekten nefis, her şeyin sığmağıdır. Sen onu ibadete çekersen o seni günaha çekmeye kalkar. Nefis tok olduğu zaman isyan edici olur. Aç olsa şikâyet eden. Fakir, yoksulluk içinde olsa sabırsızlık, telâş gösterir. Eğer zenginleşse azar, beni unutur. Eğer güven içinde olsa gaflete düşer. Ya Muhammed Dünyaya ve dünya ehline kızgın ol. Ahirete ve Ahiret ehline muhabbet et!»
Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— «Ya Rabbi, dünya ehli kimlerdir, Ahiret ehli kimlerdir?» diye sordu.
Hak Teâlâ Hazretleri:
— «Dünya ehli, malı, karısı ve çocukları ve kavmi olan, kızgınlığı bulunan, az nesneye razı olmayan, bir kimseye kötülük yapsa, özür dilemeyen bir kimse kendisinden özür dilese özrü kabul etmeyen, ibâdet vaktinde gayretsiz olan, tembel olan, günahkârlık zamanında bahadır kesilen, fikri uzun olup eceli yaklaşan, nefsini hesaba vurmayan, nimetler geldiği zaman şükretmeyen, belâlar geldiği zaman ise sabreylemeyen, halkı daima günâha sevkeden, kendinden ululara saygı göstermeyen, kendisinden aşağı kimselere rahmet etmeyen, acımayan, nefsine düşkün olanların yanında akıllı geçinenler ve akıllıların yanında cahil, bilgisiz olanlardır.»
Yâ Ahmed! Âhiret ehli de şudur:
Onların yüzü gökçektir, güzel ve lâtiftir, utanma duyguları içindedirler. Kötülükleri az olup faydalan çoktur. Sözleri uygundur. Nefislerini daima hesaba vururlar. Gönülleri her zaman uyanıktır. Gözleri her dem benim muhabbetimle ıslaktır. Dilleri daima benim fikrimde bulunur. Nimet yeseler o gece bana hamdederler. Sonunda da şükrederler. Onların benim katımda duaları yüce ve makbuldür. Hiçbir zaman başkalarının işiyle uğraşmazlar. Çok yemek istemezler, süslü giyimler giymezler. Kendilerini sanki göçmüş bilirler. Evleri bir şüheda yuvası gibidir. Kendileri cansız gibidir. Dünya da, Ahiret de onların gözünde birdir. Halk bir kere ölür, göçerse bunlar bin kere nefislerini öldürürler. Şeytanın yalanlarına uymamakla, namaza durdukları zaman sağlam yapılı gibi dururlar. Benden başkasiyle meşgul olmazlar. İzzetim hakkı için böylelerine ebedî hayat veririm. Ruhları bedenlerinden ayrıldığı zaman Ölüm Meleğini onlara musallat etsem, onların ruhunu benden başka kimse alamaz. Canlarına göğün kapısını açarım. Onları Uçmağa çağırırım. Huriler, Cennet kızları, gılmanlar, vildanlar ve yemişler onları karşılar. Arş’tan onlara güzel kokulu yerler veririm. Onlarla benim aramda hiçbir zaman perde yoktur. Ve:
«içinde tükenmez nimetler bulunan Cennetler vardır. Onlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır. Allah katında en büyük mükâfatlar, sevaplar vardır.» (Tevbe sûresi, âyet: 21- 22)
Hak Teâlâ sonra sordu:
— «Ey Ahmed! Bilir misin ki benim katımda zahitlere ne vardır?»
Hazret-i Resul (S.A.V.):
— «Bilmiyorum ya Rabbel Alemin!» dedi. Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri:
— «Halk Kıyamet gününde yine yaratılacak. Ve Hesap gününde boğuşmalar, kavgalar olacak. Zahitler benim hesabımdan emindirler. Onlara Uçmağın anahtarını vereceğim. Hangi kapıdan dilerlerse girerler. Benim cemalim onlardan bir an kaybolmayacaktır. Uçmaktan onlara dört kapı açacağım. Birinden gece ve gündüzleri benim hediyelerim gelecektir. İkinci kapıdan bana istedikleri, diledikleri kadar zahmetsiz ve perdesiz bakabileceklerdir. Üçüncü kapıdan Cehennem’e bakacaklardır. Zâlimlere nice azap edildiğini göreceklerdir. Dördüncü kapıdan kızlar ve gılman gelecektir!» diye buyurdu.
Resulullah (S.A.V.):
— «Yarabbi, onlar hangi zahidlerdir, onları bu türlü vasfetmektesin?» diye sordu.
Hak Celle ve Ala Hazretleri:
— «Onlar şu kimselerdir ki evleri yoktur ki harab olunca üzülsünler ve melûl olsunlar. Oğulları yoktur ki ölürlerse mahzun olsunlar. Malları yoktur ki elden giderse kaygılansınlar. Yemekleri yoktur ki hesap etsinler. Yumuşak kaftanları yoktur ki giyip onurlansınlar. Yüzleri de gece ibadetten, gündüzleri oruç tutmaktan sararmıştır. Ve dilleri beni zikretmekten başkası ile meşgul olmaya susmuştur. Ne Cehennem’den korkuları vardır, ne de Uçmağı, Cennet’i umarlar. Yalnızca benim için dua ederler.» buyurdu.
Resulullah (S.A.V.):
— «Yarabbi, benim ümmetimden bunlar gibi zahitler var mıdır?» diye sordu.
Hak Celle ve Alâ Hazretleri:
— «Bunlar gibi zahitler Peygamberler ve şehidlerdir.» diye buyurdu.
Resulullah (S.A.V.):
— «Yarabbi, benim ümmetimin, zahitleri mi çoktur, yoksa İsrâiloğlu kavminin mi?» diye sordu.
Hak Celle ve Alâ Hazretleri:
— «Senin zahitlerinin yanında İsrâiloğullarınm zahitleri bir ak öküzün arkasında bir kara kıl gibidir.» diye buyurdu.
Resulullah (S.A.V.):
— «Yarabbi, niçin benim ümmetimin zahitleri onlardan çoktur?» diye sordu:
Hak Teâlâ Hazretleri:
— «İsrâiloğullarma yakınlık gösterince şüpheye, kuşkuya düştüler. Gönülleri karar bulduktan sonra yine inkârda bulundular. Senin ümmetin ise gönüllerinden şüpheyi atıp bana yakınlıklarından ayrılmadılar.» diye buyurdu.
Resulullah (S.A.V.) ashabına, sonra şöyle söyledi:
— «Hamd ve şükürler ettim o Allah’a ki benim ümmetimin zahitlerini onlardan fazla kılmıştı. İlâhî, dedim, benim ümmetimi esirge. Onlara rahmet eyle. Onlara tam, kâmil bir iman ver ki bundan sonra şüpheye düşmesinler. Onlara korku verdikten sonra gaflet verme. İlim, bilim verdikten sonra da cehil verme. Akıl verdikten sonra, heva-i nefis verme. Yakınlık verdikten sonra uzaklaştırma. Zikri verdikten sonra unutturma. Sabır verdikten sonra şikâyet verme. Gönüllerine utangaçlık ver. Onları nefis âfetlerinden, Dünya ve Ahiret fitnelerinden emin eyle, güvenli kıl!» dedim.
Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri:
— «Yâ Ahmed! Şüphelerden sakınmak dinin başlangıcıdır ve sonudur. Susmak ve sessiz kalmak senin üzerinde olsun. Bu sessizlerin gönlünü bâtıl şeylerden uzaklaştırarak onarırım. Çok konuşanların gönlünü de çok söylemekle harab ederim, yıkarım. Yâ Ahmed! İbâdet on bölüktür. Dokuz bölüğü helâl yemektir, bir bölüğü susmaktır. Bir kişi oruç tutsa ve sussa onun karşılığı nedir bilir misin?» dedi.
Resûlullah (S.A.V.):
— «Bilmem Yarabbi!» cevabını verdi.
Hak Teâlâ Hazretleri buyurdu ki:
— Orucun ve dil orucunun, susmanın mirası hikmettir. Hikmetin mirası marifettir. Marifetin de mirası Yaradana yakın olmaktır. Her kim benim rızam ile iş yapsa, amel etse, ona üç haslet veririm. Birisi budur: Ona, bir ilim öğretirim ki başkasından bir şey dilemez. Beni sevdiği zaman ben de onu severim. Halkıma da sevdiririm. Onun gönlünden bir kapı açarım. Daima benim cemalime bakar. Benim sözlerimi, meleklerimin sözlerini ona işittiririm. Ona sırlarımdan öyle sırlar öğretirim ki halk o sırrı bilmez. Ona haya, utanma elbisesini giydiririm. Bütün halk da ondan utanırlar. Onun gönlünü marifet hâzinesi yaparım. Uçmak ve Tamu sırlarını ona bildiririm. Kıyamet gününde hesabını yaparım. Kabrinde Münkir ve Nekîr’e onu sordurtmam. Onunla benim aramda söz aracılığı, tercümanlık yaptırmam. Bütün haberleri benimle söyleşir. Onlar Sırat Köprüsünü geçerler. Cehennem’i görmezler. Uçmağı, Cennet’i süslerim. Nebiler ve şehitlerle Uçmağa girerler. Her kim bu türlü ibadet ederse dünyaya gönül bağlamasın. Dünya ehliyle oturmasın. Melekül Mevt’i görmeyi özlesin. Nitekim Uçmağı görmeği özlese ruhu cesedinden tıpkı yağdan bir kıl çeker gibi çıkar. Melekler, başının üstünde dururlar. İki kâse getirirler. Biri kevser suyudur, birinde de Cennet şarabı vardır. Bunlardan onun ruhuna içirirler, ölüm acısı ondan gider. Arş’ın sağ yanında oturan melekler:
— Dünyayı ne halde bırakıp gittin? diye sorarlar. O kişi:
— Bilmiyorum! diye cevap verir. Dünya ehliyle asla oturmadım. Hak Teâlâ beni yarattığından beri ondan korkarım, dünyaya muhabbetle göz süzmedim. Dünya ehliyle asla oturmadım.
O zaman soru meleklerine Ben:
— Kulum doğru söylüyor! Çünkü kulumun cismi dünyada, canı benimle birlikteydi! derim. O kişiye de sorarım:
— Ey benim kulum, dile benden ne dilersen, onu vereyim! derim. O kişi:
— Eğer beni günde yetmiş kere parça parça etseler, senin rızan yoluna razı olurum! İlâhî, eğer sen ikram eylemezsen ben horum. Eğer sen yardım etmezsen ben aldanmış olurum. Eğer sen kuvvet vermezsen ben zayıfım. Eğer sen zikrinle beni diriltmezsen ben ölürüm! der.
Resûl-i Ekrem (S.A.V.):
— «Yarabbi, senin rızanı nasıl isteyeyim?» dedi. Hak Celle ve Alâ Hazretleri:
— «Seninle benim aramda perde yoktur, hangi vakit bana gelmek istersen gel, benim dostlarım halktan kaçanlardır. Fâni olan dünyadan Bakî olan diyara göçenlerdir. Şeytan diyarından Rahman diyarına gelenlerdir. Yâ Ahmed! Hiç bilir misin ki seni başka peygamberlerden ne için daha faziletli yarattım?» dedi.
Resul-i Ekrem (S.A.V.):
— «Bilmiyorum Yarabbi!» dedi. Hak Teâlâ Hazretleri:
— Bana yakın olman güzeldir. Güzel ahlâkın vardır. Nefsinin sahaveti, cömertliği vardır. Halkı esirgemen vardır. Eğer dilersen sana iman lezzetini bildiririm. Nefsini aç tut, dilini sus eyle. Gönlünle dilin bir olsun. Benden kork. Eğer böyle yaparsan güven içinde olursun. Böyle yapmazsan helak olanlardan olursun.
Yâ Ahmed! İzzetim hakkı için ibadet edenlerin birinci ibadeti ve birinci tevbesi açıktır. Ve sus olmaktır. Halktan kesilmektir. Onların birinci günahı da ibadet edenlerin karnı tok olmasıdır. Dili ile mâlâ yani, gerekli gereksiz söz söylemesidir. Halka karışmaktır. Bir kul aç olduğu zaman dilini saklarsa eğer kâfir de olsa ben ona hikmet kelimelerini öğretirim.
Amma o kul mü’min olursa ona o hikmeti hüccet tutarım ve kendisine hikmet sözlerini bildiririm. O hikmeti ona nur, rahmet, şefaat kılarım. Bilmediğini bildiririm. Görmediğini gösteririm. O da daima kendisinin noksanını, ayıbını bilmeli, görmeli, hattâ başka kişinin ayıbından el etek çekmeli. Şeytan ona yol bulmamalı. Ve nefsi ona hile etmemeli.
Yâ Ahmed! Bana açlıktan ve susuz olmaktan yek ibadet yoktur. Bir kişi aç olsa ve dilini saklasa ona ibadet edenlerin sevabını veririm. Gerçek âbit (ibâdet edici) o kimsedir ki onda yedi nesne vardır:
Biri: Şehitlerden sakınmalı, susmalı.
Biri: Mâlâyani şeylerden sus olmalı.
Biri: Her dem benden korkmalı.
Biri: Tenhada da benden utanmalı.
Biri: Az yemeli.
Biri: Dünyada düşman gibi olmalı.
Yedincisi de, benim için halka kavgalı olmalı, dünya ehline de düşman gibi olmalı.
Ey Ahmed! Bir kişi beni sevse ben de onu:
* İbadeti kavi olduğu zaman,
* Bana tevekkül eylediği zaman,
* Az gülüp çok göz yaşı döktüğü zaman,
* Nefsine muhalefet ettiği zaman,
* Zühd ve ibadet sahibi olduğu zaman,
* Fakir kalbine ve erenlere yoldaş olduğu zaman,
* Benim rızamı istediği zaman,
* Hışmımdan kaçtığı zaman,
* Halktan kaçtığı zaman,
* Günahtan kaçtığı zaman,
* Daima benim zikrimle meşgul olduğu ve teşbih ettiği zaman,
* Vadine sadık olduğu zaman,
‘”Namazında benden korktuğu zaman,
Ben de onu severim.
Ey Ahmed! Eğer bir kişi yerin ve gök’ün ehli kadar ibadet etse, yalın ayaklara giyim giydirse, açlara yemek verse de ben onun gönlünde zerre kadar dünya sevgisi görürsem, ben onu komşu edinmem.
Benim hüccetimi onun gönlünden çıkarırım. Onun gönlünü karanlıklarda bırakırım.
Vahiy sırları otuz kelimedir. Onu bir bir bildirdik.
Temmet esrarül vahyi bifazlillâhi Teâlâ febâ’de hâza neşreü fil kelimâtil kudsiyyeti vel ehâdisin nebeviyyetilleti ahbere bihen nebiyyü aleyhisselâm anillahi Teâlâ.
Vahiy esrarı Allahü Teâlâ’nın fazlı ile tamamlandı. Kudsî kelimelerinin şerhini ve Allahü Teâlâ tarafından Nebi Aleyhisselâm’a haber
verilen Hadis-i Nebevî’leri bildireceğiz.