Uhud Şehitlerinin Namazı

By | 17 Mart 2015

Uhud şühedasının namazı nasıl kılındığı hakkında ayrı ayrı fikirler ileri sürülmüştür. Bir rivayete göre Peygamber (S.A.V.) Hamza’nın namazını kılıp her bir şehid Hamza’nın önüne konup namazını kıldı ve Hazret-i Hamza (R. Anh)’m üzerine yetmiş kere namaz kılınmış oldu.
Bir rivayete göre ise Hazret-i Muhammed (S.A.V.) şehitlerin üzerine namaz kılmamıştır. Birinci rivayeti Hanefî imamlar kabul ettiler, ikinci rivayeti de İmam Şafiî kabul etti. Fakat şehitlerin yıkanmadığında söz birliği vardır. Çünkü şehit kanlı elbisesiyle toprağa gömülür.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:

— Her kim hangi yerde şehit oldu ise oraya gömülsün. Eğer bu kimse kendi öldürülen kimsesini başka bir yere götürdü ise onu getirsin.
Abdullah’ı, oğlu Câbir Medine’ye götürmüştü. Tekrar Uhud’a getirtti. Dünyada, biribiriyle çok sevişenleri de ikisini bir araya gömdüler. Böylece Hazret-i Hamza (R. Anh) da kız kardeşinin oğlu Abdullah bin Çahş ile bir kabirde gömüldüler. Haricet ibni Zeyd ile Sa’d ibni Rebi yine bir kabire gömüldü. Numan bin Malik Abdullah bin Haşhaş ve Muhziz bin Ziyad ise üçü bir kabire konuldu. Abdullah bin Elhızamî ile Abdullah bin El Cûmuh da bir kabre bırakıldı ve Hazret-i Muhammed (S.A.V.):

— «Kim Kur’an-ı çok okumuş ise onun mezarını önlerde açın!» diye buyurdu. O günün akşamı da Medine’ye dönüldü. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) her kabileye uğradı. Erkek, kadın kendisine karşılayıcı çıktılar. Hepsi Peygamberlerinin sağlığına ve selâmetine şükrettiler. Hele çoğuna felâket erişmişti. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— Sen sağsın ya, her felâket ve musibeti çekmek bizce kolaydır, derlerdi. Eşheloğulları kabilesine varınca Rafı kızı Keleş (R. Anha) ki Sa’d ibni Muaz’ın anasıydı, koşa koşa gelmişti. Sa’d ibni Muaz, Hazret-i Resûlullah (S.A.V.)’in bindiği devesinin yularını tutmaktaydı:
— «Anamdir yâ Resûlâllah, yanımıza geliyor!» dedi. Hazret-i Muhammed ona:

— «Merhaba, hoş geldin!» dedi. O Hatun da O’nun mübarek yüzüne baktı:

— «Yâ Resûlâllah, her musibet damlasını kolayca içebilirim, çünkü seni sağ, esen selâmette gördüm!» dedi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) de şehit olan oğlu Amr ibni Muaz için başsağlığmda bulundu. Ve:

— Ey Sa’dm anası! Sana ve kocana müjdeler olsun ki ölenler bir sokaktan Cennet’e girerler. Ve ehillerine şefaat ederler. Keleş Hatun:
— «Yâ Resûlâllah! Mademki onlar bu yüceliktedir, bu başsağlığı dilemek değil, bir tebrik ve kutlamadır!» dedi ve sonra:
— «Yâ Resûlâllah, geride kalanlara dua et!» dedi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) de saadetle:

— «Ey Allah’ım bunların yüreğinden hüznü gider ve sabır nasip et!» diye dua etti.

Kimi rivayette de şöyle denilmiştir:
Peygamber (S.A.V.)’e karşıcı gelenler arasında Hazret-i Hamza (R. Anh)’in kızı Fatıma da vardı ve biraz sütle hurma getirmişti. Babasının şehit olduğunu öğrendi. İslâm askerleri çok çok geldikçe onlara babasını sorardı. Ebû Bekir Sıddik (R. Anh) gelince:
— Babam nerede? diye sordu. Asker arasında göremedim. Hazret- i Ebû Bekir (R. Anh)’in yüreği hüzün ateşi ile yanmıştı.
Gözleri yaşla doldu. Ve:

— «Peygamber (S.A.V.) geliyor, ondan sor!» dedi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) de gelince:

— «Yâ Resûlâllah, babam nerede?» diye sordu. O da:

— «Baban benim» diye buyurdu. Fatıma bu sözü işitince:

— «Yâ Resûlâllah, bu sözden kan kokusu geliyor!» dedi. Gözlerinden yaşlar döktü. Hazret-i Peygamber (S.A.V.) de ağladı. Bütün ashab birlikte ağlaştılar. Fatıma, sonra:
— «Babam nasıl şehit oldu?» diye sordu. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) de:

— «Eğer nasıl şehit olduğunu sana anlatırsam dayanamazsın» dedi ve o kızcağızın feryadı daha ziyade arttı.
Derler ki, o anda Peygamber (S.A.V.) bir ses işitti. Gökyüzüne baktı. Hazret-i Hamza (R. Anh)’ı gördü. Ona şöyle diyordu:
— Yâ Resûlâllah, benim kızımı bir hoşça tut! Hazret-i Muhammed de:
Ben onu kızım edindim! diye cevap buyurdu:
Yine o yerde Gayb âleminden bir avaz geldi. Bu ses de:
— Yâ Muhammed. Hamza’nm kızı Fâtıma’yı kızın olarak kabul et. Bizim lütfumuzu ve rahmetimiz de senin ümmetini kabuletti. Hatta Hazret-i Ayşe (R. Anhâ)’nın yanında şu âyet geldi:
«Rabbin sana dilediğini verecek, sen de razı ve hoşnud olacaksın» (Duhâ sûresi, âyet: 5) âyet okununca Hazret-i Ayşe (R. An- ha) dedi ki:
— Yâ Resûlâllah, ümmetinin günahları bağışlanırsa razı olur musun:

Hazret-i Muhammed (S.A.V.) şöyle buyurdu:
— Allah Hakkı için ümmetimin birisi Cehennemde kalsa, razı olmam.

*
**
Naklolunur ki, İslâm askerleri Uhud’dan Medine şehrinin kapısına erişmişlerdi. Muhacir ve Ansar (R. Anh)’ların ileri gelenleri Hazret-i Muhammed (S.A.V.) ile birlikteydi. Yaralarına bakılması ve ilâç sürülmesi için yaralılar evlerine gönderildi. Medine’ye girilince Ansar’ın bir çoğunun evlerinden feryatlar işitildi. Kadınlar ağlaşıyordu. Ancak, Hazret-i Hamza’nm evinde kimse ağlamıyordu. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— «Eğer Hamza’mn da bir kimsesi olsaydı ağlardı!» diye buyurdu. Ansar, kadınlarına:

«İlk önce Hamza’nın evine gidiniz orada ağlayınız! Ondan sonra evlerinize gelip gözyaşı dökünüz!» dediler. Böylece Medineli kadınlar akşam vakti ile yatsı arasında feryat edip durdular. Bu ağlaşma gece yarılarına kadar sürdü, gitti. Bu sırada Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem onların avazını işitip sorduğunda şehitleri için hâlâ ağladıkları gerçeğini işitince:

— «Allahü Teâlâ sizden ve evlâdınızdan razı olsun!» diye buyurdu.

Rivayet olunur ki, o gece Ashab’m dilâverleri, Resûlullah (S.A.V)
in Mescid kapısını beklediler.
— «Kâfirler gelip bir zarar eriştirmesin!» dediler.

Yine rivayet olunur ki, Peygamber (S.A.V.) Uhud’dan dönünce:
— Şimdiden sonra Kureyş kâfirleri bize hiçbir zaman üstün gelemezler!. Bize zafer nasip olur! diye buyurdu.
Gerçek rivayetlerle belirdi ki Uhud çenginde yetmiş kişi şehit olmuştu. Dördü Muhacirlerden ve altmış altı kişisi Ansardandı. Otuz kişiye yakın da Kureyş’ten öldürülmüştü Müslümanlar:

— «Bu musibet bize neden erişti?» diye sordular. Hak Teâlâ o zaman şu âyet-i kerimeyi gönderdi:

«Size, ölüm ve yaralama gibi iki katlı musibetler eriştiği zaman: “Bu neden böyle oldu?” dediniz, çünkü siz de onlara o türlü musibet eriştirdiniz. Ey Habibim de ki: — “Size musibet nefsinizden erişti!”» (Âli îmrân sûresi, âyet: 165)

Gerçekten Uhud’da yetmiş Müslüman şehit olmuştu, amma Bediide de yetmiş kâfir öldürülmüştü ve yetmiş de esir alınmıştı.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) sonra müminleri teselli etti ve şu âyet-i kerimeyi okudu:

İki ordunun karşılaştığı gün, sizin başınıza gelen musibet Allah’ın izni ile olmuştu.» (Âl-i İmrân sûresi, âyet: 166)
Sonra Hazret-i Muhammed (S.A.V.): «Size her ne erişirse o Allah’ın emri ve hükmüyledir. Musibete sabır gösterin, musibet kolaylaşsın!» diye buyurdu.
*
Yine bir habere göre şöyle buyurdu:
— Kadere iman gamı ve üzüntüyü giderir.