Ucb’un İlâcı

By | 6 Ağustos 2014

feraceler

Malın Övülen YönleriUcb’un İlâcı
Ucb, sebebi sırf cahillik olan bir hastalıktır. İlâcı da sırf ilim ve mârifettir. Senin ucb’un şundandır: İlim, ibadet, takvâ gibi salih ameller sende yaratılmaktadır. Sen bir mahalsin. Bundan dolayı niçin ucublanıyorsun? Yok, dersen ki: Bunları ben kendi cüz’i irâde ve kudretimle yaptım… Bu da ucb sebebi olamaz. Zira bu kuvvet, kudret, irâde ve ameli işlediğin azalan düşün. Bunlar hep Allah’tandır. Bizatihi senden değildir ki, ucublanasın!… Eğer bu amel benim isteğimle oldu dersen, bu isteği ve arzuyu kim yarattı ve sana kim verdi, kahr tasmasını boynuna kim taktı ve sana iş taptırdı, deriz.
Çünkü, bir istek verilen kimselere, bir vazifeli melek göndermişlerdir. Bundan başkasını yapamaz. İstek kendinden değildir. Çünkü onu zorla, emirle işde bulunduruyor. O hâlde hepsi Allahü Teâlâ’nın nimetleridir. Senin kendine ucb eylemen ise cahilli ğindendir. Çünkü senin bir şeyin yoktur. Kendine değil, Allahü Te âlâ’nm ihsanına şaşman icabederdi. Çünkü birçok insanlara bunu bildirmedi ve onların isteklerini kötü işlere sarfetti. Sana ise, kendi yardımıyla kurtarıcı gönderdi ve isteği sana hâkim kıldı. Seni kahr ve zorluk zinciri ile kendi hazretine çekip götürüyor.
Bir padişah bütün hizmetçilere bakıp, bir tanesine, huzurunda hizmet etmeden sebepsiz yere büyük bir ihsanda bulunsa, padişahın ihsanına şaşar. Eğer, padişah hakimdir; bende liyakat sıfatı görmeseydi bu büyük ihsanı bana göndermezdi, dese, sen bu liya
kat sıfatını nereden getirdin denir. Eğer hepsi padişahın ise ucb etmene, kendini beğenmene lüzum yoktur. Şuna benzer ki, padişah sana bir at verse, sen ucb etmezsin, yâni şaşmazsın. Sonra bir de hizmetçi verirse, ucb edersin ve atım olduğu için bana hizmetçi verdi, diğerlerinin atı olmadığı için onlara vermedi, dersin. Atı da o verdiği için ucb etmemen lâzım idi. İkisini de bir anda vermiş gibi kabul etmeli idin. Bunun gibi, eğer, bana ibadette kolaylık vermesinin sebebi O’nu sevmemdir dersen, bu sevgiyi kalbine kim verdi? denir. Eğer O’nu tanıdığım ve Cemâline kavuştuğum için O’nu sevdim dersen, bu mârifet ve görmeyi sana kim verdi? denir. O hâlde, madem ki her şey O’ndandır, sen kendine ucb edemezsin. O’nun cömertliği ve ihsanı bu sıfatı sende yarattı* istek, kudret ve irade yarattı. Ama sen, hiçbirisinin arasında değilsin ve seninle de olan bir şey yoktur. Sen ancak Allahü Teâlâ’nın kudretinin bir geçiş yolusun. Ucb’un İlâcı
SUAL: Bir kimse, madem ki ben yapmıyorum, her şeyi O yapıyor, nereden sevab beklerim ve bulurum? Halbuki bize amellerimizden sevab verileceğinden de şüphe yoktur. Çünkü isteyerek yapıyorum derse;
CEVABINDA deriz ki: Sen hakikatte kudretin geçidisin. Sen hiçbir şey değilsin. «Attığın zaman da (Habîbim) sen atmadın, ancak Allah attı» t1), âyeti kerimedir. Fakat ilim, kudret ve irâdeden sonra hareketi yarattığı için, sen yaptın zanned.ersin. Bu, ince bir sırdır. Bunu anlayamazsın. Tevekkül ve Tevhîd kısmında buna işaret edeceğiz. Burada senin anlayacağın şekilde, kolayca anlatayım. Kabul et ki, amelin, işin, senin kudretinle oluyor. Fakat yaptığın iş, ilimsiz, kudretsiz ve İradesiz olamaz. O hâlde işinin anahtarı bu üç şeydir. Üçü de Allahü Teâlâ’nm ihsanıdır. Eğer sağlam bir hazine olsa, içinde çok kıymetli şeyler bulunsa, anahtarı sende olmadığı için onu açamazsın. Hazine sahibi anahtarı sana verse, sen de elini uzatıp oradaki nimetlerden alsan, bu nimetleri, anahtarı sana verene mi havale edersin, yoksa eliyle onlan alan kendine mi? Bilmen lâzımdır ki, anahtar sana verildiği için, elini uzatıp onu almaktan başka kıymetin yoktur. Kıymet sana anahtarı verendedir. Nimet onun tarafından gelmektedir. O hâlde amellerin anahtarı olan bütün kudret sebepleri, Allahü Teâlâ’dan ihsan edilmiştir.
Burada şaşacağın şey, tâat hâzinesinin anahtarım sana ihsan etmesi ve fâsıklara vermemesidir. Günah, anahtarını başkalarına verdi ve tâat hâzinelerinin kapısını bir cinayet işlemeden onlara kapadı. Belki senden bir hizmet görmeden adaletle bunu yaptı, hattâ kendi ihsanı ile yaptı. O hâlde tevhidin, kazâ  kaderin hakikatini bilende ucb olmaz.
Ucb şudur kiı Akıllı fakir taaccüb eder, şaşar ve «Bir cahile mal, para veriyor da, ben akıllı olduğum hâlde bana niçin vermiyor», der. Bu kadarını da bilmez ki, akıl nimetlerin en iyisidir ve onu da Allahü Teâlâ vermiştir. Her ikisini de ona verseydi ve diğerine ikisini de vermeseydi, adalete daha yakın olmazdı. Hâlinden şikâyet eden bu akıllıya, «Kendi aklım, onun malı ile değiştir», deseler, değişmez. Güzel, fakat fakir bir kadın, çirkin bir kadını gayet süslü görse, «Bunda ne hikmet vardır ki, çirkin birine yakışmayan bir nimet veriyor?», der. Halbuki kendisine verilenin daha iyi olduğunu bilmiyor. Her ikisini de ona verseydi, adalete daha yakın olmazdı. Bu şuna benzer ki, bir padişah bir kimseye bir at, bir başkasına da bir hizmetçi verir. «At bendedir de, acaba hizmetçiyi başkasına niye verdi», diye hayret eder. Bu, cahilliktendir.
Bu sebeptendir ki Dâvud aleyhisselâm bir defa, «Yâ Rabbi, hiçbir gece yoktur ki, Dâvud’un âlinden birisi sabaha kadar namaz kılmasın ve hiçbir gündüz yoktur ki biri oruç tutmasın», dedi. Vahiy geldi ki: «Benim yardımım olmasaydı, onlara bu nereden gelirdi? Şimdi seni bir an kendi başına bırakırım». Kendi hâline bırakınca o zelleyi işledi ve ömrü boyunca ona üzüldü ve pişmanlık duydu. Ucb’un İlâcı
Eyyûb aleyhisselâm buyurdu: «Yâ Rabbi, bütün bu belâları benim üzerime akıttın. Kendi arzumdan zerre kadarını senin muradına tercih etmedim». Aniden büyük bir bulut göründü ve ondan on bin sesle bağıran bir ses işitti: «Senin o sabrın nereden geldi?». Vaziyeti anlayınca, başına bir parça kül koydu ve «Yâ Rabbi, senin ih sanındandır, tevbe eyledim», dedi. Allahü Teâlâ, «Eğer bizim sizin üzerinize, ihsanımız ve rahmetimiz olmasaydı, kimse kendini temizleyecek yolu bulamazdı. Nerede kaldı ki, diğer işlere baksın» i ), buyurdu. Bunun için Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Kimse kendi ameli ile kurtulamaz». «Siz de mi yâ Resûlal lah?», dediler. «Evet, ben de ancak Hak Teâlâ’nm rahmeti ile kurtulurum», buyurdu. Bunun için Ashâbı kirâm’ın (aleyhimürrıd vân) büyükleri, keşke toprak olsaydık, yahut hiç olmasaydık, buyururlardı. O hâlde bunu bilen ucb ile uğraşmaz.