Toplum Açısından Zekâtın Faydaları

By | 4 Temmuz 2015

toplum-acisindan-zekatin-faydalariZekâtın, hem alan hem de veren adına getirdiği faydaların her biri, aslında toplum açısından da geçerlidir ve azımsanmayacak maslahatları haizdir. Zira toplum, fertler arasındaki birlik şuurunun keyfiyeti nispetinde huzurludur. Bu açıdan bakıldığında zekât, zengin ve fakir adına oluşturduğu ortamla cemiyetteki problemleri halletme adına önemli fonksiyonları yüklenmiş bir ibadet olarak karşımıza çıkmaktadır.
Zekât, toplumun huzuru adına ciddî bir dinamik ve pratik bir çözümdür. Zira sınıf kavgalarının çıkış sebebi, genelde toplumun alt ve üst tabakaları arasında sağlıklı bir diyalog kurulamamasıdır ki, bu problemi zekât temelinden çözmektedir.

Yukarıda da kısmen değindiğimiz gibi, bir tarafta fakir ihtiyaç içinde kıvranırken, diğer taraftan zenginin lüks bir hayat yaşaması, fakirlerin kıskançlık damarlarının kabarmasına sebep olmakta, kin ve nefretlerini artırmaktadır. Buna, bir de zenginin yüksekten bakması eklenince, arada telafisi mümkün olmayan uçurumlar meydana gelmektedir. İmandan yoksun birçok toplumda oluşan servet düşmanlığı bunun en açık misalidir. İşte fakirden bu kin ve nefreti söküp atmanın tek çaresi, zenginin kendine düşen vazifeyi yaparak farz olan zekâtını vermesidir. Bu durumda fakir zengine, ‘ihtiyacı olduğunda yardım elini uzatan bir dost’ nazarıyla bakacaktır ve onun malında artık gözü kalmayacak, kendine verilenle iktifa edecek ve sıkıntıdan kurtulmasına sebep olarak imdadına onu gönderen Allah’a hamd edecektir. Zengin de, üzerindeki mükellefiyeti edaya vesile olduğundan fakire, üstten bakma bir tarafa, ihtiramla nazar edecektir ve böylece fertler arasında tam bir kardeşlik şuuru yerleşecek, cemiyet, kavga ve gürültüden uzak, birer huzur toplumu haline gelecektir.

Zenginin fakiri görmezden gelip ona yardımcı olmadığı yerde bu ortamı bulmaya imkân yoktur. Bu durumda, işçi hareketleri gibi maddeye bağlı olarak ortaya çıkan huzursuzlukların başında, zamanında müdahale edilmeyen maddî problemler gelmektedir. Çünkü bu hareketlerin sebepleri veya sebep olarak gösterilen meselelerin kaynağı, maddî açıdan tatminsizlik ve bunun yanında belli bir kesimin maddeye hakimiyeti ve ondan tek taraflı istifade ederek tekel oluşturmasıdır.

Zekâtın verilmediği cemiyette, tabakalar arasındaki uçurumlar büyümekte, aşağı tabakadan yukarı tabakaya saygı ve muhabbet yerine kin ve nefret çığlıkları yükselirken; yukarı tabakadan da aşağı tabakaya merhamet ve ihsan yerine zulüm, tahkir ve tahakküm yağmaktadır. Bu durumda fakirlik, zenginlerin merhamet ve şefkatini celbetmesi gereken önemli bir faktör iken, sefaleti netice veren bir unsur haline gelmekte; zenginlik ise, tevazu ve merhamet duygularını geliştirmesi gerekirken tekebbür ve gurura sebep olmaktadır.
Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm), ‘Zekât, İslâm’ın köprüsüdür.’ buyururken, aynı zamanda fertler arasındaki uçurumları kaldırmada zekâtın önemini vurgulamaktadır. Yani zekât, bir taraftaki sıkıntılardan kurtulmak için behemehal üzerinden geçilecek bir köprüdür. Bu köprüden içtimai hayat geçirildiğinde sınıflar arasındaki kavgalardan kurtulunmuş ve sahili selâmete ulaşılmış olacaktır. Zira bu köprü, başka sistemlerde yaşanan fakirliğin bir uçta, zenginliğin de diğer uçta toplanmasına karşılık, İslâm’ın ortaya koyduğu ve orta sınıfı ön plana çıkarıp sosyal hayatın huzura ulaşmasını temin edecek sağlam bir bağdır.

Zekâtın hedeflerinden biri de, toplum içindeki zenginlerin adedini belirli insanlarla sınırlı tutma yerine orta sınıfı güçlendirerek maddî anlamda genel bir iyileşmeyi temin etmektir. Buradaki maksat, malın sadece belli kimseler arasında kapalı devre dolaşmasının önüne geçmek ve onu daha geniş kitlelerin istifadesine sunmaktır. Yani zekâtla insanlar, gayr-ı meşru zeminlerde başka arayışlara itilmeden sıkıntılarını meşru çizgide çözme fırsatı bulmakta ve iki uç noktada kalanlar arasında sağlam bir köprü kurulmaktadır.

Bugünün toplumunda bazı zenginler, elindeki imkânı faizle kullanıma açmakta veya faiz kuruluşlarıyla kurumsal anlamda bir kumpas oluşturmaktadır. Bunun neticesi olarak, iflas hatta intiharla- yüz yüze kalmış nice insanı medya gündeminde takip etmekteyiz. İslâm ise, faizi temelinden yasaklayarak, zekât ve ‘karz-ı hasen’ yollarını göstermekte, farz olanın dışında daha fazla fakire destek olmak için ayrıca zenginleri, karşılıksız vermeye teşvik etmektedir. Zira zekâtla faiz, iki zıt kutbu ifade etmektedir. Birinde, fakirin hakkı gözetilip zulmün önü alınırken, diğerinde, zenginin daha da zengin olması ve fakirin sefalete itilmesi vardır. Fakir, faizle, içinde bulunduğu durumdan, kısmen ve geçici olarak kurtuluyor gibi gözükse de aslında yoksulluğun kollarında perişaniyetle baş başa bırakılmaktadır.

Özetle zekât, toplum hayatında bir sigorta vazifesi görmektedir. Onunla zengin-fakir arasındaki uçurumlar ortadan kaldırılırken aynı zamanda âtıl durumdaki kapasitelerin piyasaya girmesi temin edilmekte ve böylelikle ticarî hayatın daha zinde olması sağlanmaktadır. Bütün bunların neticesinde fertler arası hoşgörü ve diyalog köprüleri kurulmakta, alan ve veren olarak her iki kesime de, sosyal hayatı olumlu anlamda besleyen belli mesuliyetler yüklenmektedir.