Tevâzuun Üstünlüğü

By | 6 Ağustos 2014

pardesu

gül - dua - makbulTevâzuun Üstünlüğü
Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Tevâzu edip de, Allahü Teâlâ şerefini artırmadığı kimse yoktur» (3). Yine buyurdu: «Herkesin başının üzerinde tasma tutan iki melek vardır. Tevâzu yapınca, tasmayı havaya doğru kaldırırlar ve yâ Rabbi, onu yükselt derler. Kibirlenirse, tasmayı aşağı indirirler ve yâ Rabbi, onu alçalt, derler». Yine buyurdu: «Acizlikten değil, isteyerek tevâzu yapana, topladığı malı ve parayı günaha harcamayana, düşkünlere acıyana, akıllılar ve âlimlerle oturanlara saadetler olsun, müjdeler olsun» (4).
Ebû Müslimi Medlnî dedesinden naklen anlatır: «Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) bir defa bizde misafir idi. Oruçlu idi. Orucunu açmak için, bal karıştırılmış bir bardak süt verdik. Mübarek ağzına koyunca, tatlılık hissetti ve “Bu nedir?”, buyurdu. “İçerisine bal karıştırdık”, dedik. Yere koydu içmedi ve “Haram olduğunu söylemiyorum. Fakat Allahü Teâlâ için tevâzu edeni, Allahü Teâlâ yükseltir. Kibirleneni de alçaltır. Bir zavallıya yardım edeni, kimseye muhtaç etmez. Fakirlere bir şey vermeyeni, Allahü Teâlâ fakir eder. Allahü Teâlâ’yı çok ananı ve zikredeni, Allahü Teâlâ sever” (5), buyurdu».
Bir defa acınacak hâlde bir fakir Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) kapısına gelip, sadaka dileniyordu. Resûlullah (aley hisselâtü vesselam) yemek yiyordu. Onu çağırdı. Yanına yaklaştı. Onu kendi mübarek dizi dibine oturtup, «Yiyiniz» buyurdu. Kureyş lilerden biri onu temiz görmeyip, ondan tiksindi. Pis bir hastalığa yakalanıp öldü. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Allahü Teâlâ beni, kul olup resûl olmak ve melik 1 sultani olup nebi olmak arasında serbest kıldı. Durakladım. Meleklerden çok sevdiğim olan Cebrail aleyhisselâma baktım. “Allah’a tevazu eyle”, dedi. Kul olup Kesûl olmayı isterim dedim» t1). Allahü Teâlâ, Musa aleyhisselâma vahiy gönderdi: «Mütevazi olup, insanlara gururlanmayan, kalbi korkulu olan, zamanını beni zikretmekle geçiren, benim için kendini bütün arzularından ve şehvetlerinden koruyanın namazını kabul ederim». Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Kerem takvada, şeref tevâzuda, zenginlik hakkı iyi tanımaktadır» (z). İsa’ (aleyhisselâm) buyurdu: «Dünyada tevazu sahihlerine saâdetler olsun ki, kıyamet günü minber sahibi onlar olurlar. Dünyada insanları barıştıranlara saâdetler olsun ki, onların karşılığı Allahü Teâlâ’yı görmektir». Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «AİJahü Teâlâ’nın İslâm dinini nasib ettiği, güzel yüzlü yarattığı, hâlini başkalarından utanmayacağı şekilde yaptığı, bütün bunlarla beraber tevâzu verdiği kimse, Allahü Teâlâ’nm indinde yüksek kullardandır» (3).
Cildinde çıbanlar çıkmış bir fakir Resûlullah’ın yemek yediği yere geldi. Kimin yanına oturduysa, o kişi iğrenip yüz ekşitip kalktı. Resûlullah hastalıklı fakiri yanına çağırdı, dizi dibine oturtup «Ye!» dedi, ikramda bulundu. Kibrinden ötürü o fakiri horlayanlardan biri daha sonra aynı illete yakalanıp öldü.
Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurur ki: «Kişinin çoluk çocuğunun ihtiyacım kendisi temin edip taşımasını ve bu suretle gurur ve kibrini ezmesini severim» (4).
Ashâbı kirama (aleyhimürrıdvân) buyurdu: «Nedendir ki, ibadetin tatlılığını sizde göremiyorum?» (5). «İbadetin tatlılığı nedir», dediler. «Tevâzudur», buyurdu. Yine buyurdu: «Tevâzu sahiplerini ne zaman görürseniz, onlara karşı mütevâzi olunuz. Kibirlilere karşı ise kibirli olunuz ki, alçaklıkları ve aşağı oldukları meydana çıksın» (6).
Âişe (radıyallahü anhâ) buyurur: «Siz, ibadetlerin en faziletlisini bilmiyorsunuz. O, tevâzudur». Fudayl buyurdu: «Tevâzu, kimden olursa olsun, hakkı Idoğruyul kabul etmektir. İsterse çocuk ve en cahil kimseler olsun». Abdullah ibn Mübârek buyuruyor: «Tevâzu, kendini, dünya bakımından, senden aşağı olandan aşağı tutmaktır. Ancak böylece dünyalık sebebi ile kendine kıymet vermezsin. Yine tevâzu, kendini, dünya bakımından, kendinden üstün olandan üstün tutmak olup, dünyalık sebebi ile yanında kıymetli olmadığını anlatmalıdır». Allahü Teâlâ, Isâ aleyhisselâma vahiy gönderdi: «Sana gönderdiğim nimeti, tevâzu ile karşılarsan, o nimetimi sana tamam ederim». İbn Semmak, Hârun Reşid’e, «Ey Emîre’lMü’minîn, Allahü Teâlâ kime mal, cemâl ve haşmet verirse; malda insanlara yardım, haşmette tevâzu etsin ve cemâlde zâhid olsun. Allahü Teâlâ, böyle olanların ismi hâlisler defterine yazılır buyuruyor», dedi. Hârun, kâğıt kalem isteyip bu sözleri yazdı.
Süleyman aleyhisselâm kendi ülkesinde zenginleri sabahleyin sorar, sonra fakirlerle oturur ve «Miskinler, miskinlerle oturur», buyururdu. Büyüklerden tevâzu hakkında söz söyleyenler çoktur. Ha sanı Basrı (rahmetullahi aleyh) buyurdu: «Tevâzu, evden çıkınca, gördüğün herkesi kendinden üstün bilmektir». Mâliki Dinâr (rahmetullahi aleyh) buyurdu: «Eğer bir kimse mescidin kapısında ses lense ve içinizde en kötünüz dışarı çıksın dese, zorla olmadan hiç kimse, benden önce dışarı çıkamaz». Abdullah ibn Mübârek (rahmetullahi aleyh) bunu duydu ve buyurdu ki: Mâlik’in büyüklüğü bu sebeptendir. Şibli’nin (rahmetullahi aleyh) huzuruna bir kimse geldi ve «Ben insanım, sen nesin?». «Ben de (be) harfinin altındaki noktayım», dedi. Yâni benden küçük hiçbir şey yok dedi.Büyüklerden biri Hazreti Ali’yi (radıyallahü anh) rüyada gördü. «Bana nasihat verin», dedi. «Ahirette sevaba kavuşmak için, zenginlerin fakirler yanında mütevazi olmasından büyük hangi amel vardır! Allahü Teâlâ’nın ihsanına güvenip, fakirlerin zenginler yanında kibirli olmasından güzel hangi iyi iş vardır!» buyurdu. Yahyâ ibn Hâlid buyurur: «Kerem sahibi zâhid olursa, mütevazi olur; insaniyetsiz ve sefih olan zâhid olursa, kibirlenmeye başlar». Bayezidi Bistâmî buyurur: «İnsan, insanlar içinde kendini herkesten aşağı görmeyince, kibirlidir».Tevâzuun Üstünlüğü
Cüneydi Bağdâdi (rahmetullahi aleyh) bir gün cuma namazı kılman büyük câmide buyurdu ki: «Eğer hadisi şerifte, «Âhir zamanda, insanların başına geçenler, onların en aşağısı olur» 0), bu yurulmasaydı, mecliste size söz söylemeye aslâ yanaşmazdım». Yine buyurdu: «Ehli tevhid nezdinde tevâzu, kibir sayılır. Yâni tevâzu ile, kendini aşağı görüyor, kendini aşağı görmeye ihtiyaç hisseden, kendine bir yer, bir değer vermiş olur ve kendini ondan dolayı aşağı görüyor. Atâl Süleml gök gürültüsü duyduğu zaman, doğum sancılarına yakalanan bir kadın gibi karnını tutar, kalkar oturur ve «Bu, benim isyanımdır. Eğer ben ölürsem, insanlar kurtulurdu…», derdi. Bir gün bir grup insan Selmânı Fârisî’yi yüzüne karşı övdüler. Selmânı Fârisî, (radıyallahü anh) «Benim başlangıcım meni, sonum ise, işe yaramayan bir leştir. Sonra benim amelimi tartarlar, fyi amelim ağır gelirse, büyüklüğüm o olur. Böyle olmazsa benden zavallı yoktur», dedi.