Tâat ve İbadetteki Riyâdan Kurtulmanın Çaresi

By | 6 Ağustos 2014

kuran

Tâat ve İbadetteki Riyâdan Kurtulmanın ÇaresiTâat ve İbadetteki Riyâdan Kurtulmanın Çaresi
Allahü Teâlâ’ya yapılan ibadet ve tâatlarda riyâ yapmak büyük günah olup, şirke, yâni Allah’a ortak koşmaya yakındır. Zâhidlerin kalbinde, bir ibadet yaptıkları zaman insanların bunu bilmesi ve onları zâhid tanımasını istemekten büyük hastalık yoktur. İbadetten maksat insanlar olunca, bu ibadet olmayıp, insanlara tapmaktır. Allahü Teâlâ’ya taparken, bunu da istiyorsa şirk olup, kendi ibadetinde bir başkasını Allahü Teâlâ’ya ortak etmiş olur. Nitekim Allahü Teâlâ, «Allah’ı görmek isteyen, ameli sâlih işlesin ve Rab bine ibadette ortak kabul etmesin» i1), buyuruyor. Yine buyuruyor: «Korkular olsun ki, namazı gevşek, gelişigüzel ve gösteriş İriyâl ile kılarlar? ( ).
Bir kimse, Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) «Kurtuluş hangi şeydedir?» deyince, «Allah’a ibadet ederken, insanlara gösteriş yapmamaktadır» ( ), buyurdu. Yine buyurdu: «Kıyamet günü bir kimseyi getirirler. Ne kadar ibadetin vardır? denir. Canımı Allah yolunda fedâ eyledim, Allah yolunda harb ederken öldüm der. Yalan söylüyorsun, filân kimse kahramandır desinler diye harbe gittin; alın Cehenneme götürün, denir. Bir başkasını getirirler. Ne amelin var? denir. Neyim varsa sadaka verdim, der. Yalan söylüyorsun, filân kimse cömerttir desinler diye vermişsin; alın Cehenneme götürün, denir. Bir başkasını getirirler. Ne amelin var? denir. İlim, Kur’ânı Kerîm okuttum, öğrettim ve çok sıkıntılar çektim der. Yalan söylüyorsun, filân kimse âlimdir desinler diye öğrettin; alın Cehenneme götürün, denir», Yine buyurdu: «Ümmetim için, küçük şirkten korktuğum kadar bir şeyden korkmam». «Küçük şirk nedir, yâ Resûlâllah?», dediklerinde, «Riyâdır» (4), buyurdu. Yine buyurdu: «Kıyamet günü Allahü Teâlâ: Ey mürâiler iriyâkârlarl kim için ibadet yantıysanız onların yanma gidin, karşılıerınızı ondan İsteyiniz» (5), der. Yine buyurdu: «Üzüntü mağarasından Allahü Teâlâ’ya sığınırız». Tâat ve İbadetteki Riyâdan Kurtulmanın Çaresi «Yâ Resûlâllah, üzüntü mağarası nedir?» diye sorduklarında. «İnsanlar görsün ve duysunlar diye Kur’ânı Kerîm okuyanların Cehennemde bulunacakları bir vadidir» t1) buyurdu. Yine buyurdu: «Allahü Teâlâ buyurun İbadet eden ve başkasını bana ortak koşan! Benim ortağa ihtiyacım yoktur. Hepsi ortak koştuğuna olsun» (2). Yine buyurdu: «Allahü Teâlâ, içinde bir zerre riyâ bulunan ameli kabul etmez» (3). Muâz (radıyallahü anh) ağlıyordu. Ömer (radıyallahü anh) «Niçin ağlıyorsun?», dedikte, « Resûlullah’ dan (sallâllahü aleyhi ve sellem) az bir riyâ şirktir, diye duydum», dedi. Hadisi şerifte geldi ki: «Mürâilere Iriyâkârlaral kıyamet günü bir ses gelir: Ey mürâî, ey alçak, ey gaddâr! Amelin zayi oldu. Mükâfatın ibtâl edildi. Git, kim için iş yaptıysan karşılığını ondan ura» (4).Şeddât ibn Evs (radıyallahü anh) diyor: Resûlullah’ı (sallâllahü aleyhi ve sellem) gördüm ağlıyordu. «Yâ Resûlâllah, niçin ağlıyorsunuz?», dedim. «Ümmetimin şirke gideceğinden korkuyorum: Put’a, Ay’a ve Güneş’e tapmazlar, fakat başkalarının görmesi için ibadet ederler» (5), buyurdu. Yine buyurdu: «Hiçbir gölgenin bulunmadığı giin, Arş’ın gölgesinde bulunanlardan biri, sağ eliyle sadaka verirken sol elinden saklayan kimsedir» (6). Yine buyurdu: «Allahü Te âlü yeri yaratınca, yer titredi. Teskin için dağları yarattı. Melekler, Allahü Teâlâ dağlardan kuvvetli bir şey yaratmadı dediler. Sonra dağları delmek için demiri yarattı. Sonra demiri eritmek için ateşi yarattı. Sonra ateşi söndürmek için suyu yarattı. Sonra havaya, suyu dondurmasını emretti. Bunun üzerine melekler birbirlerine muhalefet edip, Allahü Teâlâ’ya yarattıklarının en kuvvetlisi hangisidir, diye soralım dediler. Allahü Teâlâ, sağ eli ile sadaka verdiğini sol eli bilmeyen insandan kuvvetli bir şey yaratmadım, buyurdu» (7). Muâz (radıyallahü anh) der ki: Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Allahü Teâlâ gökleri yaratmadan önce, yedi melek y arattı. Sonra gökleri yarattı. Her meleği bir göğe verip, göle kapılarının kapıcılığı vazifesini onlara verdi. Yeryüzünde bulunup, insanların amellerini yazan melekler ki, bunlara hafaze melekleri denir, kulun sabahtan akşama kadar yaptığı ameli yükseltirler, birinci kat göğe çıkarırlar. Kulun amelini över ve o kadar ibadet ediyor ki, nuru güneşin ziyası gibidir, derler. Birinci kat gökteki melek, bu amelini götürünüz, yüzüne çarpınız, der. Çünkü bert, gıybet edenleri beklerim. Allahü Teâlâ bana, gıybet edeni bırakma, yoksa ameli sana geçer buyurdu. Sonra gıybet etmemiş bir kimsenin amelini çıkarır, ikinci kat göğe kadar çıkar. Oradaki melek, bu ameli götür sahibinin yüzüne vur. Çünkü bunu dünya için yapmış, toplantılarda insanlara övünmüştür, bana onun amelini geri çevirmeği emrettiler, der. Bir başkasının amelini çıkarır, içinde sadaka, oruç ve namaz bulunur. Hafaze meleği onun nurundan şaşar kalır. Üçüncü kat göğe çıkınca, oradaki melek: Ben kibir için vazifeliyim, müte kebbirlerin amelini geri çeviririm, bu kimse kendini insanlardan büyük tutardı, der. Sonra bir başkasının amelini çıkarırlar. Dördüncü kat göğe kadar yükselir. Oradaki melek ben ucb için vazifeliyim, onun ameli ucbdan (yâni kendini beğenmeden) kurtulmuş değildir. Onun ameli benden geçemez. Sonra bir başkasının amelini yükseltirler. O amel, damada teslim edilecek gelin gibi süslü olur. Beşinci kat göğe kadar götürürler. Oradaki melek, o ameli sahibinin yüzüne çarpın ve boynunu vurun. Çünkü ben hased (kıskançlık, çekeme mezlik) ile vazifeliyim. İlim ve amelde kendi derecesine çıkana hased ederdi, der. Sonra başkasının amelini yükseltirler. Onda, namaz, oruç, zekât, hac ve umre bulunur. Altıncı göğe kadar engelsiz çıkar. Oradaki melek, bu ameli götürün, yüzüne çarpın. Çünkü bu kimse, belâ ve sıkıntı sahiplerine acımaz, hattâ sevinirdi. Ben ise rahmet meleğiyim. Rahmetsiz ameli geri çevirmeyi bana emrettiler, der. Sonra bir başkasının amelini yükseltirler. Onda namazın, orucun tamamı, nafaka, cihad, verâ’ bulunur. Güneş gibi parlar. Nûru göklere yayılır. Ona kimse engel olmaz. Yedinci kat göğe gelince, oradaki melek, bu ameli geri götürün, sahibinin yüzüne vurun. Kalbini mühürleyin. Çünkü o bu amel ile Allahü Teâlâ’yı istemedi. Bundan maksadı, âlimlerin yanında yer ve te’sir kazanmak ve isminin şehirlerde söylenmesi idi. Böyle olan riyâkârdır. Allahü Teâlâ, mürâi nin, riyâkârın amelini kabul etmez, der. Sonra başkasının amelini yükseltirler. Yedi gökten de geçer. Amelinde güzel ahlâk, zikir ve teşbih olur. Gökteki bütün melekler, bu temiz ameldir ve ihlâslıdır diye şâhidlik ederler. Hak Teâlâ, siz onun amelini, ben ise kalbini bilirim. O bu ameli benim için yapmadı. Kalbinde başka niyeti vardı. Ben ki, Allahım, lanetim ona olsun, buyurur. Meleklerin hepsi lânet okurlar ve senin ve bizim lanetimiz onun üzerine olsun derler. Gökler de, bizim lanetimiz onun üzerine olsun derler. Yedi kat gökler ve yedi kat gökte olanlar da ona lânet ederler» 0). Bunun gibi daha nice şeyler riyâ hakkında bildirilmiştir.Ömer (radıyallahü anh) başını önüne eğmiş, zâhidlik iddia eden bir kimse gördü. «Ey efendi, ezik boynunu düz tut; huşû, kalb de olur, boyunda değil», buyurdu. Ebû Umâme, mescidde secdede ağlayan birisini gördü. «Acaba câmide yaptığın bu işi, evinde de yapıyor musun?» buyurdu. Ali (radıyallahü anh) buyurur: «Mürâinin iki alâmeti vardır: Yalnızken tenbel olup, insanları görünce gayretli ve istekli olur.Tâat ve İbadetteki Riyâdan Kurtulmanın Çaresi  Medh edince, fazla amel yapar, kötüleyince de az yapar». Bir kimse Sâid ibn Müseyyeb’e, «Karşılığını Allahü Teâlâ’dan almak için ve insanların kendini övmesi için mal veren hakkında ne buyuruyorsunuz?», diye sorduğunda, «Allahü Teâlâ’nın kendisini düşman tutmasını ister mi?», dedi. «Hayır, istemez», dedi «O hâlde, Allahü Teâlâ’dan başkası için yapılmayacak işi niçin yapar?», buyurdu. Ömer (radıyallahü anh) bir kimseyi kamçı ile dövüp sonra, «Gel, kısas yap, beni döv», buyurdu. «Sana ve Allahü Teâlâ’ya bağışladım», dedi. «Böyle şey olmaz. Ya bana bağışla hakkını bileyim, yahut da ortağı olmayan Allahü Teâlâ’ya bağışla», buyurdu. Fudayl buyurur: «Bir zamanlar, amelde riyâ ederlerdi! Şimdi ise yapmadıklarını yapmış gibi göstererek riyâ yapıyorlar». Katâde (radıyallahü anh) buyurur: «Kul riyâ yapınca, Allahü Teâlâ: Bakın benim kulum benimle nasıl alay ediyor? der».