Sur’un Üfürülmesi Ve Kabirlerden Kalkmak

By | 23 Eylül 2014

hasema

 

Sura üflemek ne demektirRasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:

— Sûr sahibi (İsrafil) sûr’u ağzına almış, başını eğmiş, kulağını dikmiş Sûr’a üfleme emrini beklediği halde, nasıl rahat olur, zevkü safa yaparım!

Mukatil’e (k.s.) göre: “İsrafil bir kaval gibi sûr’u ağzına almıştır.

Sûr’un ağzının büyüklüğü, göklerin ve yerin büyüklüğü kadardır. İsra­fil gözlerini arş tarafına çevirmiş beklemektedir. Ne zaman birinci sûr’a üfle­mesi için emir geleceğini bekler. Birinci üflemede, gökte ve yerde ne kadar canlı versa hepsi korkudan ölür. Sadece Allah’ın ölmesini istemediği Cebra­il, Mikâil, İsrâfil ve Azrail canlı kalır. Allah Azrail’e, Cebrail, Mikâil ve İs­rafil’in canlarını almasını emreder. Onların canlarını aldıktan sonra kendi ca­nının alınması emrolunur ve oda ölür. Birinci üfleme ile ikinci üfleme a-ra- sında 40 yıl geçer. Allah İsrafil’e yeniden can vererek ikinci sûr’e üflemesini emreder. Bu arada Allah-ü Teala şöyle buyurmaktadır:

“Sonra ona (sûr’a) birkez daha üflenir, o zaman bütün (canlılar) hepsi ayak üstü dikilmiş bekler durumdadır.” (Zûmer/68)

Canlı varlıklar ayakları üzerinde durarak yeniden dirilişin nasıl gerçek­leştiğine bakarlar.

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

—”Resul olarak gönderildiğim zaman İsrafil geldi. Sûr’a ağzını koya­rak, bir ayağını ileri attı, bir ayağını geri.. Sûr’u üflemesi için emir bekliyor. Ey ümmetim Sûr’a üflenecek günden sakının!.”

Şimdi mahlukatın o günkü durumunu düşünelim. Üflemenin hemen sonunda insanlar korkudan şaşkınlığa kapılarak hemen ölecekler. Tekrar di­rildiklerinde yine aynı şaşkınlığa kapılarak, hayal kırıklığı içinde kendi hü­kümlerini bekliyecekler. Sen de onlardan biri olacak, onlar gibi perişan, şaş­kın durumda kalacaksın. Belkide dünya nimetlerinin sarhoşluğuna kendini kaptırmış, yemiş içmiş zenginlerden olacak olsan da varlığının sana faydası olmayacak.

Ogün yeryüzünün zalim sultanları insanların en düşkünü en zelili ve en hakiri olarak, tohum tanesi gibi ayaklar altında sürünecekler. Sûr’a üflendiği zaman, vahşi hayvanlar, dağlardan, çöllerden çıkıp gelecekler. Günah işle­medikleri halde, sûr’a üflenmenin vermiş olduğu korku ve şaşkınlık onları. Mahşer yerine getirecek, insanlardan ürkmeyecek ve kaçmayacaklar. Kur’an’da şöyle buyru İntaktadır:

“Vahşiler (hayvanlar) bir araya toplandığı zaman.

Vahşi hayvanlar toplandıktan-sonra, inatları ve kibirlerinden dolayı iman etmeyenler toplanacak. Allah’ii Teâlâ onların dııruı tunu Kur’an’da şöy­le anlatıyor:

—             Rabbine yemin olsunki. biz onları şeytanlarla birlikte toplıyaca- ğız, ve cehennemin etrafında diz. ustu çökmüş olarak bekleteceğiz…

Sen kalbini ve kendi durumunu ivi düşün. Sonra bak ve ibret al. Canlı­lar dirildikten sonra yalın ayak çırılçıplak olarak, mahşer yerinde nasıl topia- lılacaktır. O mahşer yeri ki bembeyaz düz bir ova. ve orada hiç bir tümsek ^yokki oraya sığınsın. Orada ne bir çukur, nede arasında saklanmak için biı tümsek vardır. İnsanlar grup grup gelir orada toplanırlar. Değişik gruplarda­ki yaratıkları, muhtelif mekanlardan toplayarak oraya getiren Allah’ı bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Birinci sûr’a üflemeyi ikinci sûr’a üfleme takip edecektir. Ogün kalpler tir tir tilrivecek. gözler korkudan faltaşı gib) açılacaktır.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

—             Kıyamat günü bütün canlılar, bembeyaz, dümdüz bir ovada başrolü nacaklardır.”

Allah-ü Teâlâ mahşeri şöyle tasvir etmektedir:

“O gün gökler ve yerler başka gök ve yere çevrilecektir.”

İbni Abbas (r.a.) dedi ki:

“Dünyada ilaveler ve eksiltmeler olur. Dağlar, tepeler, ağaçlar yok edi­lir. Yeryüzü âdetâ tabaklanmış deri gibi olur. Gümüş gibi beyaz, üzerine kan değmemiş bir yumurtayı andırır. Göklerin güneşi, ayı ve yıldızları yok olur.

Bunlara bak ibret al ey tembel! O günün korkusuna ve şiddetine bak, canlılar o âdeta ova gibi dümdüz yerde toplandığı zaman, gökteki yıldızlar gidecek, giineş ve ay kaybolacak. ışık kaynakları olmadığı için o mahşer ye­ri kapkaranlık olacak, insanlar toplanmış oldukları halele, gök cisimleri onla­rın başları üzerinde dönecek, o kadar büyüklükleri ve sertliklerine rağmen parça parça olacaklar. Melekler kıyılara çekilip bekliyecekler. O büyük ve sert gök cisimleri parçalanırken çıkarttıkları ses etrafa korku salacaktır. Son­ra gök cisimleri tamamen yere dökülüp, sarı renk karıştırılmış gümüş gibi akacaklar… Dağlar hallaç pamuğu gibi atılmış olacak, insanlar çıplak, yalı­nayak yaya bir halde adeta pervaneye çevrilecek…

Rasıılüllah (s.a.v.) söyle buyurdu:

“— İnsanlar: yalınayak, çırılçıplak ve süıınetsiz olarak, kulak memele­rine kadar tere gömülmüş olarak hasredilirler.”

Peygamber (s.a.v. fin hanımı Şevde (r.a.) bu hadisi işittikten sonra ‘İn­sanlar birbirlerinin avret yerlerine bakmaz mı?” diye sordular.

Peygamber (s.a.v.) şu âyeti okudu:

“—O günün meşakkati, insanları kendileriyle meşgul eder. Öyleki bu meşguliyette kimse kimseye bakamıyacak. Herkes kendi başının derdine dü­şecektir.”

— O gün ne korkunç bir gün ki. avret yerleri açık fakat kimse kimseye bakamıyacak ve bakmak için meyil olmayacaktır. Nasıl bakabiliıki, bir kıs­mı adeta yılan gibi karnı üzerinde sürünerek getirilecek.. Kimiside yüzünü Vere siirte süi te gelecek. Kimsenin başkasına bakmaya giicü olmayacaktır.

Ebu Hureyre (r.a.) Rasıılüllah (s.a.v.)’den şöyle rivayet etti:

“— Kıyamet günü insanlar üç sınıf halinde haşr olunacaktır.”

1-                Binitleri olanlar.

2-                Yayalar (yürüyenler)

3-                Yüzüstü sürünenler.

Oradan biri:

—                Ey Allah’ın Rasfılü yüz üstü nasıl sürünecekler? dedi.

Rasûlüllah:

—                “Onları ayakları üzerinde yürütmeye kadir olan, yüz üstü süründiir- meyede kâdirdir.”

İnsanoğlunda tabiatına uymayanları, alışamadığı şeyleri inkar etme özelliği vardır. Misal olarak yılanın ayaksız karnı üzerine sürünerek hızlı gittiğini görmemiş olan ayaksız yürümeyi anlayamaz onu inkar eder. Ayak üzerinde yürütüldüğünü görmemiş bir insanca, buda imkansızdır. Sakın ahi- rette acayip olarak anlatılanları, dünya ya uymadığı için inkar etme. Zira dünyada dahi görmediğin nice olayları sana anlattıklarında onu anlayamadı­ğın için inkar ediyorsun. Şimdi kıyamet gününü düşün. Sen çırılçıplak, zelil, hor, hakir, şaşkınlık ve perişan ayakta duruyor ve verilecek hükmü bekliyor­sun. Sonun için iyi veya kötü olacak şekilde karar verilecek. O zamanki ha­lin çok zordur. Bunu böyle bil!.

Canlıların o andaki izdihamlarını düşün. Yedi kat gök ve yedi kat yerin ehli melekler, cinler, insanlar, şeytanlar, vahşi hayvanlar ve bütün canlılar orada toplanacaklar. Güneşin sıcaklığı tahammül edilmiyecek kadar artacak, canlıların üzerine iki mızrak boyu yaklaşacaktır. Mahşer yerinde Allah’ın ar­şının gölgesinden başka hiçbir gölge olmayacaktır. O gün arşın gölgesine ancak, Allah’a yakın olanlar, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklananlar giricektir. Gü­neşin sıcaklığı, herşeyi eritecek derece sıcak olacak, insanlar sıcaklıktan iyi­ce sıkılacak, sonra canlılar birbirleriyle itişip kakışacaklar. Kalabalıktan bir­birlerini itecekler, birbirlerini çiğniyecekler. Bu kalabalık ve ürküntüye birde Allah’ın huzuruna götürülürken utanma duygusundan meydana gelen sıkıntı eklenecek… Güneşin verdiği sıkıntı ve nefeslerin vermiş olduğu sıcaklık ve gönüllerdeki utanma duygusuyla meydana gelen bütün sıkıntılar birleşecek­tir. Her tüyün dibinden ter fışkıracak, ve mahşer yerinin o temiz toprağı ter­lerle ıslanacak..

İnsandan akan terlerden su birikintileri meydana gelecek, ve insanlar derecelerine göre, diz kapaklarına, göbeklerine veya kulak memelerine ka­dar bu birikintilere gömüleceklerdir.

Bazıları ise tamamen ter sularının içinde boğulacaklar.

Hz. Ömer (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.)’tan şöyle rivayet etti:

—                 Alemlerin Rabbi’ne yemin olsun ki, kıyamet günü insanlar, kabirle­rinden kalkacakları gün, bazıları kulak memelerine kadar terler içinde kala­caktır.

Ebu Hüreyre (r.a.) dedi ki; Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

—Kıyamet günü insanlar öyle terlerler ki, yetmiş kulaç yerin dibine sızmasına rağmen, ağızları ve kulaklarına kadar da ter suları içinde kalır­lar.”

Buhari sahih hadis kitabında şu hadisi rivayet etmektedir:

—” İnsanlar kıyamet günü kırk yıl gözlerini göğe dikmiş olarak, ayak­ta dururlar ve çektikleri sıkıntıdan dolayı içinde gömülecek kadar ter akıtır­lar.”

Ukbe İbn-i Amr (r.a.) dedi ki; Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

—” Kıyamet günü güneş iyice yaklaşır. İnsanlar terler içinde kalır. Ba­zılarının teri topuklarına kadar, bazılarının baldırlarına, bazılarınınkide dizi­ne, kalçasına, kollarına ve ağzına kadar gömülür.(Rasûlüllah eliyle ağzını işaret eder. Sonra kafasını da göstererek) kafasına kadar ter sularına gömü­lür.”

Ey tembel kişi, mahşerin durumunu ve oradaki terleyişi iyi düşün ve ibret al! O gün bazı insanlar Allah’a şöyle seslenecekler:

—”Ey Rabbim, ateşe atma pahasına da olsa beni bu sıkıntı ve bekleyiş­ten kurtar.”

Bütün bu sıkıntılar ve beklemeler hesap ve azapdan önce olacaktır. Sen de terinin nereye kadar olacağını bilmeyen canlılırdan birisin.

—                 İyi bil ki!. Allah için cihad etmek, oruç tutmak, namaz kılmak, bir müslümanın sıkıntısını gidermek için yorulmak, iyiliği emretmek, kötülük­ten alıkoymak gibi zahmet ve meşakkata katlanmak suretiyle akmayan bir teri, kıyamet gününün utancı ve şaşkınlığı mahşer meydanında akıttırır. Orada ızdıraplı zamanlar uzar. Şayet insanoğlu görmüş ve cehaletten kurtulmuş olsaydı, dünyada Allah yolunda bulunmaktan dolayı terlemenin sıkıntı içeri­sinde beklemekten daha kolay ve zaman bakımından daha kısa olduğunu gö­rürdü.

O gün öyle korkunç bir gündür ki, sıkıntısı pek çetin ve ogün hiç bit­meyecek gibidir.