Şevval Ayında Tutulacak Nafile Oruçlar

By | 7 Nisan 2015

sevval-ayinda-tutulacak-nafile-oruclar   Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Bir kimse Ramazan-ı Şerif ayını oruçlu olarak geçirip arkasından Şevval ayında da altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur.”

Zira böylece o kimsenin tuttuğu orucun hepsi otuz altı gün olur. Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) “Bir kimse bir iyilik yaparsa, ona o iyiliğin on misli verilir” hadis-i şerifleri mucibince otuz altı günün her bir gününe karşılık on gün hesap edilirse toplam üç yüz altmış gün eder.

Ümmet-i Muhammed’in yaptığı iyiliklerin karşılığında on kat mükâfat almasının hikmeti şu üç sebebe dayanmaktadır.
1- Geçmiş ümmetlerin ömürleri uzun oluyordu. Dolayısıyla Allahü Teâlâ’ya (Celle Celâlühü) karşı çok ibadet ve taat etmiş oluyorlardı. Hâlbuki Ümmet-i Muhammed’in ömrü çok kısadır. Dolayısıyla ibadet ve taatları de azdır. İşte bu yüzden Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) Ümmet-i Muhammed’in ibadet ve taatta diğer geçmiş ümmetlerden ilerde olsunlar diye işledikleri iyi amelleri on katıyla mükâfatlandırarak, bazı zaman ve mekânları (Kadir Gecesi, Kâbe-i Muazzama, vs) faziletli kılarak geçmiş ümmetlerden daha üstün bir dereceye eriştiren iştir.
2- Cennete, eksiksiz ve samimi ibadet ve taat edenler girmeye hak kazanırlar. Ümmet-i Muhammed’in ibadet ve taatları ise eksik ve kusurludur. İşte bu yüzdendir ki, Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) geniş lütfüyle, Ümmet-i Muhammed’in yaptığı ibadetleri on katıyla mükâfatlandırarak olgunluğa eriştirmiştir. Mü’minler, ancak Allahü Teâlâ’nın (Celle Celâlühü) verdiği bire on mükâfatlarla cennete kavuşabileceklerdir.

3- Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü), bir iyiliğe karşı on mükâfat vereceğini vaat etmiştir. Çünkü kıyamet gününde her mü’minin düşmanı çıkıp yakasından asılacaktır. Geriye Allahü Teâlâ’nın (Celle Celâlühü) vaat ettiği katların sevabı kalacaktır. Mü’minin düşmanı bu defa da “Ey Rabbim! O katları da bana ver” deyince Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) şöyle cevap verecektir: “Onlar kulumun işlediği iyiliğin karşılığı değil, benim yaygın rahmetimden verdiğim mükâfatlardır. Ben sana kulumun işlediği iyiliklerin mükâfatını verebilirim, kendi rahmetimden verdiğim mükâfatı veremem.”
Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) başka bir hadis-i şeriflerinde buyuruyorlar ki: “Can verirken ölümün, mü’minin azasında bin türlü acısı ve ızdırabı vardır. Bir kimse bu altı günün orucunu tutsa, Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) bu denli acısı ve ızdırabı olan ölümü o kişiye o kadar kolaylaştırır ki, gayet susuz kaldığı zaman soğuk suyu içer gibi zevkle ruhunu teslim eder.”
Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) gökleri ve yeri Şevval ayının ilk altı günü yaratmıştır. Bu altı günü oruç tutarak geçiren kimseye, Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) yaratıkları sayısınca sevap yazar. Ayrıca kötülüklerini silerek derecelerini yükseltir.”
Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Kişi, son nefesinde ölüm ile pençeleşirken kalbi dışında, diğer altı yüz azası binlerce acı ve sızı ile çırpınıp durur. Çünkü kalb, Allahü Teâlâ’yı (Celle Celâlühü) tanıma ve O’na iman etme yeridir. Şevval ayının (bayramdan sonra) ilk altı günü oruç tutarak geçiren kimsenin Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) ölüm acılarını, tıpkı susuz bir kişinin suyu içmesi gibi hafifletir.”
Bir adam düşününüz. Meyve yetiştirmek için ağaçlar dikiyor, diktiği ağaçları zamanında suluyor. Şimdi soralım. O kimse ağacın tutup tutmadığını nereden anlar? Zamanla yapraklarının yeşererek dal ve budak salmasından değil mi?

Bir süre geçtikten sonra ağacın yaprakları yeşermeye başlıyor. Güneş ışınları vurmaya başladıktan sonra da yeşeren yapraklar kurumaya başlıyor. Ağaç tutmamıştır. Çünkü ağacı diken kimse bilir ki, ağaç tutsaydı yaprakları kurumayacak, tersine daha da sıklaşıp artacaktı.
İşte Ramazan ayında oruç tutan, namaz kılan ve iyilik eden kimse de meyvesini vermek üzere dikilen bir ağaca benzer. Nasıl ki ağacın tutup tutmadığının belli olması için dal ve budak salması ve üzerinden uzun bir müddet geçmesi gerekirse, kişinin de ibadetlerinin kabul olması için Ramazan ayından sonra da ibadeti bırakması değil, tersine daha da derin bir istekle ibadet ve taate devam etmesi gerekir. İbadetlerin kabul olunmasının alametlerinden birisi ve başlıcası, onun sürekli yapılmasıdır.

Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Ramazan ayının orucundan sonra Şevval ayının (bayramdan sonra gelen) ilk altı gününde oruç tutan kimse, savaş meydanından kaçıp da tekrar dönüp savaşa katılan kişiye benzer.”
Altı günlük Şevval orucunun sır ve hikmeti şudur: Ramazan orucunu bitirip de bayrama çıkan kimselerin nefisleri çoğu zaman şehevi arzu ve istekleri tatmin etmeye yönelir. O yüzden de yine gönülleri bir gaflet ve kasvet perdesi örter. Ama altı günlük Şevval orucu tutulursa, bir yandan gönülleri örtmek isteyen gaflet perdesi kaldırılır, bir yandan da Ramazan ayı boyunca yapılan eksiklik ve bozukluklar giderilmiş olur. Tıpkı farzların ardından kılınan sünnet namazlar ve namazda işlenen bir hatada yapılan “Sehiv Secdesi” gibi.

Bu altı günün orucu Ramazan Bayramı’nın ilk günü hariç Şevval ayı içerisinde herhangi bir zamanda peşpeşe tutulabileceği gibi ayrı ayrı da tutulabilir. Ancak ard arda tutulması daha faziletli görülmüştür. Çünkü ard arda tutmak, iç dünyamızı ve gönüllerimizi temizleme bakımından, parça parça tutmaktan daha üstün derecelidir. Bu yüzden Şevval orucunu da Ramazan ayının orucu gibi ard arda tutmalı, hatta bu hususta daha fazla titizlik göstermeye gayret etmelidir. Çünkü Şevval orucu, Ramazan orucunun eksik ve bozukluklarını giderir. Sevap derecesine gelince; kişi eğer Şevval orucunu parça parça tutar ve Şevval ayının sonlarına doğru geciktirirse, sadece Şevval orucunu tutmanın sevabını kazanır. Ramazan ayının ardından tutmak, bayramdan sonra Şevval ayının ilk altı gününde tutmak, ard arda tutmak gibi faziletlerin sevabından mahrum kalır.

Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bu­yuruyor ki: “Ramazan ayının orucundan sonra Şevval ayının (bayramdan sonra gelen) ilk altı gününde oruç tutan kimse, anasından doğduğu günkü gibi bütün (küçük) günahlarından arınır.”