Anlatıldığına göre adamın biri çölde yürürken çirkin bir yüzle karşılaşır. Ona:
— Sen kimsin, der.
Oda:
— Senin çirkin amellerinim, der.
Adam:
— Senden kurtulmanın çaresi nedir? diye sorar.
O:
— Peygamber (s.a.v.)’e salavat getirmektir, der.
Peygamber (s.a.v) salavatla ilgili şöyle buyurmaktadır:
“Bana getirilen salavat sırat köprüsünde insana ışık olur!” Kim cuma gün seksen salavat getirirse, Allah onun seksen yıllık günahını bağışlar!..
Rivayet edildiğine göre, adamın biri Peygamber (s.a.v.)’e salavat getir- miyormuş. Adam rüyasında Peygamber (s.a.v.)’in yüzünü ondan çevirdiğini görür. Ona:
— Ey Allah’ın Rasûlü bana kızgın mısm? der.
Peygamber (s.a.v.):
— Hayır, der.
Adam:
— O halde neden bana bakmıyorsunuz, der.
Peygamber (s.a.v.):
— Ben seni tanımıyorum! der.
Adam:
— Nasıl tanımazsınız. Alimler, ananın çocuğunu tanıdığı gibi ümmetinizi tanıdığınızı söylediler! Ben de senin ümmetindenim!”
Peygamber (s.a.v.):
— Onlar doğru söylemişler. Ancak ben ümmetimi bana getirdikleri sa- lavatlar miktarı hatırlarım! der. Adam uykudan uyanır. Hergün yüz defa sa- lavat getireceğine kendi kendine söz verir. Bir müddet sonra rüyasında peygamberin kendisini tanıdığını ve şefaat edeceğini görür.
Zira kalbine peygamber sevgisi dolmuştur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Şayet Allah’ı seviyorsanız…” Tefsirciler bu ayetin iniş sebebini şöyle aktarmaktadırlar: Peygamber (s.a.v.) Ka’b ibni Eşref ve arkadaşlarını İslâm’a çağırdığı zaman dediler ki:
— Biz Allah’ın oğulları durumundayız, bizim Allah sevgimiz çoktur!
Bunun üzerine bu ayet indi:
“De ki şayet Allah’ı seviyorsanız, bana tabii olunuz!” (Ali İmran/31)
Siz benim tebliğ ettiğim bu dine uyarsanız. Allah’ı sevdiğinizi belirtmiş olursunuz. Çünkü ben onun emirlerini size ulaştıran ve sizinle ilgili hükümleri size açıklayan Allah’ın Rasûlüyüm!
Zira:
“Günahlarınızı bağışlayan Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”
inanan insanın Allah’ı sevmesi, O’nun buyruklarına uyması, hoşnutluğunu araması ve itaat etmesiyle mümkündür. Allah’ın mü’minleri sevmesi de, onlara acıyarak muamele etmesi, bol bol nimet vermesi ve onları bağışlaması ve başarıya ulaştırması iledir.
Kim cenneti sevdiğini söyler de Allah’a ibadet etmese o yalancıdır. Kim Peygamber (s.a.v.) sevdiğini söyler, alimleri ve fakirleri, sevmese o yalancıdır. Cehennemden korktuğunu söylediği halde günah işlemeye devam eden kimse yalancıdır. Allah’ı sevdiğini söylediği halde belalara sabretmeyen kimse yalancıdır.
Rabia’tül Adeviyye şöyle demektedir:
İsyanda isen sen deme ki sevdim
Bu öyle tuhaf ki yemin ederim
Hakiki sevgide sadıksan eğer
İtaat edecek aşık isterim.
Sevmenin şartı, sevdiğinin isteklerine uymak ve sevgilinin hoşlanmadığı şeylerden kaçınmaktır.
Anlatıldığına göre bir gurup insan İmam-ı Şibli’yi (r.a.) ziyaret ederler.
İmam:
Siz kimsiniz? diye sorar. Onlar:
— Biz seni sevenleriz, diye cevap verirler.
İmam Şibli onlara döner ve onları taşlamaya başlar. Onlar imamdan kaçmaya başlarlar.
İmam:
— Şayet siz beni sevseydiniz benden gelen beladan kaçmazdınız! der ve şunu ekler:
— Sevgi ehli, sevgi kadehinden içince şehirler ve ülkeler onlara dar geldi. Allah’ı hakkı ile tanıdılar, onun sevgisinde gark olur, yanlız ona seslenmekten tad alırlar. Sonra şu mısraları okudu:
Sevgini anmakla sarhoşum mevla
Mert olmayan aşık olamaz, asla!
Deve sarhoş olduğu zaman kırk gün yemek yemez ve taşıdığını birkaç katı yüklendiği zaman taşımamazlık etmezmiş. Çünkü, kalbinde sevgi hissettiği zaman, sevdiğini anar, dolayısıyla, ne yeme ihtiyacı duyar, ne de taşıdığının ağırlığını hisseder. Zira sevgilisini sevme zevki, her şeyin üstündedir. Deve dfeve olduğu halde sevgilisinin aşkından yükler taşır, yemek yemez. Sizin Allah için yemek ve içmekten vaz geçtiğiniz oldu mu? Allah aşkına, şehvetten yemek ve içecekten haramdan niye kaçınmazsınız? Siz Allah için hiçbir şeyden vazgeçmez, Allah’ın buyruklarını tutmaz iseniz, bu Allah sevgisi, boş sözden ibarettir.
İbrahim Havvas’a sevgiden sorarlar: “İnsanın bütün arzularını yoket- mesi, bütün ihtiyaçları ve bütün sıfatları yakması, kulun kendisini işaretler denizine atıp boğmasıdır !”der.
Hz. Ali (r.a.) da şöyle buyurdu:
— Cenneti seven, iyiliklere koşar, cehennemden korkar, kötülüklerden kaçınır. Ölümün gerçekliğine inanan kimsenin yüzünde dünyanın hiç bir değeri kalmaz!”