Riyazet Ve Şehevi Arzular

By | 23 Eylül 2014

hasema

 

sabırrAllah-u Teâlâ (c.c.) Hz. Musa’ya (a.s.) buyurdu ki: “Ey Musa, sana ko­nuştuğum sözümden, diline; gönlünden geçenlerle, ruhunun bedenine, gör­menin gözüne, işitmenin kulağına olan yakınlığından daha yakın olmamı is­tiyorsan Hz. Muhammed’e saiavat getir.”

Allah-u Teâlâ bir ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:

“Herkes yarma ne gönderdiğine (kıyamet günü insanlar amelleri­ne) baksın!”

Ey insan şunu bil ki: “Kötülüğü durmadan emreden nefis, sana şeytan­dan (İblis) daha düşmandır. Şeytan sana nefsin istek ve arzularım kullanarak yaklaşır, baskı kurar. Nefsin seni aşırı amellerle ve boşuna kuruntularla avutmasın. Zira vurdum duymazlık, gaflet, rahata düşkünlük, tembellik ve miskinlik, nefsin tipik özelliğidir. Nitekim nefis devamlı yanlış hedefleri gösterir ve onun her şeyi asılsızdır. Şayet ondan razı olur, her dediğini ya­parsan, helak olursun. Onu bir an olsun kontrol ve hesaba katmadan kaçar­san mahvolursun. Ona karşı koyamazsan, arzularına boyun eğersen seni felâkete götürür. O hiçbir zaman seni hayıra yöneltmez. Belaların başı, reza­letlerin kaynağıdır. Şeytanın hâzinesi ve bütün kötülüklerin de sığınağı ne­fistir. Onu ancak yaratan bilir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Allah’tan korkun! Zira o sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.”

Kul, ahiret yolunda yaptığı ve düşündüğü iyilik ve kötülükleri hatırla­yarak, kalbinin arınmasına ve ömrünün kalan kısmının iyi kullanılmasına

vesile olacak fırsatı yakalar.

Zira Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Bir saatlik düşünce bir yıllık nafile ibadetten hayırlıdır.”

Ebu’l-Leys Tefsirinde böyle beyan etmiştir.

Aklı başında olan, geçmiş günahlarından dolayı tevbe etmeli, ahirette kendini kurtaracak amelleri düşünmeli, aşırı ümide kapılmamalı, zaman ge­çirmeden tevbe ederek, Allah’ı anmaya başlamamalıdır. Ayrıca, nefsin istek­lerine uymamalı ve haramlardan kaçınmalıdır.

Nefsin isteklerine uyan kimse puta tapmış gibidir. Allah’a ihlasla kul­luk eden ise, nefsini yener ve onu İslah eder.

Malik İbn-i Dinar Basra pazarında dolaşırken gözü incire ilişir, canı çeker. Cebinde parası olmadığı için ayağındaki terliği bakkala vererek incir ister, bakkal terliği görünce “bunun, hiçbir değeri yoktur” der:.. Malik ibn,i Dinar oradan gider.

Oradakiler bakkala:

“O kimdi tanıyor musun” diye sorarlar. O da: “Tanımıyorum!” der.

Yanındakikler “O, Malik ibn-i Dinar’dır” derler.

Bakkal bir tabak incir doldurarak, kölesine: “Bu tabağı şu giden, sen­den almayı kabul ederse seni azat edeceğim!” der.

Köle Malik ibn-i Dinar’a yetişir. Ona: “Bu incir dolu tabağı benim elimden kabul buyur” der. Malik ibn-i Dinar: “Bunu kabul etmez. Bunun üzerine köle, alman benim hürriyetime kavuşmama, azad edilmeme sebep olacaktır” der. Malik köleye “ o senin hürriyetine sebep olacak ama benim de azaba uğramama sebeb olacaktır” der. Kölenin ısrar etmesine karşılık Malik son cevabını verir “İncir için dinimi satmamaya, kıyamet gününe ka­dar incir yememeye yemin ettim” der.

Malik İbn-i Dinar ölüm döşeğinde iken cam bol ve sıcak süte doğran­mış ekmek yemek ister. Hizmetçi onun istediğini bulur getirir. Malik eline alarak epeyce ona baktıktan sonra “Ey nefis! Otuz yıl sabrettin, şimdi bir sa­atlik ömrün kaldı” diyerek yere bırakır ve sabrederek ruhunu Allah’a teslim eder.

İşte peygamberlerin, evliyaların, sadıkların, aşıkların, zahidlerin durumları budur.

Süleyman İbn-i Davut (a.s.) şöyle dedi: “Kahredici nefse hakim olmak bir şehri fethetmekten daha zordur.”

Ali İbn-i Ebi Talib (k.v.) şöyle buyurdu: “Nefsimle ben koyun sürüsü ile çobanına benzeriz. Çoban sürüyü hangi taraftan toplarsa, diğer taraftan dağılır. Nefsinin azgınlıklarını terbiye eden kimse rahmet kefenine sarılarak, azizlerin toprağına defnedilir. Bunun aksine kalbinin iyiliklerini öldüren kimse de, lânetlenmiş kefene bürünerek, azab göreceklerin toprağına defn edilir.”

Yahya ibn-i Muaz Er-Razi (r.a.) der ki:

“Allah’ın buyruklarına uyarak, nefsinle mücadele etmeyi terk etme. Çünkü riyazet; az uyumak, az konuşmak ve canlıları incitmekten uzaklaş­mak ve az yemektir.”

Az yemek, az uyumaya sebep olur. Az uyumak, iradenin güçlenmesine sebeptir. Az konuşmak, insanı belalardan kurtarır. Canlıları incitmemek, in­sanın gayesine ulaşmasına sebep olur. Az yemek, şehveti öldürür, çok ye­mek, kalbi katılaştırır ve gönüldeki nuru yok eder. Açlık, Allah’ın hikmet nurlarını davet eder. Çok yemek insanı Allah’tan uzaklaştırır.

Zira peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Kalblerinizi açlıkla nurlandırırız. Açlık ve susuzlukla nefsinizi diz­ginleyiniz. Açlıkla cennetin kapısını ısrarla vurunuz. Bunun ecri Allah katın­da cihad edenin ecrine denktir. Allah katında en sevimli ibadet açlık ve su­suzluktur. Karnı tıkabasa dolu olanlar, ibadetlerinin tadını alamazlar ve gök­lerdeki melekut alemine giremezler.”

Ebu Bekir sıddık (r.a.) şöyle buyurdu: “Müslüman olduğumdan beri, Allah’a kullukta tad almak için asla doyasıya yemek yemedim. Allah’a ka­vuşma şevki ile. kana kana içmedim. Çünkü çok yemek az ibadete sebeptir. İnsan çok yediği zaman vücudu ağırlaşır, göz kapaklarına uykunun ağırlığı çöker, azalan gevşer, böyle bir kimse ne kadar da zorlansa uyumaktan başka bir şey yapamaz, adeta, çöpe atılmış leş gibidir. (Minhail abidin)

Lokman-ı Hakim oğluna şöyle dediği rivayet edilir: “Oğlum uykuda ve yemekte ölçüyü kaçırma. Çünkü çok yiyip, çok uyuyanlar, kıyamet günü

amel bakımından müflistirler.” (Müniyetül-Fete)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çok sulamak, nasıl tarlaların verimini düşürüyorsa, çok yemek içmek de kalblerinizi öldürür.”

Bir salih kişi, mideyi kalbin altında kaynayan ve buharı kalbi saran tencereye benzetir. Buharm çokluğu kalbi lekeler ve karartır.

Çok yemek, anlayış ve bilgi azlığına sebeptir. Mide şişkinliği, zekayı köreltir.

Rivayet edildiğine göre, Hz. Yahya İbni Zekeriya (a.s.) İblis’le karşıla­şır. İblisin kucağında bir sürü yular vardır. Hz. Zekeriya İblis’e sorar:

“Bunlar nedir?”

İblis: “Bunlar nefsin duygularıdır. Onlarla insanoğlunu avlıyorum”

Yahya (a.s.) “Onların içinde bana ait bir şey var mı?” diye sorar. İblis:

“Hayır yoktur, ancak bir gece yemeği çok yediğinden seni namazdan alıkoyduk” der.

Yahya (a.s.) “Bundan böyle hiçbir zaman doyasıya yemeyeceğim” der.

Şeytan da “Bundan sonra ben de kimseye nasihat etmeyeceğim” der.

Bu hal ömründe bir kere doyanlar içindir. Hayatında her gün tok yatıp ta açlığını hissetmeyen, kendini ibadet aşığı sayanlara ne demeli?

Yine anlatılır ki: Yahya (a.s.) bir keresinde kamını arpa ekmeği ile iyi­ce doyurur. O gece devamlı yaptığı zikri yapmadan uyur. Allah ona şöyle vahyeder: “Ey Yahya, benim evimden daha hayırlı ev mi buldun? Veya be­nim yakınlığımdan daha iyi bir yakınlık mı buldun? Şerefim ve Celalim üze­rine and olsun ki, şayet Firdevs ile cehennemin her ikisini yakından görüp mukayese etsen göz yaşı yerine, irin akıtır, dikişli elbise yerine demir elbise giyerdin!..”