Ölen Kimsenin Yerine Kaza Orucu Tutmak

By | 10 Kasım 2014

bir-kabre-2-olunun-defniAbdullah ibn Abbâs (radıyallâhu anh)’dan rivayet edilmiştir:
“Bir kadın, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e gelip ona:
– ‘Annem, üzerinde bir ay oruç borcu varken öldü’ dedi. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), O kadına:
– ‘Ne dersin? Eğer annenin üzerinde herhangi bir borç bulunsaydı sen o borcu öder miydin?’ diye sordu. Kadın:
– ‘Evet, (öderdim)’ buyurdu. Bunun üzerine Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):
– ‘Öyleyse Allah’a olan borç, diğer borçlardan daha fazla ödenmeye layıktır’ buyurdu.”
Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ)’dan rivâyet edildiğine göre, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse onun yerine o orucu velisi tutar.”
Hadisin zahiri, ölünün borçlarının ödenmesinin gerekli olduğuna delildir. An-cak borcun çeşidi ve cinsine göre alimler arasında farklı görüşler vardır:
Eğer borç, kullara ait malî bir borç ise ölünün terekesinden bu borç verilir. Bu konuda herhangi bir ihtilaf sözkonusu değildir.
Borç, adaktan dolayı ise, bu adak, ya malîdir yada bedenîdir. Adak da, ya öldüğü zamanki hastalığı esnasında olmuştur yada önce olmuştur.
a) Eğer adak, malî ise ve ölümü anındaki hastalığından önce olmuş ise, Şâfiîlere göre; ölen vasiyet etmemiş olsa bile bıraktığı terekeden ödenir. Miktarın, az yada çok olmasına bakılmaz. Hanefi ile Mâlikilere göre ise; ölen, adak borcunun ödenmesini vasiyet etmişse, o takdirde varisler bunu ödemek zorundadırlar. Aksi halde böyle bir mecburiyetleri yoktur. Bunda vasiyet şart olduğuna göre, terekenin üçte birini geçerse varisler fazlasını ödemek zorunda değildirler. Bu görüşte olanlar, Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in, Sa’d’e: “Onun yerine sen öde”  buyurmasındaki emri, mendubluk şeklinde anlamışlardır.
b) Adak, ölenin ölüm hastalığında olmuş ise; Şâfiîlere göre bu adak malın üçte birinden olmalıdır. Ölen, malî olan adağın ödenebileceği kadar mal bırakmamışsa, varislerin bunu ödeme zorunlulukları yoktur. Ancak ödemeleri müstehabtır. Bu ko-nuda dört mezheb ittifak halindedir.
2. Adak, bedenî ibadetlerle ilgili ise; genelde prensip olarak bu adak, baş¬kası tarafından eda edilemez. Çünkü bedenî ibadetlerde başkasının yerine ibadet yapmak caiz değildir. Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), Nesâî’nin rivâyet ettiği bir hadiste: “Bir kimse, bir başka kimsenin yerine namaz kılmasın ve yine bir kimse başka bir kimsenin yerine oruç tutmasın”, Abdullah ibn Ömer (radıyallâhu anhâ)’den rivayet edilen bir hadiste ise “Bir kimse, üzerinde Ramazân orucu borcu olduğu halde ölürse, onun için her günün yerine bir fakir doyursun” , Aişe (radıyallâhu anhâ)’den gelen hadiste ise “Ölülerinizin yerine oruç tutmayın. Onların adına yemek yedirin (sadaka verin)” buyurmuştur. Ayrıca bu görüşte olanlar; Buhârî de dahil olmak üzere konu ile ilgili hadislerin muzdarib olduğunu, muzdaribliğin ise bir vehmin eseri olduğunu, vehmin ise hadisi zayıflatan amillerden olduğunu belirtmişlerdir.
İmam Mâlik, İmam Ebu Hanîfe ile İmam Şâfiî’nin bir görüşü bu doğrultudadır. Bunlara göre; orucun yerine fakir doyurulur. Ahmed b. Hanbel’e ve İmam Şâfiî’nin diğer bir görüşüne göre, oruçta niyabet caizdir. Haçta ise ittifakla niyabet caizdir. Bir kimse, bir başkasını yerine hac edebilir.