Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Nefislerine uymayı ilahlaştıranlann nasıl ilimden saptıklarını görmüyor musunuz!” (Casiye/23)
İbni Abbas ayetin açıklamasında dedi ki:
“Ayette bahsedilen kişi, Allah’ın hidayet ve delilini bilmeden, kendi nefsini din kabul eden imansız kişidir.” Ayetin tefsiri şöyledir: “O kendi nefsi isteklerine boyun eğer, nefsi ona neyi emrederse onu yapar. Allah’ın kitabı Kuran ile amel etmez, adeta kendi nefsi isteklerine tapınır.”
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Onların nefis ve hevalarına uyma!” (Maide/48)
Diğer bir ayette şöyle denilmektedir:
“Nefis ve hevalarmıza uymayın ki, sizi Allah’ın yolundan alı koymasın.” (Sad/26)
Bundan dolayı nefse uymaktan Allah’a sığınarak şöyle dua edilmelidir: “Allah’ım nefse uymaktan ve cimrilikten sana sığınıyorum!”
Rivayet edildiğine göre üç şey helak edicidir.
1- Nefsin isteklerine uymak.
2- Cimrilik yapmak.
3- Kişinin kendisini beğenmesi.
Bütün kötülüklerin anası, nefsin isteklerine uymaktan meydana gelir O, kişiyi cehenneme götürdüğü için nefsin isteklerine uymakdan Allah’a s.- ğınmalıyız!
Arifler dediler ki:
“Bir meselede ihtilaf olduğu zaman, nefsin hangi tarafa meyil ediyorsa, sen diğerini tercih et!”
İmam-ı Şafiî (k.s.) dedi ki:
İki görüşün hangisi doğru hangisi yanlış olduğuna karar veremediğiniz zaman nefsi isteklerinizin meyi ettiğinin tersine olanı seçiniz. Zira nefis insanı devamlı kınanmış amelleri yapmaya teşvik eder.
İbn-i Abbas (r.a.) dedi ki:
“— İki görüş arasında hangisini tercih edeceğini bilmediğin zaman, sana sevimli olanı terket, sevimsiz olanı yap!”
Bu sözün açıklamasında şöyle denildi:
“Hafif olan şeyler, nefse kolay geldiği için zahmetsizdir. Bundan dolayı nefis onlara meyi eder. Ciddi işlerden nefse zarar gelir, zahmetli olur. Bundan dolayı nefis onları yapmakta tembellik gösterir.
Hz. Ömer (r.a.)’dan rivayetle:
“Şu nefisleri susturunuz, güzelce gemleyiniz. Zira nefisler, sizi günaha sürüklemeyi gaye edinmiştir. Şüphesiz nefsin isteklerine uymamak, insana çok ağır gelmekte. Batıl, hafif ve tatlıdır. Günahları terk etmek, tevbenin ilacıdır. Bir anlık şehvetle bakmak, uzun müddet devam eden elemlere gebedir.
Hz. Lokman (a.s.) dedi ki:
“Ey oğlum, nefsin arzularına uymaktan sakın. Zira nefsin doğru olmayan kötü bir isteği vardır. Şayet nefsine biraz uydunmu, daha fazla istiyecek, daha azgınlaşarak. Çakmak taşında ateşin gizlenmesi gibi, nefsin istekleri de kalpde öyle gizlidir. Çakıldığı zaman parlar, kendi haline bırakıldığı zaman gizlenir…
Şair bir şiirinde:
“Nefsin çağırdığı gereksiz işler,
Çirkin ve harama gelesin ister!”
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah-u Teâlâ aklı yarattıktan sonra, ona şöyle seslendi: “Bana gel!” dedi. Akıl geldi, sonra “Geri dön!” dendi. Akıl geri döndü… Sonra Allah akla buyurdu ki:
“— İzzetim ve celâlime yemin olsun ki, seni benim en sevimli yaratığıma vereceğim. Allah sonra ahmaklığı yarattı. Ona dedi ki: “Bana gel!” dedi geldi. “Dön!” dedi ve döndü. Allah ona şöyle seslendi:
“— İzzetim ve celâlim için, seni yaratıklarımın içinde en aşalanmışa vereceğim!” (Tirmizi)
Nefsi isteklere uymak çirkin bir binektir. Kişiyi fitne ve karanlıklara sürükler. Sabretmesi ve tahammül etmesi güç bir yaratıktır. Seni devamlı zorluklara ve yanlışlıklara iter. Nefsi isteklerin, seni kötü bineklere bindirmesin. Mihnet ve yanlışlık, çirkinlikler üzerinde konaklatmasın… Dünya uyku halini, ahiret uyanıklılık halini temsil eder. Ölüm bu ikisinin arasındadır. Bizler yalancı hayaller peşindeyiz. Kim hayata, nefsi isteklerin gözüyle bakarsa, cehennemde yanmayı hak eder. Hayallere kapılarak çok uzakları düşünenler, muratlarına eremezler. Geleceği düşünüp hayaller kurmanın sonu hiç yoktur.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Dinin en faziletlisi verâdır. (Şüpheli şeylerden kaçınmak).
“Amellerin en faziletlisi vera ile yapılan ameldir.”
“Verâ sahibi olun ki, insanlardan en çok Allah’a kulluk eden kimse olasınız. Kanaatkâr olun ki; insanlardan Allah’ın nimetine en çok şükreden olasınız!”
“Kim ki tenha yerde yanlız kaldığı zaman, Allah’ın emirlerine uyabilecek ilim ve verâya sahip değilse, Allah onun ilmine kıymet vermez.”
İbrahim Ethem (k.s.): Zühtün üç derece olduğunu söyledi:
1- Farz olan züht: “Haramlardan sakınmaktır.”
2- Huzur veren züht: “Şüpheli şeyleri terk etmektir.”
3- Faziletli olan züht: “Tartışmalardan yüz çevirmektir.” İbrahim Ethem zühtü, ne de güzel açıklamıştır.
İbn,i Mübarek dedi ki:
“En güzel züht, zühtünü insanlardan saklamaktır. Şayet züht sahibi insanlardan kaçıyorsa onu arayın! Şayet, insanlar züht sahibini arıyorlarsa ondan kaçın!”
Gerçekten yokluk imkansızlık içinde nefsin isteklerini engellemek züht sayılmaz. Asıl züht sahibi, kişinin bütün imkanlara sahip olmasına rağmen, nefsin isteklerine karşı gelerek, züht sahibi olandır.
Yahya İbn-i Muaz dedi ki:
“Gözün dünyada, ona fazla önem vermeyecek derecede olsun. Nefsin isteklerini kesinlikle yapma! Çalışman yalnız günlük rızkını temin derecesinde olsun! Devamlı olarak ahiretin için çalış!”