Namazı Terkin Cezası

By | 24 Ağustos 2014

namaz-kildiran-seccade

 

Vitir Namazının ÖnemiAllah-u Teâlâ cehennemden haber vererek şöyle buyuruyor:

“Sizi cehenneme iten sebeb nedir?” “Biz namaz kılanlardan değil­dik, yoksullara yardım etmezdik. Biz haksızlık yapanlarla beraber hak­sızlık yapardık.” (Müddesir sûresi, 42-45)

îmam-ı Ahmed (r.a.) şöyle bir hadisi rivayet ediyor:

“Mü’min ve kâfiri birbirinden ayıran şey namazdır.”

İmam-ı Müslim şöyle rivayet ediyor:

“Mü’min ile müşrik arasında tek fark namazdır.”

Ebu Davud ve Nesaî şöyle rivayet etti:

“Mü’min ile kâfir arasında sadece namaz farkı vardır.”

İbn-i Mace şöyle rivayet ediyor:

“Kişiyi kâfirden ayıran tek fark namazdır.”

Tirmizi ve diğer hadis kitapları Rasûlüllah (s.a.v.)’tan şöyle rivayet ediyorlar:

“Bizim Allah’a olan sözleşmemiz namazdır. Kim onu terk ederse kâfir

olur!”

Taberi zararsız bir senetle şöyle rivayet ediyor:

“Kim kasıtlı namazı terkederse, açıkça kâfir olur.”

Başka bir rivayette şöyle aktarıldı:

“Kulda küfür veya şirk arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir veya müşrik olur. Kulun şirk ve iman arasındaki pusulası namazdır.

Kim onu terk ederse kâfir veya müşrik olur.”

Ubade İbn-i Samed (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.)’dan şöyle rivayet ettiler…

Peygamber (s.a.v.) bana yedi şeyi öğütledi:

1)                      Kesilsem, yakılsam her türlü işkenceye maruz bırakılsam dahi Al­lah’a ortak koşmamamı,

2)                      Bilerek namazı terketmememi, kim bilerek namazı terk ederse, Mu­hammed ümmetinden ayrılır,

3)                      Allah’ın yasaklamış olduğu haramlara yaklaşmamamı. Zira haramlar Allah’ın öfkesini artırır.

4)                      İçki içmememi, zira içki kötülüklerin anasıdır.

5)                      Aileden ayırıp, mal mülkten ayırıp mirastan reddetseler dahi, anne babama karşı gelmememi,

6)                      Savaş meydanında, ordu bozguna uğrasa, herkes kaçıp gitse de sa­vaştan kaçmamayı.

7)                      Aile ferdlerine yardım etmemi, yediğimden içtiğimden onlara da ye­dirmemi, onlara el kaldırmamamı ve onlara Allah korkusunu aşılamamı bu­yurdular.

Tirmizi şöyle rivayet etti:

“— Namazın terkinden başka bir amelin terki küfrü mucib değildir.”

“— Kulun iman ile küfrü arasında namaz vardır. Kim terk ederse kâfir

olur.”

Bezzar şöyle rivayet ediyor:

“Namazı olmayanın İslâm’ı olmaz. Namazı olmayanın (yol gösterici) ışığı olmaz.”

Taberani şöyle rivayet ediyor:

“Emanete riayet etmiyenin imanı tam değildir. Temiz olmayanın na­mazı kabul edilmez. Namazı olmayanın dini olmaz. Zira namaz vücutta baş gibidir.”

İbn-i Mace ve Beyhaki, Ebi Derda (r.a.)’dan, o da Rasûlüllah (s.a.v.)’tan şöyle rivayet etti:

“Yaksalar, etini parça parça etseler de, Allah’a ortak koşma, bilerek na­mazı terk etme. Namazı bilerek terk eden benim ümmetimden ayrılır. İçki

içmeyin zira o kötülüklerin anasıdır.

Bezzar sahih bir senedle, İbn-i Abbas’tan Rasûlüllah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

, “Ben göz hastalığına yakalanmıştım, tedavi olmam için namazı terk et­memi söylediler. Ben dedim ki: Namazı terk etmem! Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim namazı terk ederse Allah ona öfkelenir!”

Taberani zararsız bir senedle şöyle rivayet ediyor:

Bir adam Rasûlüllah’a (s.a.v.) gelerek:

“— Ey Allah’ın Elçisi, bana öyle bir ibadet öğret ki, onu yaptığım za­man cennete gireyim!”

Rasûlüllah buyurdu ki:

“Etlerini parçalasalar, yaksalar dahi Allah’a ortak koşma! Annen ve ba­ban, seni miraslarından mahrum etseler, seni kovsalar dahi, onlara itaat et! Bilerek namazı terk etme zira kim bilerek namazı terk ederse, benim ümme­timden değildir!”

Ebu Naim dedi ki:

“Kim namazı bilerek terk ederse, Allah-u Teâlâ onu cehenneme gire­ceklerin arasına ve cehennemin kapısına yazar.”

Taberâni ve Beyhâki’de şöyle geçmektedir:

“— Kim namazı bilerek terk ederse, ailesinin geçiminde eksiklik yap­mış olur.”

İmam-ı Ahmed müsnedinde şöyle rivayet ediyor:

İslâm’da dört şey farz kılındı. Kim bu farzlardan üçünü yapıp birini yapmasa onların faydası yoktur. Onlar, Namaz, Oruç, Zekat ve Hac’dır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:

“Onların arkasından, namazı terk eden şehvetlerine uyan insanlar geldi. Ancak tevbe edenler müstesnadır.” (Meryem, 59)

İbn-i Mes’ud (r.a.), ayette geçen, “terk ettiler” kelimesinin manası sa­dece namazı bıraktılar değildir. Aynı zamanda, geciktirmek ve vaktinde kıl- mamayı da içine almaktadır, demiştir.

Tabiînden Musab İbn-i Müseyyip dedi ki:

Ayetteki terkedenlerin anlamı şudur: “Öğle namazı gelince kılmayıp ikindi vaktine kadar geciktirir. İkindi namazını akşama kadar geciktirir. Ak­şamı, yatsı namazına kadar geciktirir. Kim farz namazları böyle geciktirerek kılarsa, Allah onu cehennemde “GAYYA” kuyusuna atarak cezalandırır.

Gayya kuyusu, cehennemde büyük bir vadidir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler, evlatlarınız (yüzünden), Allah’ı zikretmenizden uzaklaşarak kendinizi helâk etmeyiniz. Kim böyle yaparsa şüphesiz o kaybedenlerden olur.” (Münafikun, 9)

Bazı tefsir alimleri âyeti şöyle açıkladılar:

“Ayette geçen, zikirden maksat beş vakit namazdır. Kimin ticareti, ma­lı, çocukları kişiyi namazdan alıkoyarsa, işte o kaybedenlerden olur.”

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Ahirette kul, ilk olarak namaz ibadetinden hesaba çekilir. Namaz iba­deti tamsa, kurtulur. Şayet namaz ibadeti kusurlu veya terk edenlerdense, kaybedenlerden olur.

Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Namazlarında gafil olanların vay haline!” (Maun/4-5)

Bu, şu demektir: “Onlar namazlarını geciktirirler.”

İmam-ı Ahmed ve Taberî sağlam bir senetle Rasûlüllah (s.a.v.)’tan şöyle rivayet ettiler: .

“— Kim namazı tam şartlarına uygun kılarsa, o namaz o kişi için kıya­met günü bir ışık ve bir senet olur. Namazı kılmayanın kıyamet günü önün­de ışığı ve (inancının) seneti (elinde) olmaz. Namazı kılmayanlar, kıyamet günü Karun, Firavun, Haman’la birlikte haşrolurlar.”

Bir alim şöyle dedi:

“— Kişi, malıyla meşgul olup, işi onu namazdan alıkoyarsa, Karun’la birlikte haşrolur. Mülküyle meşgul olup namazı terk ederse, Firavunla bir­likte haşrolur. Bulunduğu makamla meşgul olup, namazı terk ederse Ha­man’la haşrolur. Ticaretle meşgul olup namazı terk ederse, Ebu İbn-i Halefe benzer.”

Bezzar Said İbni Ebu Vakkas (r.a.) şöyle rivayet ediyor:

Peygamber (s.a.v.)’den “Onlar namazlarında gafillerdir” ayetini sordum. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Onlar namazları vakitlerinde kılmayıp geciktirirler.”

“Kim kusursuz olarak iki ayrı vakit namazı bir arada eda ederse, büyük günahların kapısını açmış olur.”

Müslim ve Nesai şöyle bir hadis rivayet ediyorlar:

“İkindi namazı sizden önceki ümmetlere farz kılındı, ancak onlar bunu eda etmediler. Şimdi onu kim eda ederse, Allah onun için iki sevap yazar.”

îmam-ı Ahmed. Buhari ve Nesai şöyle bir hadis rivayet ediyorlar: “Kim ikindi namazını terk ederse, bütün amelleri silinmiş olur.”

İmam-ı Ahmed İbni Ebi Şeybe (r.a.)’den sahih bir sçnetle şöyle bir ha­dis rivayet ediyor: “Kim ikindi namazını bilerek terk ederse, o günkü bütün amellerin sevabı geçersiz olur.”

Buhari Semure İbni Cündeb (r.a.)’den Rasûlüllah (s.a.v.)’ın şöyle dedi­ğini aktarmaktadır: “Peygamber (s.a.v.) sık sık ashabına, “içinizde sık sık rü­ya görüyor musunuz?” diye sorardı. Sonra Allah’ın dileğince yorumlardı. Bir gün yine sabah namazından sonra; “içinizde rüyâ göreniniz var mı?” diye sordu. Biz de: “Hayır!” dedik… Rasûlüllah şöyle anlatmaya başladı. “Bu ge­ce bana iki kişi gelerek, bana yürü diyerek beni alıp gittiler. Giderken biri yatmış, diğeri ayakta iki kişiye uğradık. Ayakta olanın elinde bir taş parçası yatanın kafasına sert sert vuruyordu. Adamın kafası yarılıyor bir müddet sonra yine taşla vurmaya başlıyordu. Bu şekilde devam ediyordu. Beni götü­renlere dedim ki:

“— Sübhanallah bu nedir? Neden ona öyle vuruyor” dedim.

Adam yürü yürü, dedi. Beraber tekrar yürümeye başladık. Yine iki kişi gördük biri ayakta, diğeri oturmuş. Ayaktakinin elinde demir bir kancayla, boynundan, ağzından burnundan parça parça ediyordu. Adamın yaraları iyi­leşiyor ve tekrar aynı azaba uğratılıyordu… Ben yine beni götürenlere:

“— Sübhanallah bu nedir, neden böyle yapıyorlar?” diye sordum.

Bana “yürü yürü” dediler. Yürüdük, yukarısı dar, aşağısı geniş, altında ateş yanan fırın gibi bir yere vardık. Ateş iyice yanınca bir kısım insan deli­ğin ağzına yaklaşıyor, hafifleyince aşağı iniyor… Bu şekilde devam ediyor­du. Onlara baktığımda çıplak erkek ve kadınlardı. Ben yine sordum “Kim

 

bunlar? Neden böyle azaba uğratılıyor?”

Onlar “yürü yürü” dediler!

Bir müddet yürüdükten sonra kan renkli bir ırmağa geldik. İçinde biri ayakta duruyor, bir diğeri kenarda önü taş yığılı yanında duruyordu. Irmağın içindeki, dışarı çıkmak istediği zaman dıştaki onu bırakmıyordu ve bu şekil­de azaba devam ediliyordu.

Ben yine sordum: “Neden böyle azaba uğratılıyor?”

Onlar yine bana “yürü yürü!” dediler…

Yürüdük, yeşil bir ovaya geldik. Orada büyük bir ağacın dibinde bir ihtiyar ve çevresinde çocuklar vardı. Diğer yanda ateş yakmış bir yabancı duruyordu. Ben yine sordum:

“Nedir bu, bunlar kimlerdir.” Onlar bana yine “yürü, yürü” dediler.

Yürüdük, büyük bir ağacın yanına vardık. O ağaç kadar güzel bir ağaç görmedim. Onlar bana “ağaca çık” dediler.

Birlikte ağaca çıktık. Orada altın ve gümüşten yapılmış bir köşk vardı. Kapısını çaldık, kapı açıldı içeriye girdik. İçeride bizi bazı insanlar karşıladı. Onların vücutlarının yarısı, güzellerin en güzeliydi. Diğer yarısı ise çirkinle­rin en kötüsüydü. Beni götürenler dediler ki:

“Gidin şu ırmağa atlayın!” Baktığım zaman bembeyaz suyu olan bir ır­mak gördüm. Onlar giderek ırmakta yüzdükten sonra tekrar çirkin tarafları güzel bir şekile dönüşmüş olarak geri döndüler. Beni götürenler dediler ki:

“Bu Adn cennetidir. Bu senin makamındır.”

Başımı yukarı kaldırdığım zaman, yukarıda beyaza benzer bir köşk gördüm. Beni götürenler bu senin makamındır. Ben “Allah sizi bağışlasın, beni bırakın oraya gireyim” dedim. “Şimdi değil, daha sonra girersiniz” de­diler. Ben dedim ki: “Ben akşamdan beri çok garib şeyler gördüm. Nedir bunlar anlatır mısınız?”

Onlar:

“Dinle anlatıyoruz” dediler.

“İlk gördüğün başı taşla yarılan kişi, Kur’an bilip onunla amel etmeyen ve namazdan gafil olan kişilerin durumudur.”

“Demir kancayla azap edilen kişi, evinden çıkıp, her tarafa yalan yaya­

 

nın cezasıdır.”

“Fırında çıplak erkek ve kadınlar, zina edenlerin uğratıldığı cezadır.”

“Ağacın altında yakılan ateşi bekleyen kişi, cehennem bekçisiydi.”

“Bahçedeki, ağaç altındaki yaşlı adam ve çocuklar, İbrahim (a.s.) ve müslümanların çocukken ölen evlatlarıydı.”

“Kan ırmağındakiler, faiz yiyenlerin cezasıydı.”

“Vücutlarının bir kısmı güzel bir kısmı çirkin olanlar, bazen iyi bazen kötü ameller işleyenlerdi. Allah onları iyi amelleri yüzünden cezalandırmak­tan vazgeçti ve onları bağışladı.

İbni Mace şöyle bir hadisi kutsi rivayet etmektedir:

“— Muhammed ümmetine beş vakit namazı farz kıldım.”

“— Kim bunu tam rükû ilerine riâyet ederek kılarsa, onu cennete koya­cağıma söz veriyorum. Kim namaz kılmazsa onun için hiçbir sözüm yoktur.”

İmam-ı Ahmed ve Hakim şöyle bir hadis rivayet ediyorlar:

“— Kim namazın farziyetini bilip ve onu hakkıyla eda ederse cennete girer.”

Tirmizî, Nesaî ve İbni Mace şöyle bir hadisi rivayet ediyor:

“— Kıyamet günü kişi ilk olarak namazdan hesaba çekilir. Şayet na­mazın hesabını verirse kurtulur. Şayet namazın hesabını veremezse hüsrana uğrar.”

Farz namazlarda, kusur ve noksan olursa, Allah-u Teâlâ şöyle buyurur:

“Kulumun nafile ibadetlerine bakınız, o nafile ibadetlerle onun noksanlarını gideriniz!”

Namaz meselesi bittikten sonra diğer ibadetlere geçilir.

Nesaî şöyle bir hadis rivayet ediyor:

“Kıyamet günü kişi ilk olarak namazdan hesaba çekilir. İlk hüküm ise, cinayetle ilgili hükümdür.”

İmam-ı Ahmed, Ebu Davud, Nesaî, İbni Mace ve Hakim şöyle bir ha­dis rivayet ediyorlar:

“Kıyamet günü kişi ilk olarak namazdan hesaba çekilir. Namazı tam yapanların diğer amellerine geçilir. Namazı noksan olanlar için Allah melek­lere şöyle seslenir: “Nafile ibadetlerden alın onun üzerine tamamlayın.” Son­ra zekat ibadetine geçilir. Daha sonra bütün amelleri hesaba çekilir.”

İmam-ı Ahmed, Ebu Davud, Nesaî ve Hakim şu hadisi rivayet ediyor: “Kıyamet günü insan ilk olarak namazdan sorulur. Allah-u Teâlâ bildi­ği halde meleklere şöyle der:

“Kulumun namaz ibadetine bakın, şayet noksansız ise onu tam yazın, noksansa Allah-u Teâlâ şöyle der:

“Kulumun nafile ibadetine bakınız. Onlarla farzları tamamlayınız ve diğer amelleri için de aynı şekilde davranın.”

Teylasî ve Tabarî, Rasûlüllah (s.a.v.)’in Cebrail (a.s.)’den, Allah’ın şöy­le buyurduğunu rivayet ediyorlar; Cebrail bana gelerek:

“— Ey Muhammed, Allah-u Teâlâ buyuruyor ki: “Ümmetine beş vakit namazı farz kıldım, kim iyi bir abdest alıp, secde, kıyam ve kıraat ve rükün­lerine riayet ederek kılarsa, o namazdan dolayı onu cennete koyacağım. Kim namazını kusur veya noksanlı eda ederse, ona vereceğim bir sözüm yoktur. İstersem azap ederim istersem bağışlarım” buyurdular.

Deylemi şöyle bir hadisi rivayet ediyor:

“Namaz şeytanın yüzünü karartır, sadaka belini kırar, Allah için ilim öğrenmek ve dost edinmek onun okunu kırar. İşte bunları yaparsanız, şeytan sizden uzaklaşır.”

Tirmizi, İbni Habben ve Hakim şöyle bir hadis rivayet etmektedir: “Allah’tan korkunuz. Beş vakit namazı kılınız. Ramazan orucu tutunuz. Mallarınızın zekatını verin. Sizden olan başkanlarınıza itaat ediniz ki, Al­lah’ın hazırladığı cennete giresiniz.”

Buhari, Müslim, İmam-ı Ahmed, Ebu Davud ve Nesaî şöyle bir hadis rivayet ediyor:

“Benim için amellerin en faziletlisi, vaktinde kılınan namaz, anne ba­baya itaat etmek ve Allah için cihad etmektir.”

Beyhakî, Hz. Ömer (r.a.)’dan şöyle rivayet ediyor:

“Bir adam peygamber (s.a.v.)’e geldi. Rasûlüllah, İslâmda en faziletli ibadet nedir?” diye sordu. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“— Vaktinde kılınan namazdır. Namaz dinin direğidir. Namazı olma­yanın dini yoktur” buyurdular.

Hz. Ömer (r.a.)’e suikast yapıldığı zaman kendisine:

“— Namaz vakti. Ey mü’minlerin Emiıi” denildi.

Hz. Ömer (r.a.) dedi ki:

“— Namazı kılmak ne güzel şeydir. Namaz kılmayanın İs-lâm’da na­sibi yoktur. Onun yarasından kan aktığı halde orada namazı kıldı.”

Zehebî Rasûlüllah (s.a.v)’tan şöyle rivayet etti:

Rasûlüllah şöyle buyurdu:

“— Kişi namazı ilk vaktinde kıldığı zaman namaz göğe yükselir. Her namazın bir nuru vardır. O nur arş’da kıyamete kadar sahibi için istiğfar eder.” Ve şöyle der:

“— Sen beni nasıl korudun ve ikame ettinse, Allah-u Teâlâ da seni öy­le korusun! Şayet kişi namazı geciktirirse, o namaz göğe yükselir. Ondan bir karanlık göğün sonuna kadar yükselir, yırtık eski bir elbise şeklinde sahibi­nin yüzüne vurulur.”

Ebu Davud Rasûlüllah (s.a.v.)’dan şöyle rivayet etti:

“— Üç kişinin namazı kabul edilmez. Bunlardan biri vakti geçtiği hal­de namazı kılanın namazı.”

Bir başka hadiste şöyle rivayet edildi:

“— Kim beş vakit namazı tam şartlarına uygun olarak kılarsa, ona beş özellik verilir:

1 – Geçim sıkıntısı üzerinden kalkar.

2-                       Kabir azabı kaldırılır.

3-                       Kitabı sağından verilir.

4-                       Sırat köprüsünden çabuk ve korkusuz geçer.

5-                       Sorgusuz, sualsiz cennete girer.

Kim namazı vaktini geciktirerek kılarsa, ona, onbeş şekilde ceza veri­lir:

Bunların beşi dünyada, üçü ölüm anında, üçü kabirden kalkarken.

Dünyada görülecek cezalar:

1-                       Ömrünün bereketi azalır.

2-                       Yüzünden salihlik simgesi kaldırılır.

3-                       Allah işlediği iyi amellerin mükâfatım vermez.

4-                       Duası kabul edilmez.

5-      Yaptığı duadan tat almaz.

Ölüm anında uğrayacağı cezalar (belalar):

1-                     Zelil olarak ölür.

2-                      Aç olarak ölür.

3-                      Susamış olarak ölür. Öyle ki dünyadaki bütün denizlerin sularını iç­se susuzluğu gitmez.

Kabirde uğruyacağı cezalar:

1-                      Kabir kendisine dar gelir. Öyle ki, kaburga kemikleri birbirine girer.

2-                      Kabrinde bir ateş yanar ve bunun közleri sabah akşam ona eziyet

3-                      Kabirde “şuca” denilen bir yılanla karşı karşıya kalır. Bu yılanın gözleri ateşten tırnakları demirdendir. Sesi adeta yıldırım sesidir ve ölüye şöyle seslenir:

“— Allah bana senin sabah namazını kılmadığın için, öğleye kadar vurmamı emretti. Kılmadığın öğle namazı için ikindiye kadar, ikindi nama­zından akşama, akşamdan yatsıya, yatsıdan sabaha kadar sana vurmakla em­redildim. Her vuruş onu yetmiş arşın yerin dibine sokar ve bu şekilde kıya­mete kadar azap devam eder.

Kabirden çıkarken uğrayacağı cezalar:

1-                      Hesabı zor olur.

2-                      Allah’ın öfkesi üzerindedir.

3-                      Cehenneme girer.

Başka bir rivayete göre namaz kılmayan ve onu hakir görenlerin alnın­da kıyamet günü şu üç yazı yazılıdır:

1-                      Ey Allah’ın hakkını vermeyip haksızlık yapan,

2-                      Ey namaz kılmıyarak Allah’ın öfkesini çeken,

3-                      Sen dünyada Allah’ın hakkını vermediğin gibi, bugün de Allah’ın merhametinden mahrum bırakılacaksın.

Yukarıda rivayet edilen 15 özellik tamamlanmadı. Ravinin diğerlerini unuttuğu sanılmaktadır.

İbni Abbas (r.a.) dedi ki:

“Kıyamet günü bir adam getirilir. Allah’ın huzuruna çıkartıldıktan son­ra Allah, onun cehenneme atılmasını emreder. O kişi: Niçin benim cehenne­me atılmamı emrettin?”

Allah buyurur ki:

“— Namazı vaktinde kılmıyarak tehir ettin.”

Bir rivayete göre, Rasûlüllah (s.a.v.) Ashabına şöyle dedi:

“— Allah’ım bizi isyancı ve mahrum olarak çağırma!” diye dua ediniz. Sonra şöyle devam etti: “Biliyor musunuz isyancı ve mahrum kimdir?” Sa­habe: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler” dedi. Rasûlüllah buyurdu ki: “Namazı terk edenlerdir.”

Rivayet edildiğine göre İsrailoğullarından bir kadın Musa (a.s.)’ya ge­lerek:

“— Ey Allah’ın peygamberi ben büyük günah işledim ve tevbe ettim Allah’a dua et tevbemi kabul etsin.

Hz. Musa (a.s.):

“— Nasıl bir günah işledin?” dedi.

Kadın:

“— Zina ettim ve ondan bir oğlum oldu onu da öldürdüm.”

Hz. Musa (a.s.):

“— Öyleyse git ondan daha kötü bir günah olmaz!”

Kadın oradan gönlü yaralı olarak ayrıldı. Cebrail (a.s.) Hz. Musa’ya gelerek:

“— Ey Musa yanlış bir iş yaptın! Zira ondan daha kötü haram vardır,”

Hz. Musa (a.s.):

“— Nedir o?” dedi.

Hz. Cebrail:

“— Bilerek ve kast ederek namazı terk etmektir.” dedi.