Miraç Gecesi

By | 7 Nisan 2015

mirac-gecesi    Receb-i Şerif ayının 27’nci gecesi Miraç Gecesi’dir. Bu gece Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Miraç ve İsra mucizesinin meydana geldiği gecedir. Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) Peygamber Efendimiz’i (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) gecenin çok az bir kısmında Mekke-i Mükerreme’den Mescid-i Aksa’ya kadar götürmesine İsra denilir. Mescid-i Aksa’dan göklere kadar olan, oradan da Sidretül Münteha’ya ve Âlâyı İlliyyin’e kadar olan kısmına da Miraç denilir. Miraç hadisesi Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) hem ruhuyla, hem de bedeniyle olmuştur.

Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki: “Ben Mekke-i Mükerreme’de uyku île uyanıklık arasında uyuyordum. Yanıma Mikail (Aleyhisselam) ile birlikte Cebrail (Aleyhisselam) çıkageldi. ‘Ey Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)! Kalk’ dedi. Kalktım. Cebrail (Aleyhisselam) Mikail’e (Aleyhisselam) zemzem ile dolu altın bir tas getirmesini söyledi. Altın tası sundular. Göğsüm boydan boya karın boşluğuma kadar yarıldı. Üç defa ard arda zemzem suyu ile yıkandıktan sonra bütün dünyalık kirlerden arıtıldı, ve de hikmet, iman ve ilimle dolduruldu. Ardından iki omuz küreğimin arasına peygamberlik mührünü bastılar.

Sonra Cebrail (Aleyhisselam) elimden tutarak beni başka bir zemzemle dolu kabın başına götürdü. ‘Abdestini al’ dedi. Abdest aldım. Ardından Cebrail (Aleyhisselam) ‘Yürü bakalım’ dedi. ‘Nereye?’ diye sordum. ‘Her şeyin sahibi olan Rabbine’ dedi. Beni elimden tutarak Kabe’den çıkarttı. Bir de baktım ki katırla eşek arası büyüklüğünde ‘Burak’ adlı bir binek beni bekliyordu. Yüzü insan yüzüne, kuyruğu deve kuyruğuna, yelesi at yelesine, bacakları deve bacaklarına, tırnakları öküz tırnaklarına, sırtı da beyaz inciye benziyordu. Üzerinde cennet eyerlerinden bir eyer vardı. Kalçaları üzerinde uzanan iki kanadıyla göz alabildiğine şimşek gibi uçmaktaydı.
Cebrail (Aleyhisselam) ‘Bin’ dedi. Hazreti İbrahim (Aleyhisselam) Kabe’yi Burak ile ziyaret ederdi. Hemen bindim. Cebrail (Aleyhisselam) ile bir süre yol aldıktan sonra inmemi söyledi. İndim. ‘Namaz kıl’ dedi. Namaz kıldım. Yol arkadaşım Cebrail (Aleyhisselam) ‘Nerede namaz kıldığını biliyor musun?’ diye sordu. ‘Hayır’ dedim. ‘Öyle mübarek ve temiz bir yerde namaz kıldın ki, sorma. Allahü Teâlâ’nın (Celle Celâlühü) izniyle göçün de buraya olacak’ dedi.
Sonra yine bir süre yol aldık. Cebrail (Aleyhisselam) ‘İn ve namaz kıl’ dedi. İndim ve namaz kıldım. ‘Nerede namaz kıldığını biliyor musun?’ diye sordu. ‘Hayır’ dedim. ‘Burası, Hazreti Musa’nın (Aleyhisselam) Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) ile buluşup konuştuğu Turi Sina’ dedi. Yine bir süre yol aldık. Ardından ‘İn ve namaz kıl’ dedi. İndim ve namaz kıldım. Orasının da Hazreti İsa’nın (Aleyhisselam) dünyaya geldiği kasap dükkanı olduğunu bildirdi. Daha sonra Mescid-i Aksa’ya geldik.
Burada gökten bölük bölük meleklerin indiğini gördüm. Bana Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) katından selam ve müjde getiriyorlardı. Hepsi de ‘Hey her şeyin öncüsü, peygamberlerin sonuncusu ve kıyamet koptuktan sonra ilk dirilecek olan Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)!’ diye sesleniyorlardı. Yol arkadaşım Cebrail’e (Aleyhisselam) meleklerin bana karşı bu derece ileri saygılarının neden ileri geldiğini sordum. ‘Kıyamet günü yer yarılıp da mezarından ilk kalkan sen ve ümmetin olacaktır. İlk şefaat eden ve edilen yine sen olacaksın. Sen Allahü Teâlâ’nın (Celle Celâlühü) son ve en seçkin peygamberisin. Mahşer toplantısına da ilk giden seninle birlikte ümmetin olacaktır’ dedi.
Sonra Cebrail (Aleyhisselam) inerek Burak’ı bağlamamı söyledi. Kapıya vardığımda baktım ki, Hazreti İdris’ten (Aleyhisselam) tutun da Hazreti İsa’ya (Aleyhisselam) kadar bütün peygamberlerin ruhları orada toplanmışlar, daha önce meleklerin karşıladığı gibi beni karşılıyorlardı. Cebrail’e (Aleyhisselam) ‘Bunlar kimler?’ diye sordum. ‘Onlar peygamber kardeşlerin’ diye cevap verdi.
Bu yeryüzü yolculuğundan sonra yedi kat gökyüzü yolculuğu başladı.
Cebrail (Aleyhisselam) ile yola koyularak ilahi asansörle gökyüzüne yükseldik. Bu sırada bir ses ‘Kim o?’ diye sordu. Yol arkadaşım bu soruya ‘Cebrail’ diye cevap verdi. ‘Yanındaki kim?’ diye sorulunca Cebrail (Aleyhisselam) ‘Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’ diye karşılık verdi. Aynı ses ‘Ona peygamberlik verildi mi?’ diye sorunca yol arkadaşım Cebrail (Aleyhisselam) ‘Tabii’ dedi. Bunun üzerine o ses ‘Hoş geldi, memnun olduk’ dedi. Tam bu sırada insanlığın ilk atası ve ilk peygamber Hazreti Âdem (Aleyhisselam) karşıma çıktı. Ona selam verdim. O da bana ‘Hoş geldin ey şerefli oğul, en üstün peygamber’ dedi.”
Başka bir rivayete göre hadis-i şerifin bu kısmı şöyledir: “Ben gökyüzüne çıkınca sağ ve sol yanlarını uzaktan karartı şeklinde görülen insan kalabalıklarının çevrelediği birini gördüm. Adam sağ yanına bakınca gülüyor, sol yanına bakınca ağlıyordu. Bana dönerek ‘Hoş geldin ey olgun peygamber ve hayırlı evlat’ dedi. Cebrail (Aleyhisselam)’a ‘Bu adam kimdir?’ diye sordum. Cebrail (Aleyhisselam) ‘Bu Hazreti Âdem’dir (Aleyhisselam)’
diye cevap verdi. ‘Sağ ve sol yanındaki insan kalabalıkları ise onun soyundan gelen bütün insanlığın ruhlarını temsil eder. Sağındakiler cennetlikler, solundaki ruhlar ise cehennemliktir. Bu yüzden sağına bakınca gülmekte ve soluna bakınca ağlamaktadır.’
Yolumuza devam ederek ikinci kat göğe çıktık. Bu sırada yine bir ses ‘Kim o?’ diye sordu. Yol arkadaşım bu soruya ‘Cebrail’ diye cevap verdi. ‘Yanındaki kim?’ diye sorulunca Cebrail (Aleyhisselam) ‘Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’ diye karşılık verdi. Aynı ses ‘Ona peygamberlik verildi mi?’ diye sorunca yol arkadaşım Cebrail (Aleyhisselam) ‘Tabii’ dedi. Bunun üzerine o ses ‘Hoş geldi, memnun olduk’ dedi. Bu sırada Hazreti İsa (Aleyhisselam) ve Hazreti Yahya (Aleyhisselam) ile karşılaştım. Her ikisi de bana ‘Hoş geldin ey kardeş ve peygamber’ dediler.
Ardından üçüncü kat göğe yükseldik. Yine bir ses ‘Kim o?’ diye sordu. Yol arkadaşım bu soruya ‘Cebrail’ diye cevap verdi. ‘Yanındaki kim?’ diye sorulunca Cebrail (Aleyhisselam) ‘Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’ diye karşılık verdi. Aynı ses ‘Ona peygamberlik verildi mi?’ diye sorunca yol arkadaşım Cebrail (Aleyhisselam) ‘Tabii’ dedi. Bunun üzerine o ses ‘Hoş geldi, memnun olduk’ dedi. Bu arada Hazreti Yusuf (Aleyhisselam) ile karşılaştık. Ona da selam verdik. Bana ‘Hoş geldin ey kardeş ve ey peygamber’ diye cevap verdi.
Biz yine yolumuza devam ederek dördüncü kata çıktık. Bir ses ‘Kim o?’ diye sordu. Yol arkadaşım bu soruya ‘Cebrail’ diye cevap verdi. ‘Yanındaki kim?’ diye sorulunca Cebrail (Aleyhisselam) ‘Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’ diye karşılık verdi. Aynı ses ‘Ona peygamberlik verildi mi?’ diye sorunca yol arkadaşım Cebrail (Aleyhisselam) ‘Evet’ dedi. Bunun üzerine o ses ‘Hoş geldi, geldiğine memnun olduk’ dedi. Bu katta Hazreti İdris (Aleyhisselam) ile karşılaştım. Ona selam verdim. O da bana ‘Hoş geldin ey kardeş ve ey peygamber’ diye cevap verdi.
Arkasından yolumuza devam ederek beşinci kat semaya yükseldik. Bir ses ‘Kim o?’ diye sordu. Yol arkadaşım bu soruya ‘Cebrail’ diye cevap verdi. ‘Yanındaki kim?’ diye sorulunca Cebrail (Aleyhisselam) ‘Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’ diye karşılık verdi. Aynı ses ‘Ona peygamberlik verildi mi?’ diye sorunca yol arkadaşım Cebrail (Aleyhisselam) ‘Evet verildi’ dedi. Bunun üzerine o ses ‘Hoş geldi, geldiğine memnun olduk’ dedi. Burada da Hazreti Harun (Aleyhisselam) ile karşılaştım. Ona selam verdim. O da bana ‘Hoş geldin ey kardeş ve ey peygamber’ diye beni karşıladı.
Daha sonra altıncı kata çıktık. Bir ses ‘Kim o?’ diye sordu. Yol arkadaşım bu soruya ‘Cebrail’ diye cevap verdi. ‘Yanındaki kim?’ diye sorulunca Cebrail (Aleyhisselam) ‘Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’ diye karşılık verdi. Aynı ses ‘Ona peygamberlik verildi mi?’ diye sorunca yol arkadaşım Cebrail (Aleyhisselam) ‘Evet verildi’ dedi. Bunun üzerine o ses ‘Hoş geldi, geldiğine memnun olduk’ dedi. Burada da Hazreti Musa (Aleyhisselam) ile karşılaştım. Ona selam verdim. O da bana ‘Hoş geldin ey kardeş ve ey peygamber’ diye beni karşıladı. Yanından ayrılınca ağlamaya başladı. Ona ‘Neden ağlıyorsun?’ diye sorulunca şöyle cevap verdi: ‘Ey Allah’ım! Benden sonra kendisine peygamberlik verilen şu gencin ümmetinden benim ümmetime nazaran daha çok kişi cennete girecektir. Bunun için ağlıyorum.’
Arkasından yedinci kata yükseldik. Bir ses ‘Kim o?’ diye sordu. Yol arkadaşım bu soruya ‘Cebrail’ diye cevap verdi. ‘Yanındaki kim?’ diye sorulunca Cebrail (Aleyhisselam) ‘Muhammed (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’ diye karşılık verdi. Aynı ses ‘Ona peygamberlik verildi mi?’ diye sorunca yol arkadaşım Cebrail (Aleyhisselam) ‘Evet verildi’ dedi. Bunun üzerine o ses ‘Hoş geldi, geldiğine memnun olduk’ dedi. Burada da Hazreti İbrahim (Aleyhisselam) ile karşılaştım. Ona selam verdim. Selamımı alarak beni ‘Hoş geldin ey saygılı peygamber’ diye karşıladı.
Daha sonra Beytül Mamur’a çıkarıldım. Burası hakkında Cebrail’den (Aleyhisselam) bilgi istedim. O bana şunları söyledi: ‘Burası Beytül Mamur’dur. Burada her gün yetmiş bin melek namaz kılar ve her günkü kafile ibadetini yapıp çıktıktan sonra bir daha buraya dönmez. Burada ibadet edebilmek meleklerin üzerine sonuncu ve en şerefli bir vazifedir.’
Daha sonra bütün perdeler kaldırılarak bana Sidretül Münteha gösterildi. Bir de gördüm ki, Sidre adındaki bir ağacın meyveleri büyük bir küp ve yaprakları fil kulağı gibi. Ağacın kökleri arasında ikisi yüzeyden ve ikisi de derinlerden akan dört nehir vardır. Cebrail’den (Aleyhisselam) bu nehirler hakkında bilgi istedim. O da bana şu açıklamayı yaptı: ‘Derinden akanlar cennette bulunan iki nehirdir. Yüzeyden akanlar ise Nil ve Fırat nehirleridir.”
Başka bir rivayete göre hadis-i şerif şu şekilde devam etmektedir:
“Yükselmeye devam ederek kendimi kainatın kaderini yazan kalemlerin cızırtısını duyduğum bir düzlükte buldum. Burada kainatın ortaksız sahibi olan Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) ile karşılaştım. ‘Dil, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler sana mahsustur ey Allah’ım.” diye selam verdim. O da bana ‘Selam sana ey sevgili peygamberim. Allahü Teâlâ’nın (Celle Celâlühü) rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun’ diye mukabele etti. Ben de ‘Selam bizim ve Allahü Teâlâ’nın (Celle Celâlühü) iyi kullarının üzerine olsun’ diye karşılık verdim. Sonra bana günde elli vakit namaz farz kılındı.
Bu noktadan artık geriye döndüm. Yolda Hazreti Musa’ya (Aleyhisselam) uğradım. Bana ‘Ne yaptın’ diye sordu. Dedim ki: ‘Bana elli vakit namaz farz kılındı.’ Hazreti Musa (Aleyhisselam) ‘Ben insanları senden daha iyi tanırım. İsrailoğulları ile uzun zaman en şiddetli şekilde mücadele yaptım. Ümmetin günde elli vakit namaz kılmaz. Allahü Teâlâ’ya (Celle Celâlühü) dön de bu din vazifesinin biraz hafifletilmesini iste.” Bunun üzerine Allahü Teâlâ’ya (Celle Celâlühü) döndüm. Namaz yükünün azaltılmasını istedim. Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) namazı kırk vakte indirdi. Dönüp Hazreti Musa (Aleyhisselam) ile görüşerek durumu anlatınca o beni yine Allahü Teâlâ’ya (Celle Celâlühü) gönderdi. Bu sefer Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) namazı otuz vakte indirdi. Yine dönüp Hazreti Musa’ya (Aleyhisselam) geldim. Tekrar beni geri yolladı ve Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) namazı on vakte indirdi. Yine dönüp Hazreti Musa’ya (Aleyhisselam) geldim. Bana aynı sözleri söyledi. Bunun üzerine Allahü Teâlâ’ya (Celle Celâlühü) müracaat edince namazı beş vakte indirdi. Tekrar dönüp Hazreti Musa’ya (Aleyhisselam) vardım. Bana ‘Ne yaptın’ diye sordu. Dedim ki: ‘Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) namazı beş vakte indirdi.’ O yine bana aynı sözleri söyleyince, ben ona ‘Artık bu kadarına sevinerek boyun eğiyorum’ diye cevap verdim.
Tam bu sırada şöyle bir ses geldi: ‘Farz namazların vakit sayısını kesin ve değiştirilmez karar haline getirdim. Kullarıma gereken hafifletme ve indirimi yaptım. Fakat mükafatını on kat yükselttim.”
Hadis-i şerifin bu kısmını Müslim şu şekilde rivayet etmektedir: “Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) ile Hazreti Musa (Aleyhisselam) arasında defalarca gidip geldim. Sonunda Allahü Teâlâ (Celle Celâlühü) bana şöyle dedi: ‘Ey Muhammed! Ümmetine farz kıldığım namaz artık değişmemek üzere günde beş vakittir. Her vakit namazın mükafatı on kattır. Böylelikle elli vaktin sevabı kazanılmış olur.”
Miracdan Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ümmetine üç hediye ile dönmüştür.
1- Beş vakit namaz,
2- Allahü Teâlâ’ya (Celle Celâlühü) şirk koşmayanların affedileceği,
3- Bakara Suresi’nin son iki ayeti kerimesi (Amener Rasulü).