Mevki ve Haşmet (Büyüklük) Sevgisinin ilacı

By | 6 Ağustos 2014

hasema

Mevki ve Haşmet (Büyüklük) Sevgisinin ilacıMevki ve Haşmet (Büyüklük) Sevgisinin ilacı
Bil ki, helâk olanların çoğu, makam, mevki, haşmet arzusundan, iyi anılmayı ve insanlar tarafından övülmeyi sevdiklerinden helâk olmuşlardır. Bu yüzden de benlik, düşmanlık ve büyük günahlara düşmüşlerdir. Şehvet galib olunca, din kesilmiş oldu. Kalb de, nifak ve kötü ahlâka bürünmüş oldu. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: «Makam ve mal kalbdeki nifakı, suyun tere otunu büyüttüğü gibi büyütür» (*). Yine buyurdu: «İki aç kurt bir koyun sürüsüne, makam ve mal sevgisinin bir Müslümanın kalbine yaptığı zarar kadar zarar yapamaz» (2). Ali’ye (radıyallahü anh) buyurdu: «İnsanları iki şey helâk etti: Hevâ ve İsteklerine uymak ve övülmeyi sevmek» (3). Bu âfetten kurtulabilen, ün aramayan, ta nınmamaya ve bilinmemeye kanaat edendir. Nitekim Allahü Teâlâ, «Biz âhiret saadetini, yeryüzünde yükseklik ve makam istemeyenlere veririz» (4), buyuruyor. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Cennet ehli, tozlu topraklı, saçı sakalı karışmış, eski elbiseli olurlar. Kimse onlarâ kıymet vermez; sultanların sarayına girmek isteseler, içeri bırakmazlar; evlenmek isteseler, kimse onlara kız vermez; konuşsalar, kimse sözlerini dinlemez. Onların hakikî arzuları göğüslerinde coşar, kaynar. Eğer onların nurunu bütün insanlara taksim etseler, hepsine yetişir» (5). Yine buyurdu: «Çok toz topraklı, elbisesi yamalı kimseler vardır ki, Allahü Teâlâ’ya and verir ve Cenneti isterlerse onlara verir, dünyayı isterse vermez». Yine buyurdu: «Ümmetimden çok kimseler vardır ki, sizden bir altın. bir gümüş veya bir avuç buğday isteseler vermezsiniz. Allahü Teâlâ’dan Cenneti isteseler verir. Dünyayı isteseler vermez. Ona dünyalık vermemesi, onun aşağılığını göstermez» (8). Ömer (radı yallahü anh) câmide idi. Muâz’ı (radıyallahü anh) ağlarken gördü. Mevki ve Haşmet (Büyüklük) Sevgisinin ilacı  «Niçin ağlıyorsun?» dedi. Resûlullah’dan (sallâllahü aleyhi ve sel leml duydum ki: «Riyadan az bir şey şirktir ve Allahü Teâlâ isimsiz müttekileri sever. Kaybolsalar, kimse onları aramaz, gelseler kimse onları tanımaz. Onların kalbleri hidâyet kandilleridir. Bütün şüphe ve zulümlerden kurtulmuşlardır» O), buyurdu», dedi.  İbrahim Edhem (rahmetullahi aleyh) buyurur: «Şöhret ve iyi namla anılmayı seven, Allah’ın indinüe sâdık değildir». Eyyüb aley hısselâm buyurur: «Sıdkın Idoğruluğunl alameti, hiç kimsenin kendisini tanımasını istememektir. Ubeyy ibn Kâ’b’ın talebesinden bir grup, arkasından gidiyordu. Omer (radıyallahü anh) onu kamçı ile dövdü. «Ey Emîre’lMü’minîn, ne yaptığına dikkat et», dedi. «Bu, arkada olanlar için zillet ve aşağılık, öndeki için ise fitne ve vesvese olur», Mevki ve Haşmet (Büyüklük) Sevgisinin ilacı buyurdu. Hasanı Basrî (rahmetullahi aleyh) buyurur: «Arkasından insanlar giden ahmağın kalbi yerinde durmaz». Eyyüb aleyhisselâm bir yolculuğa çıktı. Arkasından bir grup insanlar gitti. Buyurdu ki: «Allahü Teâlâ için bunu sevmediğimi, O’nun gazâbın dan korktuğumu bilmez misiniz?». Süfyânı Sevrî buyurur: «Eski olsun, yeni olsun halkın parmakla göstereceği elbiseyi giymeyi büyüklerimiz kötü bilmişlerdir. Onların bahsetmeyecekleri şekilde giymelidir». Bişri Hâfi buyurur: «İnsanların kendisini tanımasını seven kimselerden, dinine zarar gelmeyen ve rüsvâ olmayan kimseyi tanımıyorum». Her şeyin doğrusunu Allahü Teâlâ bilir.