Meleklerin Müjdesi

By | 3 Mart 2015

meleklerin-mujdesi  Üç melek gülümsediler:

—      Ey İbrahim! dediler. Biz Allah’ın üç meleği sana bir müjdede bulunacağız?

—      Ne müjdesi o?.

—      Senin karın Sârâ’dan İshak adında bir erkek çocuğun dünyaya gelecektir. Onun da dölünden torunun Yakub gelecektir.

Bu suretle Hak Teâlâ, üç Meleği vasıtasiyle, Hz. İbrahim’e oğlu İshak’ı ve torunu Yakub’u müjdeliyordu.

Allahü Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’inde bu müjdeyi şöyle bildiriyor:

«İbrahim’in eşi (Sârâ) hizmette bulunurken bu söylenenle­ri duyunca güldü. Bunun üzerine biz de İshak’ı ve İshak’ın arkasından torunu Yakub’u müjdeledik.» (Hûd sûresi, âyet: 71)

Sârâ bu müjdeye çok sevindi. Şimdi hâlâ ayakta olduğu halde du­daklarını bir gülümseme sarmıştı! 99 yaşına geldiği halde bir evlâ­dı, hele bir oğlu olmayışının üzüntülerini unutur gibi oluyordu.

Hz. İbrahim de 120 yaşında bulunuyordu bu zaman. Şimdi gerek kendisi, gerek karısı Sârâ, Yüce Allah’ın hem Lût kavmi hakkmdaki emirlerini, hem de bir erkek çocuklarının dünyaya geleceğini müjde­sini öğrenmiş bulunuyorlardı. Sârâ:

—      Ne acaip şey! Bu ne garip şey? Ben yaşlandım. Kocam da ihti­yarladığı, dinçliğini kaybettiği halde ben çocuk mu doğuracağım? Bu ne acaip şey! dedi. Alayla gülümsedi.

Melekler dediler ki:

—      Sen Allah’ın emrine hayret mi ediyorsun? Ey bu evin sahipleri! Allah’ın rahmet ve bereketi sizin üz eriniz dedir. Hem de lâyık olan âlemlerin o Rabbidir.

Hz. İbrahim yine şüphe içinde sordu:

«Bana ihtiyarlık çöktüğü zaman mı bir oğul müjdeliyorsu­nuz? Bana ne diye böyle müjde veriyorsunuz?» (Hicr sûresi, âyet: 54)

Melekler İbrahim’e şu cevabı verdiler:

«Seni Hak ve hakikatle müjdeledik. Bundan ötürü Allah’ın rahmetinden umudunu kesenlerden olma! dediler.» (Hicr sûre­si, âyet: 55)

İbrahim (A.S.) da:

«Allah’ın rahmetinden sapmış ve şaşmışlardan başka kim ümitsizliğe düşer?» dedi. (Hicr sûresi, âyet: 56)

Hz. İbrahim, artık, kalbinde ne bir endişe, ne bir korku duyuyor­du. Hele bir oğulu dünyaya geleceği müjdesiyle yüreği kuş gibi hafif­lemişti. Üzerindeki ağırlıklar uçup gitmişti. Rabbinin kudret ve hik­metine elbette şaşılamazdı. Ellerini açtı:

—      Bana İsmail ile İshak’ı bağışlayan Yüce Rabbime hamdolsun. O, dua edenlerin dualarını işitendir! diye duada bu­lundu.

Sonra Âlemlerin Rabbine bir adakta bulunarak:

—      Ben de bir oğlumu Allah’ıma kurban ederim! dedi. Hz. İbrahim, sonra üç meleğe döndü:

—      Bana oğlum İshâk’ın, torunum Yakub’un doğacağı hakkında bir müjde verdiniz. Sonra kardeşimin oğlu Lût’un kavminin de helak o- lacağını bildirdiniz değil mi? dedi.

Cebrail ile iki melek:

—      Evet! dediler. Bu kavim ki, küfür deryasına düşmüştür. Hepsi Allah’ı inkâr etmektedir. Kâfirdirler. Hem de hemcinslerine karşı çok zâlimdirler. Bundan dolayı bu kavim ile memleketleri mahvolacaktır.

Hazret-i İbrahim’i asıl şimdi bir endişe kapladı. Meleklerle tartış­mada bulundu.

Onlara:

—      İçlerinde dört yüz mümin bulunan memleketi mi mahvedecek­siniz? diye sordu. Allah’ı tanıyanla tanımayan bir arada mı helak olacak?.

Onlar:

—      Hayır! diye cevap verdiler.

Hz. İbrahim:

—      Belki şehrin içinde elli doğru kimse bulunur, içinde elli mümin olan şehri bağışlamayıp hepsini yok mu edeceksiniz? dedi.

Sonra âdeta isyan eder gibi bağırdı:

—      Böyle bir iş yapmak sizden ırak olsun, iman eden kimseyi de kötü ile birlikte öldürmek sizden ırak olsun. Bütün dünyanın hâki­mi olan Yüce Allah adalet göstermiyecek midir?

Melekler:

—      Eğer, Sedum’da, şehrin içinde, elli mümin kimse bulunursa bü­tün şehri onların hatırı için bağışlarız.

Hz. İbrahim de:

—      Eğer elli mümin kimseden beşi eksik olsa beş kişi eksik diye bütün şehri helak mı edeceksiniz? diye sordu.

Melekler:

—      Eğer orada kırk beş mümin bulacak olursak o şehri helak et­meyiz! dediler.

Hz. İbrahim yine sordu:

—      Ya orada kırk mümin kimse bulunuyorsa?

—      Kırk kimse için de helak etmeyiz.

—      Yüce Allah gazaba gelmesin amma yine size sorayım. Ya orada otuz iman etmiş kimse bulunursa ne yapacaksınız.

—      Helak etmeyiz onları?

—      İşte şimdi Yüce Rabbime söylemek zorundayım ki, belki orada virmi iman etmiş kimse bulunabilir.

—      Yirmi mümin kimse bulursak yine o şehri harap etmeyeceğiz.

Hazret-i İbrahim, bu cevap üzerine Lût’un karısı ile birlikte Sedum’da Allah’a iman edenlerin 14 kişi olduklarını hatırlayarak Me­leklere sordu:

—      Ya aralarında 14 iman etmiş kimse bulunursa? Yüce Rabbim cenim bu tartışmama darılmasın.

Melekler:

—      O zaman da onları bir felâkete uğratmayacaktır! diye cevap verdiler.

Hazret-i İbrahim başka bir soru sormadı üç meleğe! Düşünmeye başladı: Demek ki, Lût kavmi arasında 50 değil 40 değil sadece 14 iman eden kimse bulunduğu takdirde bile Allah’ın gazabı bu kavmin üzerine inmeyecekti.

Hazret-i İbrahim kendi kendine:

—      Evet, evet! dedi. Aralarında on tane bile mümin bulunamayan ::r kavimden hayır beklenemez. Demek ki, amcam oğlu Lût’un kavminin akıbeti helak olmakmış!

O zaman Hz. İbrahim’in kalbinde Hz. Lût için bir merhamet andı. Çünkü o, son derece halim, halûk ve yumuşak kalbli bir kimseydi. Allah’ı tanıyan, bilen bir insandı.

Hz. İbrahim Meleklere döndü:

—      Fakat o helak edilecek kavmin arasında Lût da vardır. Onun : _ramu ne olacak? diye sordu.

Melekler:

—      Ey İbrahim! Sormaktan vaz geç. Allah’ın o kavim hakkmdaki ”. geldi. Onlara geri çevrilemiyecek bir azap geliyor! diye cevap »srdiler.

Sonra tekrar:

—      Biz, helak edilecek o kavmin içinde kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onlara doğru yol gösteren Lût elbette kurtulacaktır. Yalnız ona iman etmeyen ihtiyar karısı da yok edilecek ve Allah’ın cezasına uğrayanlar arasında olacaktır.

Hazret-i İbrahim boynunu eğdi:

—      Allahü Teâlâ’nın çizdiği alın yazısı ne ise insanlar arasında da, memleketler arasında da o mukadder kılınmış, almlara yazılmıştır! dedi.

Bu sırada üç meleğin, yani Cebrail, Mikâil ve İsrafil’in çardak ya­nından uzaklaştıklarını, Hazret-i Lût’un memleketi Sedum’a doğru yol aldıklarını gördü.