Semudlular Allah’ın Gazabına Uğruyor

By | 3 Mart 2015

semudlular-allahin-gazabina-ugruyor  Cebrail, Mikâil, İsrafil, Allah’ın bu üç meleği, akşam üstüne doğru Sedum şehrinin çevresinde göründüler.
İşte önlerinde Semud ırmağı vardı.
Irmakta güzel bir kız testisini suya eğdirmiş, dolduruyordu.
Bu güzel kız Hazret-i Lût’un büyük kızı Reyyâ idi. Küçük kızı Uzeyya çadırda kalmıştı.
Melekler, su dolduran Reyyâ’ya yaklaşarak:
— Ey kızımız! dediler. Bu köyde geceleyeceğimiz bir yer bulunabilir mi?
Reyyâ:
— Elbette bulunur! dedi. Ben babam Lût’a haber vereyim. Onunla konuşmayınca sakın şehre girmeyiniz.
Melekler: A
— Babanız Lût nerede? diye sordular. Kız da ileride bir tarla içinde çalışan Lût’u üç meleğe gösterdi.
— İşte tarlada çalışıyor! dedi. Onu bekleyiniz.
Reyyâ, böyle söylemekte haklı idi. Karşısındaki üç yolcu o kadar güzel delikanlılar idi ki, köyünün erkeklerinin onlara saldırmasından korkmuştu. Çünkü bu köy halkının kötü huylarından biri erkek erkeği sevmesiydi.
Reyyâ, hemen babasının çalıştığı tarlaya koştu:
— Baba, baba! diye bağırdı. Üç genç geldi. Seni sordular. Bu gece misafirimiz olmak istiyorlar, öyle güzel gençler ki, bugüne kadar re:: zerlerine rastlamadım. İnsanlar arasında onlar kadar güzel yüzlü yok. Onları ele geçirirlerse çirkin işler teklifinde bulunurlar.
Lût:
— Onları al buraya getir! dedi
Genç kız Reyyâ geriye döndü. Üç güzel meleği alarak babasının yanına getirdi.
Cebrail, Mikâil, İsrafil, neden Lût’u arayıp, sorup bulmuşlardı? Çünkü Allah’ın emri şuydu: Onlar Lût’a kavmini soracaklardı. Lût’un şehadetini dinleyeceklerdi. Eğer Lût, kavminin aleyhinde tanıklıkta bulunursa bu kavmi ancak o zaman Allah’ın gazabına uğratacaklardı.
Hazret-i Lût, gelen üç konuğu güler yüzle karşıladı. Yerlere kadar eğildi:
— Efendilerim, inayet buyurunuz. Ben kulunuzun evine kadar zahmet ediniz. Gece bizde kalırsınız! dedi.
Sonra doğruldu. Onlar susuyorlardı. Meleklere yeniden:
— Gece ayaklarınızı yıkar, rahatlanır, sabahleyin de kalkar yolunuza devam edersiniz!
Melekler:
— Hayır! Gece sokakta kalırız! dediler.
Hazret-i Lût:
— Ey konuklar! dedi. Kerem buyurunuz. Evimizi şereflendirip şenlendirdiniz.
Melekler bu zorlama karşısında:
— Peki öyle ise lütfen bize yol göster! dediler.
Hazret-i Lût da yalın ayak olan bu gençleri köy ahalisinden gizli akşam karanlığında eve götürdü. Gizlice götürmesinde onun hak- _c vardı. Çünkü Semudlular kendisine:
— Sen hiç bir suretle misafir kabul etmeyeceksin! diye kesin emir ermişlerdi.
Kimseye görünmeden eve geldiler.
Hazret-i Lût onlara:
— Siz muhakkak ki, tanınmamış kimselersiniz! dedi.
Üç melek:
— Hayır! dediler. Biz sana kavminin şüphelenip çene çaldıkları için geldik! dediler. Sana hakkı getirdik. Biz muhakkak ki, doğrulardanız. benzerlerine rastlamadım. İnsanlar arasında onlar kadar güzel yüzlü yok. Onları ele geçirirlerse çirkin işler teklifinde bulunurlar.
Lût:
— Onları al buraya getir! dedi
Genç kız Reyyâ geriye döndü. Üç güzel meleği alarak babasının yanma getirdi.
Cebrail, Mikâil, İsrafil, neden Lût’u arayıp, sorup bulmuşlardı? Çünkü Allah’ın emri şuydu: Onlar Lût’a kavmini soracaklardı. Lût’un şehadetini dinleyeceklerdi. Eğer Lût, kavminin aleyhinde tanıklıkta bulunursa bu kavmi ancak o zaman Allah’ın gazabına uğratacaklardı.
Hazret-i Lût, gelen üç konuğu güler yüzle karşıladı. Yerlere kadar eğildi:
— Efendilerim, inayet buyurunuz. Ben kulunuzun evine kadar zahmet ediniz. Gece bizde kalırsınız! dedi.
Sonra doğruldu. Onlar susuyorlardı. Meleklere yeniden:
— Gece ayaklarınızı yıkar, rahatlanır, sabahleyin de kalkar yolunuza devam edersiniz!
Melekler:
— Hayır! Gece sokakta kalırız! dediler.
Hazret-i Lût:
— Ey konuklar! dedi. Kerem buyurunuz. Evimizi şereflendirip şenlendirdiniz.
Melekler bu zorlama karşısında:
— Peki öyle ise lütfen bize yol göster! dediler.
Hazret-i Lût da yalın ayak olan bu gençleri köy ahalisinden gizlice akşam karanlığında eve götürdü. Gizlice götürmesinde onun hakkı vardı. Çünkü Semudlular kendisine:
— Sen hiç bir suretle misafir kabul etmeyeceksin! diye kesin emir vermişlerdi.
Kimseye görünmeden eve geldiler.
Hazret-i Lût onlara:
— Siz muhakkak ki, tanınmamış kimselersiniz! dedi.
Üç melek:
— Hayır! dediler. Biz sana kavminin şüphelenip çene çaldıkları şey için geldik! dediler. Sana hakkı getirdik. Biz muhakkak ki, doğrulardanız.
Hazret-i Lût dedi ki:
— Evet, bu halk azgındır!
Melekler de:
— Biz, yeryüzünde bunlardan daha menfur bir halk bulunduğunu bilmiyoruz! dediler.
Bu yolda Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:
«Gönderdiğimiz Melekler Lût’a varınca, onların gelmesinden ötürü Lût’un içini bir hüzün kapladı. Yüreğine sıkıntı geldi: “Bu, çok zor bir gün!” dedi.» (Hûd sûresi, âyet: 77)
Hazret-i Lût’un bu kederlenmesinde hakkı vardı. Kavminin çirkin iştahlarını biliyordu ve onların bu üç güzel gence saldıracaklarından korkuyordu.
Hazret-i Lût bu üç meleğe:
«Doğrusu siz ürkülecek kişilersiniz! dedi. Melekler de: “Yok, biz sana kavminin kuşku duydukları azabı getirdik! Sana o azap gerçekleriyle geldik. Biz gerçekten dosdoğru söyleyenlerdeniz!” dediler.» (Hicr sûresi, âyet: 62-63-64)
Üç yabancının Hazret-i Lût’a misafir geldiğini yalnız iki kızı ile ihtiyar karısı biliyordu.
Fakat Lût’un karısı hâin ve imansız bir kadındı.
Hazret-i Lût misafirlerine hizmette bulunurken evden gizlice dışarı çıktı.
Köy halkı arasına karıştı. Onları başına toplayarak:
— Ey Semudlular! diye bağırdı. Kocam Lût’un evine öyle güzel üç delikanlı, öyle güzel üç genç erkek geldi ki, kendimi bildim bileli bu kadar güzel yüzlü insanları görmemiştim!
Güzel erkek delisi olan Semud halkı bu sözleri duyunca gencinden ihtiyarına kadar çirkin çirkin gülümsediler. Gözleri şehvetle parladı. Haber bütün Semud halkına yayıldı. Dört bir yandan Hazret-i Lût’un evine doğru koşuşmaya başladılar.
Şimdi koca bir halk, peygamberin evinin önünde toplanmışlardı.
— Lût! Lût! dışarı çık! diye seslendiler.
Hazret-i Lût evden dışarı çıktı.
Semudlular:
— Ey Lût! dediler. Bu gece yanına gelen adamlar nerededir? Onları yanımıza çıkar. Görelim onları. Bilelim kim olduklarını!
Hazret-i Lût:
— Bunlar benim misafirlerimdir! dedi. Beni rüsvay etmeyin! Allah’tan sakının, beni utandırmayın.
Semudlular yine çirkin çirkin homurdandılar.
— Biz, seni başkalarını misafir etmekten yasaklamadık mı?
Lût, onlardan misafirleri için korkmuştu. Evin kapısını dıştan kapadı.
Şimdi büyük bir endişeye kapılmıştı. Misafirlerini korumaktan âciz kalmıştı:
Hazret-i Lût’un bu aczinden doğan halini, zavallılığını, kızlarını bile feda etmesi düşüncesini şöyle bildiriyor âyet-i celile:
«Lût halkı, koşa koşa ona geldiler. Onlar önceleri seyyiat doğuran işler yapıyorlardı. Lût onlara: “— Ey kavmim! dedi. İşte kızlarımı size vereyim. Onlar ki pâktırlar. Erkek yüzü görmemişlerdir. Allah’ın azabından sakının! Misafirlerime karşı beni rüsvay etmeyin! İçinizde doğru düşünür, doğru yol tutar bir kimse yok mu?” dedi.» (Hûd sûresi, âyet: 78) .
Hazret-i Lût, sözlerini şöyle sürdürdü:
— Yalvarırım size! Kötülükten kaçınınız. İşte erkek görmemiş iki kızım var benim. Erkek eli değmemiştir onlara! Onları size çıkarayım da nazarınızda hoş olanı ayırınız. Fakat bu adamlara el dokundurmayınız. Çünkü evimin damı altına girdiler! dedi.(1)
Kapının önündeki kudurgan halk:
— Çekil oradan, geri çekil ya Lût! dediler. Sen bu şehre misafir olarak gelmiştin. Şimdi de kalkıyorsun, karşımızda bir şehir hâkimi gibi konuşuyorsun. Sen bil ki, bu anda sana, onlardan çok kötülük ederiz.
Halk hemen kapıya doğru yürüdü. Lût’u bir kenara ittiler. Kapıyı zorlamaya başladılar. Kapı açıldı.
Üç melek açılan kapıdan ellerini dışarı uzattılar. Lût’u evin içine çektiler.
Şimdi Hazret-i Lût evin içinde, üç melek onun yanı başındaydı.
Lût’un halkı:
«Biz, sana âlemin işine karışma demedik mi? dediler.» (Hicr sûresi, âyet: 70)
< 11 Tevrat, tekvin: 19 8.
«Kızlarınızda hiç gözümüz olmadığını bilirsin! Bizim de ne istediğimizi doğrusu bilmektesin! dediler.» (Hûd sûresi, âyet: 79.)
Hazret-i Lût güçsüzlüğünü anladı. Onlara:
«Ah, sizi yenecek gücüm olsaydı sizin hakkınızdan gelirdim! dedi.» (Hûd sûresi, âyet: 80)
Sonra sözlerine şunları ekledi:
— Ama ben sağlam, muhkem bir yere sığınmaktayım! Hileye gücüm olsaydı, sizi misafirlerime yapmak istediğiniz çirkin ve kötü işten alıkoyardım.
Halk:
— Biz misafirlerini istiyoruz! diye bağrıştılar.
Lût’un bu acz içinde kaldığını, azgın kavmine, kadın düşmanı olan halkına, kötü düşkünlüklere şehvet bağlayan topluluğuna söz geçiremediğini gören üç melek, Cebrail, İsrafil ve Mikâil (A.S.)lar ona döndüler:
«Ey Lût, dediler, biz gerçekten Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana hiçbir zaman el süremezler. Hemen gecenin bir saatinde ev halkım al, buradan çekil, uzaklaş. İçinizden (sana inananlardan) hiç kimse geride kalmasın. Çünkü kavminin başına gelecek azap onun da başına gelecektir. Onların ölümleri, (helak olmaları, ortadan kalkmaları) sabah vaktidir. Sabah da (işte) yaklaşmadı mı?» (Hûd sûresi, âyet: 81)
Ve Allahü Teâlâ da Hazret-i Lût’a şu vahyi gönderdi:
«Ey peygamberim! Ömrün hakkı için (diyorum ki) onlar (o kavmin) doğrusu sarhoşturlar.» (Hicr sûresi, âyet: 72)
Ve Cenâb-ı Hak Lût kavmi hakkındaki akıbeti Lût’a şöyle bildirdi:
«Biz, bu ülke halkını cezalandırmak için üstlerine gökten azap indireceğiz. Çünkü onlar fâsık, âsi ve kâfir bir halktır.» (Ankebût sûresi, âyet: 34)
Hazret-i Lût korku içindeydi, üç melek: Cebrail, İsrafil ve Mikâil (A.S.)lar onun bu hâlini görünce ona yeniden teselli verdiler:
— Korkma! dediler. Biz seni, karın hariç olmak üzere bütün aileni kurtaracağız! Bu gökyüzünden gazap yağdıracağız onlara!
Uç melek o anda ilk mucizeyi gösterdiler. Kapıdan içeri girmek isteyen adamların hepsini küçükten büyüğüne kadar ansızın kör ettiler, öyle ki, hepsi de kapıyı bulmaktan âciz kaldılar.
Üç melek sonra Lût’a yeniden şöyle dediler:
— Ey LûtL Biz Yüce Rabbin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Ortalıkta haydi ailenle birlikte buradan çık, git. İçinizde hiçbiriniz ardına sakın bakmasın. Yalnız karın müstesna! O asi halkın başına gelecekler de az sonra gelecek! dediler.
Melekler sonra yeniden dediler ki:
— Ey Lût! Sen gecenin bir vaktinde aileni al götür. Size emrolunan yere gidin!., dediler. Sabah olur olmaz bunların kökü kırılmış olacak.
Evet bu şehir halkı helak edilecek. Çünkü, burada iman eden bir ev halkının feryatları Rabbe kadar yükselmişti. Bu feryatlar çok büyüktü. Yüce Allah elbet de bu azgın halkı helak edecekti.
Artık karanlıklar azalıyor, sabah oluyordu. Seher vakti üç melek acele etmeyen Lût Peygambere:
— Kalk ve iki kızını al, yoksa şehrin fesadı içinde yok olacaksınız!.. Acele et!..
Hazret-i Lût, hâlâ oyalanıp duruyordu. O zaman üç melek iki kızının ellerinden (Cebrail, İsrafil ve Mikâil) tuttular. Lût’u da alarak onları şehrin dışına bıraktılar.
Onları çıkarken kimse görmemişti. Zaten, Semud halkının gözleri görmez olmuştu. Melekler Hazret-i Lût’a:
— Hayatını kurtarmak için kaç!, dediler. Kaç buradan!.. Sakın ardına da bakma. Ovanın hiç bir yerinde durup vakit kaybetme. Ovadan dağlara çık… Dağlara çık ki, siz de bu şehirle birlikte helak olmayasınız.
Hazret-i Lût:
— Ey melekler!, dedi. Ey Yüce Allah’ın melekleri!.. Benim dağa kaçmağa gücüm yok. Lütfediniz. Allah’ın buyruğuyla benim hayatımı koruyunuz. Bana büyük ihsanda bulundunuz. Amma, dağa çıkamıyacağım. Belki de bu şehre getirdiğiniz belâ bana da erişir, ben de ölürüm.
Hazret-i Lût, dağın bir yamacında küçük bir barınak, bir köy gördü. İşte, burası hem kendisine yakındı, hem oraya kaçar sığınabilirdi.
Meleklere:
— Sizden dilerim, dedi… Bu köye gidip sığınayım. Sahiden orası küçük değil mi? Orada kurtulur, yaşarım.
Melekler:
— O köyü öteki gibi alt üst etmemek üzere kabul ediyoruz yâ Lût, dediler. Çabuk oraya sığın. Sakın arkanıza bakmayın. Ve sen oraya varmayınca, biz bir şey yapamayız.
Hazret-i Lût bu yere doğru yol aldı.