Ebu Hureyre (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edildiğine göre Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
“(Delilsiz kötü) zandan sakının. Çünkü (delilsiz yere olan kötü) zan, sözlerin en yalan olanıdır.”
METİN VE MÂNÂ YÖNÜNDEN YASAKLAMA İFADE EDEN HADİSLER
Ebu Hureyre (radıyallâhu anhj’dan rivâyet edildiğine göre Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
“(Delilsiz kötü) zandan sakının. Çünkü (delilsiz yere olan kötü) zan, sözlerin en yalan olanıdır.”
(Bu hadiste, kötü zandan sakınma vardır. Üzerinde hiçbir kötülük alameti görülmeyen bir kimseyi kötülükle töhmet altına almaya “zan” denir. Bu yersiz ve sebepsiz yere birini kötülemektir. Bu şüphesiz kötü bir zandır. Allah Teâlâ şu âyet-i kerîmede mü’minleri bundan sakındırmıştır: “Ey iman edenler! Zandan çokça sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır”
Yasak edilen zannın içine, açıkça şüpheli yerlerde gezen kimse hakkmdaki zan, dünya işlerinde yapılan zan ve Allah Teâlâ’ya karşı duyulan hüsnü zan girmez. Ancak Uluhiyetle ve Peygamberlikle ilgili zanlar haram olan zanlara dahildir. Çünkü iman ve tasdik hususunda yakîn (kesin bilgi) şarttır.
Mevdudi’de zan ile ilgili olarak şöyle der:
“Burada kişi mutlaka zannetmekten değil, fazlaca zannetmekten ve her zannettiğine tabi olmaktan menedilmiştir. Bunun sebebi olarak da, zannın bir kısmının günah olması gösterilmiştir. Bu emri iyice kavrayabilmek için zannın kısımlarını ve zannın ahlâki öneminin ne olduğunu incelemek gerekir.
Zannın bir kısmı ahlâken beğenilmiş ve dinen makbul görülerek övülmüştür. Söz gelimi Allah, Peygamber ve mü’minler hakkında hüsnü zanda bulunmak, su-i zan duymaya bir neden olmadıkça insanlar hakkında güzel zanlar beslemek bu kategoriye girer.
Zannın ikinci kısmı, fiilen başka çare kalmaması durumundaki zandır. Örneğin mahkemelerde şahitler hakkında gerekli inceleme yapıldıktan sonra, galip zanna göre hüküm verilir. Çünkü mutlak gerçeği bilmek mümkün olmadığından şahitlerin ifadesine dayanarak bir karar verme zorunluluğu vardır ve galip zanna göre karar verilir. Bu bakımdan insanlar arasında karar verme zorunluluğu olan birçok muamelatta, mutlak gerçeği bilmek mümkün olmadığından galip zanna dayanılarak hüküm verilir.
Zannın üçüncü çeşidi de her ne kadar su-i zan ise de günah sayılmayan, caiz olmak özelliği taşıyandır. Mesela: Bir kimse veya zümrenin yaşayış ve hareketlerinde yahut davranışlarında ve başkaları ile olan muamelelerinde hüsn-ü zanna layık olmayan görüntüler varsa ve buna su-i zan duymak için makul sebepler mevcut ise, işte o zaman bu zan günah değildir. Böyle bir durumda şeriat asla kişinin ahmaklık sergileyerek mutlaka o hareketlere hüsn-ü zan göstermesini emretmiyor. Fakat bu caiz görülen su-i zanm son sınırı, onun mümkün olan kötülüklerinden kurtulmak için ihtiyatla hareket etmekle yetinilmesidir. Daha ileri giderek, sırf zan üzerinde durarak o kişiye karşı herhangi bir muamelede bulunmak doğru değildir.
Dördüncü çeşit zan gerçekte günah olan zandır. Kişinin başka birine sebepsiz yere su-i zan beslemesi veya başkaları ile ilgili kanaat ve görüşlerinde daima su-i zam ön plana alması yahut dış görünüşleri ve hareketleri temiz iyi bir insan olduğunu gösteren kişilere su-i zan beslemesidir. Bunun gibi, birinin herhangi bir sözü ve hareketinde iyilik ve kötülük ihtimali eşit olup bizim de sırf su-i zandan hareket ederek onu kötülüğe yorumlamamız da günahtır. Mesela, iyi bir insan bir topluluktan kalkıp giderken kendi ayakkabısı yerine başka birinin ayakkabısını giyse, bizim de onun mutlaka çalmak niyeti ile yaptığına karar vermemiz gibi. Halbuki bu hareket dalgınlıktan da olabilir… İyi ihtimali bırakıp da kötü ihtimali tercih etmek su-i zandan başka bir şey olamaz.
Bu incelemelerden sonra zannın bizatihi bir davranış olarak yasak olmadığı meydana çıkmaktadır. Aksine, bazı durumlarda iyidir de, bazı durumlarda kaçınılmaz, bazı durumlarda bir dereceye kadar caiz olup daha fazlası caiz olmayandır. Bazı durumlarda da tamamen caiz değil ve yasaktır. Bu bakımdan zandan veya su-i zandan mutlaka sakınınız buyurulmamış, ama çok fazla zan beslemekten sakının buyurulmuştur.
Bu buyruğun arkasından, emrin sebebini açıklamak için de, bazı zanların günah olduğu buyruğu yukarıdaki buyruğa eklenmiştir.
Bu ilahi uyarıdan, kişinin zanna dayanan bir kanaat elde etmeye çalışırken veya bir kimse hakkında karar vermek için harekete geçerken bunları düşünüp taşınıp ölçmesi ve bu zan ve tahminin günah olup olmayacağını göz önüne alması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Hakikaten bu zan gerekli midir, böyle bir zan için makul sebeplerim var mıdır, kendisine dayanarak davranış gösterdiğim bu zan caiz midir gibi tedbirleri, Allah’tan korkan herkes elbette almalıdır. Zan ve tahminlerini alabildiğine başıboş bırakmak ve rastgele, sebepsiz olarak zanlara dayanmak Allah’tan korkmayan ve ahirette hesaba çekileceğini düşünmeyen kişilerin işidir”
Yine Mevdudi, kişilerin özel mahrem hayatını araştırmanın yasak olması ile ilgili olarak da şöyle der:
“Yani insanların sırlarını, gizli yönlerini araştırmayın, birbirinizin kusurlarını soruşturmayın, başkalarının hal ve hareketlerini araştırmayın. Bu hareketler ister su-i zandan dolayı yapılsın, yahut kötü niyetle birine zarar vermek için yapılsın veya sadece kendi merakını gidermek için yapılsın, her durumda da şeriatın yasakladığı şeylerdir. Başkalarının üzerine perde çekilmiş hallerini araştırması, o perdenin arkasına uzanarak kimin ne ayıbı var, kimin ne kusuru var, kimin ne biçim gizlenmiş hataları var diye öğrenmeye çalışması bir müslümanın işi değildir. İki kişinin konuşmasına kulak kabartmak, komşuların evlerinin içini merak etmek, çeşitli yollarla başkalarının aile hayatını veya onların şahsi davranışlarını araştırmak büyük bir ahlâksızlıktır ve bundan binbir kötülükler ortaya çıkar. Bu bakımdan Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hutbesinde bu kimselerle ilgili olarak şöyle buyurmuştur.
“Ey dili ile iman etmiş de henüz iman kalplerine tam girmemiş olanlar! Müslümanların gizli hallerini araştırmayınız. Çünkü, kim onların gizliliklerini araştırırsa Allah’da onun gizliliğini araştınr. Allah’da kimin gizliliğini araştırırsa evinde dahi onu rezil ve rüsvay eder.” (Ebu Davud)
Hz. Muaviye, Hz. Peygamber’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim demektedir: “Eğer insanların gizli hallerinin peşine düşüp araştırırsanız onları ifsad eder yoldan çıkarırsınız veya nerdeyse yoldan çıkar hale getirirsiniz.” (Ebu Davud) Bir başka Hadisi Şerifte Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Biri hakkında kötü zan beslemişseniz, hiç olmazsa onu araştırmayın. (Cassas, Ahkamu’l-Kur’an) Bir başka hadiste de Allah’ın Rasulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: “Kim birinin gizli kusurunu görür ve üzerine bir perde çekerse, sanki o, diri olarak toprağa gömülmüş kız çocuğunu ölümden kurtarmış gibi olur.” (Cassas, Ahkamu’l-Kur’an) Kusurların araştırılması ve insanların gizli yönlerinin soruşturulmasmın yasak olduğunu belirten bu emir sadece şahıslar için değil, İslam devleti için de geçerlidir”