Gerek erkeğin ve gerekse kadının tüplerinin bağlanması yolu ile bir daha çocuk yapma kabiliyetinden mahrum kalmaları hem dinen, hem tıbben sakıncalı bir metottur. Birçok yan tesiri vardır. Geçici kısırlaştırma ise kısmen benimsenebilir.
Evleniniz, çoğalınız; çünkü ben Kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” , “Sevimli, doğuma müsait kadınlarla evlenin” hadis-i şeriflerinden evlilikte esas alman önemli bir noktayı öğreniyoruz. O da neslin devamını sağlamaktır.Her meselede olduğu gibi, bu meselenin de şüphesiz birtakım istisnaları vardır. Bazı şartlarda hadis-i şeriflerde de müsaade edildiği “azl”e, bugünkü tabirle doğum kontrolüne ruhsat verilmektedir.
Kordonları bağlatmaya, tıbbî deyimiyle “tüplerin bağlanması” meselesine gelince:
Gerek erkeğin ve gerekse kadının tüplerinin bağlanması yolu ile bir daha çocuk yapma kabiliyetinden mahrum kalmalan hem dinen, hem tıbben sakıncalı bir metottur. Birçok yan tesiri vardır.Geçici kısırlaştırma ise kısmen benimsenebilir. Bazen anne adayının sağlığını ciddi şekilde tehlikeye sokan hallerde kısırlaştırma yapılabilmektedir.Meselâ, üçüncü sezaryen ameliyatlarından sonra bir yenisi anne için riskler taşıyorsa, batın yavrunun çıkarılması için hazır açılmışken tüpler bağlanarak kısırlaştırma yapılabilmektedir.
Görüldüğü üzere, bu uygulama hem geçici, hem de herkes için her zaman değildir. Yani ancak zaruret halinde başvurulabilecek bir çaredir.
Bu çeşit meselelerde tıp müsaade etmiyorsa, din de müsaade etmez. Çünkü dinin esaslarından birisi de neslin ve canın muhafazasıdır. Bunun için böyle bir zaruretle karşılaşınca tek doktorun kararından ziyade, tıbbî bir kurulun kararına itimat etmelidir.