Kalbi Riya Hastalığından Korumanın İlacı

By | 6 Ağustos 2014

kuran

Kalbi Riya Hastalığından Korumanın İlacıKalbi Riya Hastalığından Korumanın İlacı
Riyâ büyük bir hastalıktır. Tedavisi vâcibtir, yâni farzdır. Tam mânâsiyle iyileşmez. Çünkü öyle bir hastalıktır ki, insanın kalbinin mizacı ile karışmış, kalbinde kuvvet bulmuştur. Çok zor tedavi olur. Bu hastalığın kuvvetli ve ilerlemiş olmasının sebebi, insanın küçüklükten beri başkalarını riyâ üzere görmesi, kendilerini başkalarının gözünde süslemelerine şâhid olması, işlerinin hepsi veya çoğu böyle olduğunu sezmesindendir. Tabiî olarak çocuğun kalbinde de büyümeye, her gün artmaya başlar. Akıllı bir insan oluncaya kadar böylece devam eder. Aklı olgunlaşınca, bu işin zararlı olduğunu anlar. Halbuki o huy âdet hâlini almıştır ve hâkim mevkie geçmiştir. Onu yok etmek gayet zor olur. Hiç kimse bu hastalıktan kurtulamaz. Bununla mücâhede etmek herkese farzı ayındır. Tedavide iki makam vardır.
Birinci Makam, müshil alıp aslını ve kökünü içten söküp atmaktır. Bu da ilim ve amel terkibidir.
İLMÎ İLÂCI şöyledir ki, insan ne yaparsa, yaparken ondan lezzet aldığı için yaptığını zaruri olarak bilir. Sonundaki zararını dayanamayacak derecede bulursa, ondan el çekmesi kolay, olur. Meselâ balda öldürücü zehir olduğunu bilen, balı çok sevse de, onu yemez. Riyânın aslı makam ve itiban sevmek ise de, üç ana kökü vardır: Birincisi, övülmeyi ve medhedilmeyi sevmek. İkincisi, kötülen mekten ve ayıblanmaktan korkmak. Üçünciisü, insanlara tamâ’ etmek. Bunun için köylünün biri Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem), «Hamiyet ve başkasının görmesi veya kendisinden bahsedilmesi için cihâd eden hakkında ne buyurursunuz?», diye sorunca, «Kelimei tevhidin yayılması için, galib olması için cihâd eden Allah yolundadır» (*), buyurdu. Bundan isminin söylenmesi ve övülmesi için yapılan cihâdın iyi olmadığı anlaşılıyor.
Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Devenin diz bağını elde etmek için gazâ edenin gazâdan nasibi niyetinden fazla değildir» (2). O hâlde, riyâ bu üç kökten doğuyor. Fakat insanların övmesini çok istemeyi kırmak lâzımdır. Bunun için de fena hâlinden bahsedilerek, kıyamet günü kendisine herkesin huzurunda, «Ey riyâkâr, en günahkâr, ey sapık! Allahü Teâlâ’ya, tâati, insanların senden bahsetmesine satmaktan utanmadın mı? İnsanların gönüllerini gözetmekten, Allahü Teâlâ’nın rızasına kavuşmamaktan, Allahü Teâlâ’dan uzaklaşıp, kullara yaklaşmayı tercih etmekten, insanların kabulünü, Hak Teâlâ’nın kabulünden çok sevmekten, insanların övmesi ile seni yaratanın seni ayıblamasına razı olmaktan hayâ etmedin mi? Allahü Teâlâ’nın indinde senden alçak kimse yoktur. İnsanların rızasını arayıp, onun şiddet ve gazâbından korkmadın», denileceğini düşünmelidir. Kalbi Riya Hastalığından Korumanın İlacı Akıllı bir kimse o gün rezil rüsvâ olmasını düşünürse, insanların övmesinin buna yardımcı olmayacağını anlar.’Hele yaptığı tâat sevab kelesine konduğu zaman ağır gelecekse, riyâ ile yok edilince günah kefesinin ağır basmasına sebep olur. Bu riyâda bulunmasay dı, peygamberlerih ve evliyanın arkadaşlığına kavuşurdu. Şimdi bu riyâ ile azab meleklerinin eline düşmüş, onlara uzak olanlarla arkadaş olmuştur, Bütün bunları insanların rızası için yaptı. Halkın rızası ile elde edilemez. Birisi memnun ve razı olunca, diğeri memnun olmaz. Biri överse, diğeri söver. Eğer hepsi kendini överse, onların eli ile ne rızkı, ne ömrü, ne de dünya ve âhiret saâdeti artar. Kalbini çeşitli şeylere dağıtmak, böyle maksat için azab ve gazab tehlikesine atılmaktan büyük cahillik olur mu? Böyle düşüncelerle, kalbi daima uyarmalıdır. Tamâ’ın ilâcını, mal sevgisi kısmında anlatmıştık. Kendini tekdir edip demelidir ki, bu tamâ’ devam etmez. Devam ederse mezellet ve minnetle olur, para için Allahü Teâlâ’nm rızasını kaçırmış olur. İnsanların lcalbleri, Allahü Teâlâ dilemeyince elde edilmez. Hak Teâlâ’nın rızasına kavuşunca, o zaten kalbleri onun emrine verir. Allahü Teâlâ’nm rızası elde edilmeyince ayıb’ve kusurları ortaya çıkar, insanların kalbleri de ondan nefret eder.
Kötülemenin, ayıblanmamn ilâcı kendine şöyle demekle olur: Eğer Allah’ın indinde övülüyorsan, insanların ayıblamasından bir şey çıkmaz. Allahü Teâlâ’nın indinde ayıblanıyorsan, insanların övmesinin faydası olmaz. İhlâs yolunu tutarsan, kalbini insanların dağınıklığından temizlersen, Allahü Teâlâ bütün kalbleri senin sevginle süsler. Böyle olmazsan, kısa zamanda riyâ ve nifakını bilirler ve korktuğun ayıblanmaya düşer, Allahü Teâlâ’mn rızasını da elde edemezsin. İhlâs üzere kalbin hazır, himmetin tek, düşüncen bir olunca, insanların kalblerini gözetmekten kurtulur, kalbine ardı arası kesilmeden nur akar, lütûf ve inayetler kesilmeden gelir, lezzet ve tatlılıklar kalbine doğar.
AMELÎ İLÂÇ şöyledir ki, iyilik ve tâatlerini, bir kimsenin günah, kusur ve ayıblannı gizlemesi gibi gizler. Tâatini yalnız Allahü Te âlâ’nın bilmesi ile iktifa eder. İlk zamanlar bu zor olur. Fakat uğraşınca kolaylaşır, ihlâs ve münâcât lezzetini tadar. Hattâ öyle olur ki, insanlar görseler de, o insanları görmez, bilmez ve düşünmez.
İkinci Makam: Riyâ düşüncelerini teskin etmektir. Mücâhede ile insanların malına tamâ ve insanların medhetmesinden kurtulmuş ve hepsini aşağı görmüş olsa da, şeytan ibadet arasında, riyâ düşünceleri akla getirir: Birinci hâtır (düşüncel, bir kimsenin bunu bilmesi veya bilmesini ümit etmesidir. İkincisi, içinde bir rağbet doğup insanların yanında bir değeri olduğunu düşünebilir. Üçüncüsü, bu arzu ve rağbeti makbul olup, bunun tahkikine azmeder. Birinci hâtırı defetmek için uğraşmalı ve «İnsanların bilmesini ne yapayım. Çünkü Allahü Teâlâ biliyor. Benim için O’nun bilmesi yeter. Benim insanlarla işim yoktur», demelidir. Eğer ikinci hâtır, insanların kabulü ile harekete geliyorsa, evvelce bahsettiğimiz riyânm âfetlerini hâtırına getirmeli ve «İnsanların kabulü, Allahü Teâlâ’nm red ve gazabına bir fayda vermez!» demelidir. O rağbetin karşısında bir aşağılık ve ayıblama meydana gelinceye kadar devam etmelidir. Böylece o şöhret onu insanların kabulüne çağırmakta, bu ayıblama ve kerih görme de onu yapmamaya zorlamaktadır. Kerih görmesi galib olunca nefis de ona uyar. Bu üç tehlike karşısında üç iş daha vardır.
Birincisi Allahü Teâlâ’nın lânet ve gazahında olacağını bilmektir. Kalbi Riya Hastalığından Korumanın İlacı İkincisi, bu bilmeden meydana gelen kerâhiyettir. Üçüncüsü, riyâ hâtırını geri çevirmek ve defetmektir. Bazan riyâ arzusu o kadar diretir ki bu bilmeye ve kerâhiyete kalbde yer kalmaz. Riyâ âfetlerini biliyor olsa da bu bilmek ve kerih görmek gözüne gelmez. Böyle olunca şeytanın dediğini yapar. Bu şöyle olur ki, kendini hilm üzere bulundurur ve hışm âfetinin ne olduğunu bilir. Vakti gelince hışm galib olur ve her şeyi unutur. Bazan mârifet bulunur ve onunla riyâyı bilir, fakat arzu kuvvetlenince kerihliği ortaya çıkmaz. Yine olur ki, kerihlik bulunur, fakat onunla arzular kalkmaz, defedilemez ve insanların kabulüne meyleder.
Çok âlim vardır ki, riyâ ile konuşur. Bu ise onu batırır ve yine de konuşur. Tevbeyi ise geciktirir. O hâlde riyâyı defetmek, kerih görmenin kuvvetine göredir. Kerih görmenin derecesi ise, bilmenin, mârifetin miktarına göredir. Mârifetin kuvveti de, imanın kuvvetine göredir. Bunlara yardım meleklerden olur. Riyâ ise dünyevî arzuların kuvveti miktarmca olur ve riyânın yardımcıları da şeytanlardır. İşte insanın kalbi birbiriyle savaşan iki ordu arasında kalmış gibidir. Üstelik her iki tarafın askerine de benzemektedir. Hangisi daha çok benzerse, onun te’sirinde daha çok kalır, ona daha ziyade meyleder ve diğer benzemeyi aradan kaldırmış olur. Nitekim kul, namazdan önce, kendine karşı öyle olmuştur ki, melek sıfatı kendinde daha galib bir mahiyet almıştır. Yahut şeytan ahlâkı onda galib vaziyettedir. O hâlde ibadet arasında, riyâ düşüncesi gelirse, şeytan sıfatı ortaya çıkmaya başlar. Ezelî takdir ve onun görüşü, meleğe yahut şeytana benzemekte, ezeli taksimden nasibini alıncaya kadar işler.