İslâm’ın Kadına Verdiği Değer

By | 1 Ağustos 2019

İslâmiyet, kadına çok değer ve çok üstün bir mevki ver­miştir. Bunu anlamak için İslâmiyetten önceki devirlerde ve İslâm dışı cemiyetlerde kadının durumuna bakmak lâzımdır.

İslâmiyetten önce, dünyanın her yerinde kadının sıradan bir mal kadar bile değeri yoktu. Kız çocukları diri diri kuma gömülüyor, kadına mirastan bir pay verilmiyor, kocası ölen kadın vârisleri tarafından dilediklerine satılıyor, kadın her zaman horlanıyordu.

İslâmiyetle birlikte kadınlar maddî ve mânevî hayat buldular. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Cennet anaların ayaklan altındadır.” buyurarak “anne olmuş” kadınların nasıl bir değerde olduğunu göstermiştir.

Annelikle Cennet’in kapısını aralayan Müslüman hanım, çok kolaylıkla yapabileceği temel farizaları yapmakla, rahatça Cennet’e gitmekle de müjdelenmiştir. Kâinatın Efendisi (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Kadın, beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve zevcine de itaat ederse, ona ‘Cennet’in hangi kapısından istersen oradan Cennet’e gir.’ denilir.” (Râmuz c.1/52-8; Camiü’s-Sağîr, 30)

Sırf bu müjde bile hanımlara yeter. İslâmiyet kadınları, cihada gitmekle mükellef tutmamıştır. Kadının cihadı, evla­dını yetiştirmesi, besleyip büyütmesidir.

Cihada gitmekle mükellef olmayan, cumaya gitmesi farz olmayan, ay halinde oruç tutmayan (sonradan kaza eder) ve namaz kılmayan, nafakayı temin etmekle mükellef olmayan kadın, evde oturmakla, yemeğini yapmakla, kocasına ve ço­cuklarına bakmakla cihad sevabı almaktadır.

Fıtratı zorlamanın, kadını Allah’ın mükellef tutmadığı mesuliyetlerin altına girmeye mecbur bırakmanın âlemi yok. Kolay ve mutlu yolu sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) göstermiş­tir. Kadın, beş vakit farz namazını kılacak, ramazan orucunu tutacak, iffetini muhafaza edecek, kocasına itaat edecektir.

Bu takdirde, kocasının yaptığı bütün Îslâmî hizmetler, bütün hayır hasenatlar da kendi amel defterine yazılmaktadır. Kadın, kocasına yardım etmekle, çocuklarını yetiştirmekle mükafat almaktadır. Sabahleyin kalkıp Besmele ile kahvaltı hazırlarsa, yemeğini yaparsa, evin temizliğini yaparsa, bun­ları da “sadaka niyetiyle yaparsa” hep mükafat kazanmakta, bütün yaptıkları sadaka hükmüne geçmektedir.

Hanımlar için bu kadar kolaylık ve bu şekilde müjde­ler varken, kalkıp da fıtratı bozarak, kadınları yuvalarından çıkarmaya teşvik etmek, onların yıllar yılı nâmahremle bir arada bulunmalarına göz yummak, kadınlara zulümden ve cahiliye devri âdetlerini hortlatmaktan başka bir şey değildir.

Sırf İslâmiyeti bilmemekten dolayı Müslüman kızlar da, Allah’ın haram kılmış olduğu, nâmahremle bir arada bulu­nup diploma almaya ve çalışmaya kendilerini mecbur his­setmekte, nâmahrem nazarlar altında yıllar yılı eriyip, ezi­lip gitmektedirler.

“Mü’minin takvadan sonra en hayırlı kazancı, bir saliha zevcedir.”

(Hadis-i Şerif)

“Bir kadınla dört sebepten dolayı evlenilir: Malı, soyu sopu, güzelliği ve dindarlığı. Fakat siz dindar olanıyla evlenmeye bakınız ki, bereket bulup mes’ud olasınız.”

(Hadis-i Şerif)

“Kadının en bereketlisi, uğurlusu geçimi (masrafı) en kolay olanıdır.” (Hadis-i Şerif)

Evlenilecek eşte aranılacak en mühim vasıf olarak “dini bilmek” işte bu bakımdan mühimdir. Dinin hükümlerini bilen bahtiyar kadın, hem cemiyet içerisinde ezilmeyecek, horlanmayacak, hem yuvasının sultanı olarak devamlı cihad sevabı alarak eşi ve çocuklarıyla mesut bir şekilde yaşayacaktır.

Eşlerde aranılacak vasıfları ana hatlarıyla bu şekilde sıraladıktan sonra, şimdi gelelim, “evlilik sarayının” diğer kısımlarına; yani, mehir, nişan, nikâh, düğün ve sair muâmelelere.