İmanın Alametleri

By | 28 Ekim 2014

imanin-alametleri“Üç haslet vardır. Bu üç haslet kimde bulunursa, imanın tadını duyar:
1. Kendisine, Allah ve Rasulünün, başkalarından daha sevimli olması,

Enes b. Mâlik (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edildiğine göre, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
2. Bir kulu, sadece Allah için sevmesi,
3. Allah’ın, bir kulu (imansızlıktan) kurtarıp ona İslâm’ı nasip et)tikten sonra o kimsenin tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmaması.”
Dine gerçek anlamda bağlı olma, ancak Allah ve Rasulünü her şeyden çok sevmekten geçer. Bunun aksini düşünmek zaten mümkün değildir. Allah ve Rasulü dışında kalan kimseleri sevmedeki ölçü ise; Allah’ı hoşnut etmeyecek sevgilerden ve kızgınlıklardan kaçınmaktır. Bu da; Allah’ın seveceği dostları sevmek, Allah’ın sevgisine layık olmayan kimseleri sevmemektir. Kendisini Müslüman bildiği halde sevgi alemini; samimi Müslümanlara, Allah dostlarına değil de İslam dışı hayat süren kimseleri kendilerine ölçü alan kimse ise kendisini muhasebe ve murakabe etmelidir.
Enes b. Mâlik (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmiştir:
“Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’İ:
– ‘Sizden biri, beni; babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (kamil anlamda) iman etmiş sayılmaz’ buyururken işittim.”
Burada mutlak anlamdaki iman değil de, kemâle erdirici iman kast edilmektedir. Dolayısıyla bir kişinin imanının kemâle ermesi için, Allah Rasulünü; babasından, çocuklarından, malından, ailesinden ve bütün insanlardan daha çok sevmelidir. Bu hadis, bir önceki hadis bağlamında da değerlendirildiğinde; Müslümanın, İslam dışı bir hayat süren kimseleri değil de İslam’ın yaşamsal boyutunu bize bizzat yaşayarak gösteren Allah Rasulünü rehber alması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Süfyân b. Abdullah es-Sekafî (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmiştir:
“Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e:
– ‘Ey Allah’ın Rasulü! İslam hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra hiç kimseye sormayayım’ dedim. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):
– ‘Allah’a iman ettim de. sonra da dosdoğru ol’ buyurdu.”
Bu hadis, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in cevamiu’l-kelim (az sözle çok mana ifade eden) sözlerindendir. Çünkü dosdoğru olan Müslümanlar, Allah’ı birledikten sonra istikamet yolunu tutup ölünceye kadar yüce Allah’a itaat etmeye devam ederek tevhidden sapmazlar.
İstikamet, her şeyin kemali olduğu ve her şey onunla tamamlandığı için iyilik hayır ve hasenatın meydana gelmesi onun varlığına bağlıdır.)
Ebu Hureyre (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edildiğine göre, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
“Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer bu ümmetten bir Yahudi yada Hıristiyan beni işitip sonra da benimle gönderilene iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur.”
(Benim zamanımda ve benden sonra kıyamete kadar mevcut olanların hepsinin İslam’a girmeleri vaciptir. Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) burada Yahudi ve Hıristiyanları, diğerlerine bir tembih olarak anmıştır. Çünkü Yahudiler ile Hıristiyanların kitapları vardır. Kitapları varken onların İslam’a girmeleri vacip olunca, kitabı olmayan diğer topluluklardan önce İslam’a girmesi daha öncelikli olmaktadır.
Hadis, Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in peygamber olarak gönderilmesiyle bütün batıl dinlerin yürürlükten kaldırıldığına delil teşkil etmektedir.)
Enes b. Mâlik (radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilmiştir:
“Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’:
– ‘Sizden birisi, kendisi için istediğini (din) kardeşi için de istemedikçe (kamil anlamda) iman etmiş olmaz’ buyururken işittim.”
(İbn Salâh’a göre; kişinin, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemesi, adeta imkânsız derecede güç sayılan şeylerdendir. Halbuki mesele hiç de öyle değildir. Çünkü hadisin manası; İslam’da sizden birisi kendisi için istediği şeyin (aynısını değil) benzerini din kardeşi için de dilemedikçe kamil anlamda iman etmiş olmaz demektir. Bunu yapmak, kendine verilen nimetten hiçbir şey noksan kalmamak ve kendine verilene dokunmamak şartıyla din kardeşine de böyle bir nimetin verilmesini istemekle olur. Bu, kalbi selim sahibi olan bir kimse için kolaydır. Yalnız bozuk kalpli olana güç gelir.
Kamil iman sahibi olmak için kendine istediği şeylerin benzerini din kardeşine istemek lazım geldiği gibi, kendisi için kötü gördüğü şeyleri din kardeşi için de kötü görmek imanın kemale ermesindendir.