İlk Nur

By | 2 Mart 2015

ilk-nurYüce Allah gizli bir hazine gibi ta öncelerin öncesinden var olan varlığı içinde Arş’ı yarattı. Yüce Mevlâ sonra bu Arş’ta varlıkları yaratmak istedi. Bu isteği hemen yerine geldi. Arş’ın üstünde bir NUR belirdi. Bu Nur, Nuri Muhammedi idi ve her yerde bu ad yazılıydı. Bütün ARŞ bu NUR, bu ad ile aydınlandı.

Hak Teâlâ bu Nur’u sevdi. Ona:

— Habîbim dedi.

Bu Nur, Allah sevgilisi Muhammed (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem)’ in o ezel içinde beliren Nuru idi.
Bu Nur belirince bütün ARŞ “Ahmed” sesleri ile doldu.

Peygamberleri sona erdiren bu Nur’un sahibi, Allah’ın sevgilisi Muhammed (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem) bu Nur ile yaratılanların da böylece ilki oldu.

Yüce Allah’a yakın olan Melekler ARŞ’ı tavaf ederken boşluklarda bir Nur’un geldiğini gördüler.

Bu Nur Arş’m üzerinde uçuyor, türlü takdis sözleri söylüyordu. Bu sözler ne kadar açık, ne kadar şirindi. Yüce Allah’ın durmadan Yüceliğini, Ululuğunu söylüyordu. O’nu övüyor, O’na şükrediyordu.

Allah-ü Teâlâ Nurla birlikte ruhu, aklı, kalemi yaratmıştı fakat bütün ruhlardan önce Habîbinin ruhunu yarattı.
Bütün maddi varlıkların en öncesinde de kalemi yarattı Ona:

— “Yaz!” diye buyurdu. Kalem:
— “Ey Ulu Allah’ım ne yazayım?” diye sordu.
Yüce Allah da kaleme:

— “Kaderi yaz!” diye buyurdu.

Kalem de o güne kadar olanları ve ondan sonra sonsuzluğa kadar olacakları, Kıyamet gününe kadar olup bitecekleri yazdı.
Nur’u yaratan yüce Allah ona RUH vermişti. Sonra da akıl verdi.

Allahü Teâlâ Nur ile Ruh arasına on iki perde koydu. Bunlar: «Kudret perdesi, Azamet perdesi, Minnet perdesi, Rahmet perdesi,
Adalet perdesi, Keramet perdesi, Menzilet perdesi, Hidayet perdesi, Nübüvvet perdesi, Şefaat perdesi, Rifat perdesi, Hakkaniyet perdesi» idi.
Ulu Allah Peygamber nurunu yarattığı zaman ona emredip dedi ki:

— “Ey Nur, yürü Kudret perdesine gir!”

Nur, Kudret perdesine doğru kayıp gitti ve orada on iki bin yıl Allah-ü Zülcelal Hazretlerine kulluk edip kaldı. Her an ibadet eder; Al- lah-ü Teâlâ’yı takdis ve tenzih ederek:

— “Çok Yüce Allah’ı takdis ediyorum.” derdi.
On iki bin yıldan sonra Resul Nuruna bir ses geldi:
— “Ey Nur, Azamet perdesine var!” dedi.

Nur kımıldandı. Azamet perdesine yürüyüp girdi. Orada on bir bin yıl kaldı. Yine Yüce Allah’ına ibadette bulundu. Yine Mevlâyı takdis ederek:
— “Sırları ve gizlilikleri bilen Allah’ı takdis ederim” demekteydi.

On bir bin yıl sonra Allah-ü Taâlâ’dan Nur’a yine bir ses geldi:
— “Ey Nur! Minnet perdesine var, git.”

Nûr-ı Muhammedi Minnet perdesine girdi. On bin yıl da orada kaldı, ibadet etti.
— “Aleme nimetler dağıtan Allah’ı takdis ederim.” dedi.

On bin yıl da geçmişti bu ibadetlerle, Nûr-ı Muhammedîye’ye yeniden bir nida geldi:
— “Ey Nur! Rahmet perdesine var!”

Nûr-ı Muhammedi, deprendi, Rahmet perdesine vardı, o perdenin içine girdi. Dokuz bin yıl da orada ibadet etti.
— “Rahmeti bol olan Mevlâyı takdis ederim.” dedi.

Dokuz bin yıl da böyle geçti. Sonra Allah-ü Taâlâ’dan yeni bir nida geldi:
— “Adalet perdesine gir ey Nur!”

Nur-ı Muhammedi Adalet perdesine yürüdü girdi. Sekiz bin yıl da orada kaldı. Dilindeki niyaz şöyleydi:
— “Ey hiç kimseye muhtaç olmayan gani Allah.”

Sekiz bin yıl geçtikten sonra Hak Teâlâ Resul Nurunu Keramet perdesine büründü. Nur, yedi bin yıl da burada ibadet etti. Allah’ına şöyle yakardı:

— “Kerim ve cömert olan Yüce Allah’ı takdis ederim.” Bundan sonra Nur Allah tarafından Menzilet perdesine gönderildi. Orada tam altı bin yıl yakarıp niyaz etti. İbadet kıldı.

— “Yüce Arşın Rabbi olan Yüce Allah’a hamdederim” dedi.
“Ey Nur Hidayet perdesine git”

Muhammed’in Nuru beş bin yıl da Hidayet perdesinde geçti. İbadet etti. Dilinden düşürmediği sözler şu oldu:
— “Nur yaratıcısı Allah’ı takdis ederim.”

Orada niyaz ederken yine Allah’ın fermanı Nur’a yetişti, dedi ki:
— “Ey Nur, Nübüvvet perdesine git!”

Nübüvvet perdesine giren Nûr-ı Muhammedi orada dört bin yıl kaldı. İbadetinde şunları söylüyordu:
— “Dünyaları yaratan Allah’a hamdolsun!”

Nûr-ı Peygamberi buradan Şefaat perdesine gitmek için şu emri aldı:
— “Ey Nur, Şefaat perdesine git!”

Şefaat perdesine geçen Nur burada üç bin yıl kaldı. Üç bin yıl içinde:
— “Ey Yüce Allah’ım sana hamdolsun! Sen kudret ve izzet sahibisin” dedi.

Nur, oradan Rifat perdesine gitmesi için Allah-ü Teâlâ’dan buyruk aldı. Bu perdede iki bin yıl kaldı.
— “Allahım’a hamd ve senalar olsun” diye takdis ve niyazda bulundu.

Oradan Hakkaniyet perdesine gitmek için buyruk alan Nûr-ı Muhammedi burada bin yıl kaldı. Bin yıl:
— Mülk ve melekut sahibi, izzet ve azamet ıssı Yüce Allah’ı takdis ederim.

Böylece Nûr-ı Muhammedi bu on iki perde içinde tam yetmiş sekiz bin yıl Allah’ına ibadet etti ve Allah’ının yüceliğini dilinden, dü-şürmedi.
Bu yollar, Allah’ın yollarıydı. Bir yılın simdi bizim bildiğimiz dünya yılının kaç katı olduğunu ancak yüce Allah bilir.
Yücelerden yücedir,

Kimse bilmez nicedir.

Onun bir yılının kaç yıl olduğunu biz de bilmeyiz bugün. Her bir perdenin kalınlığı beş yüz yıllık yoldu. Her bir perdenin birbirinden uzaklığı da tam beş yüz yıldır. İşte Nûr-ı Muhammedi o perdelerin içinde bunca yıl ibadet etti, niyaz etti. Takdis ve teşbihte bulundu. Allah’ına yakardı. Bundan sonra Allah’tan bu İlâhi Nur’a on iki türlü kaftan geldi. Bunlar:

1 — Saadet,
2 — Nübüvvet,
3— Minnet,
4 — Rahmet,
5 — İnâyet,
6 — Keramet,
7 — Hidâyet,
8 — Menzelet,
9 — Rifat,
10 — Şefaat,
11 — Heybet,
12 — Hakkaniyet kaftanları, hil’âtleri idiler.

Nûr-ı Ahmedî’ye ihsan edilen bu armağanlar, bu bağışlar nedir? Bunlar nasıl verildi? O Nur perdeden perdeye nasıl geçti? Bunları bi-lemeyiz biz.

Ya daha sonra neler oldu.

Nûr-ı Muhammediye’ye tam yirmi dört deniz gösterildi. Bunlar sulardan ibaret deniz değildi, mânâ denizleri idi, ruh denizleriydi bunlar! O zaman henüz sular yaratılmamıştı.

Yirmi dört manevi denizin yirmi dört adı vardı. Şunlardı:

1) Azamet denizi,
2) Saadet denizi,
3) Rahmet denizi,
4) İbadet denizi,
5) Akıl denizi,
6) Marifet denizi,
7) Bilgi denizi,
8) Sabır denizi,
9) İyilik denizi,
10) Doğruluk denizi,
11) Korku denizi,
12) Ümit denizi,
13) Tevazu denizi,
14) Hava denizi,
15) Safa denizi,
16) Kerem denizi,
17) Hikmet denizi,
18) Rıza denizi,
19) Sevgi denizi,
20) Şeref denizi,
21) Nübüvvet denizi,
22) Allah-ü Teâlâ elçiliği denizi,
23) Kanaatkârlık denizi,
24) Şefaat denizi,

Nûr-ı Muhammedi’nin bu ruh ve mana âlemlerinde Esrar âlemine “Nurlar âlemi” denir. Cismanî âlemine ise “Görünüş âlemi” adı veril-miştir ki, on sekiz bin dünyadır. Belki de on sekiz bin âlemden daha çoktur. Bu görünüş âleminde görünenlerin sırrı sayısı yoktur.
Nûr-ı Muhammedi o yirmi dört denizi de geçtikten sonra Yüce Yaratan’dan bir ses geldi:

— Ey Nur! diyordu bu ses. Kımılda! Harekete gel. Kendini depret, silkin.

Nur da öyle yaptı. Yüce Allah ona baktı. Nur utancından ve arından her damlası birer Peygamber nurunu yarattı.
Yine bir başka gün Yüce Mevlâ bütün sevgisi ile o NuPa baktı, sordu:
— Ey Nur! Ey Habibimin Nurhı! Ben kimim? Kim olduğumu bilir misin? dedi.

Nur da yalvaran bir sesle cevap verdi:
— Sen tek ve eşi olmayan Allah’sın. Yücelik sana mahsustur. Ölüm ve göze görünmeyen Melekler âlemi şenindir. Azamet, mutlak kudret, Şeref şenindir. Ahiret ve Beka senindir.

Yüce Yaratan’ın soru ve ona cevap verme heybetinden Nûr-ı Muhammedi’yi yine korku kapladı. O ter damlaları gül yaprağı üstünde çiğ damlaları gibi oldu.

Eserin sahibi Yüce Mevlâ O terlerden bir cevher, bir inciyi “Dürrüşşehvarı” yarattı. Sonra bütün yüceliği ile o DürrüşşehvaEa, o inci olmuş ter damlasına baktı, inci birden bire titredi. İki parça oldu; bir parçası eridi, eridi, aktı. Su oldu, sular da deniz oldu.

Yüce Allah işte böylece görünür denizi yaratmıştı. Lutfunun bulutu denize saçıldı. Dalgalar meydana geldi. Buğular yukarıya yükseldi.
Yüce Allah sonra bu denizin köpüğünü toprak yaptı, buğularını da gök yüzü, eflâk yaptı. Ve nihayet Yüce Allah’ın kudret eliyle yer toparlağı meydana gelmişti.

Nitekim Hak Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyurur:

«Ölüleri yaratmak mı zordur, yoksa gökyüzünü yaratmak mı zor?. Onu ancak Allah inşâ etmiştir. Biz Semanın (ayrı ayrı olan maddelerini) bir araya getirip (bina olarak) yükselttik. Gecesini karanlık, gündüzünü aydınlık yaptık. Semadan sonra yeryüzünü yaydık. Yerden, (pınar halinde) suyunu fışkırttık, otları (bitkilerini) çıkarttık. Dağları yerli yerine koyduk. Bütün bunları sizin ve hayvanlarınız için yaptık.» (Nâziat sûresi 27-33)

Fakat her gün, dünya yılına göre bin yıllık zamandı. Yüce Allah pazar günü başlayıp cuma günü bitirdiği zaman Arş üzerine çıktı. Bundan dolayı bu cuma gününü Müslümanlar kutsal gün saydılar.

İşte dünyamız, bu suretle yokluklar, gizlilikler âleminden vücut bulmuştu. Allah-ü Teâlâ göğü bina edince onun yüksekliğini yükseklere kaldırdı (tavanını yukarı çekti). Onu düzgün bir hale getirdi, gecesini karanlık yaptı, gündüzünü aydınlık etti. Bundan sonra yeri döşedi. Ondan su ve otlakları meydana çıkardı. Dağları sapasağlam dikti.

İşte dünyamız bu suretle yokluklar, gizlilikler âleminden vücut bulmuştu. Görünür âlemin gökyüzü böyle meydana gelince Yüce Allah bütün Meleklere bu Nûr-ı Muhammedi’ye secde kılmalarını buyruk kıldı. Melekler de geldiler, ona secde kıldılar.
Nur, hâlâ Arş üzerinde cevalân ediyor, dolaşıyordu.

Allah bu Nur’un kendisine yakınlık derecesini ve ona duyduğu sevgiyi göstermek istedi. Kendisine yakın olan Meleklerin gönlünde bir dilek kabardı. Şanı yüce, gufranı geniş Allah’a boyun eğdiler. Utanarak sordular:

— Yâ Allah, huzuruna bizden yakın ve hizmetine hazır, senin ibadetine itaatli başka kulların var mıdır?
Melekler, Yüce Yaratandan bir nida duydular:

— Evet vardır! O kimse de gördüğünüz NUR’dur. Nûr-ı Muhammedi’dir.
Melekler cevap verdiler:

— Ey Yüce Rabbimiz! Amenna! O’nun tek olduğunu bildik. Ona inandık. Emrine ise baş eğdik!.
Melekler, Resûl Nurunun bu azametine hayran kalmışlardı. Bu hal tâ beşerin babası Âdem Peygamber insan suretinde dünyaya görününceye kadar sürdü, gitti.