İbn Abbâs (radıyallâhu ‘anhumâ) anlatıyor: “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” ayeti inince, İblis de bu ayetin kapsamına girdiğini, kendisinin bu rahmetten payı olduğunu. Bundan sonra Hıristiyanlar ve Yahudiler de kendileri için bu rahmetten paylan olduğunu iddia ettiler. Daha sonra ayetin devamı indi: “O rahmeti sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım”Yani rahmetimi şirkten sakınanlara, zekâtını verenlere ve ayetlerimizi tasdik edenlere vereceğim, buyruldu. Yahudi ve Hıristiyanlar ise, “Biz şirkten sakınır, zekâtımızı verir ve de Allah’ın ayetlerini tasdik ederiz dediler. Bunun ardından, “Rahmetime nail olanlar ümmî Peygamber’e (Muhammed) tâbi olanlardır…” ayeti nazil oldu. Bu sefer Yahudi ve Hıristiyanlar da İslâm’a girmedikleri müddetçe rahmetten ümitlerini kesmiş bulundular. Do- layısı ile Allah’ın rahmeti sadece müminlere özel bir nimet olmuş oldu.
0 halde mümin kişiye gereken, iman gibi büyük bir nimeti kendisine bahşettiği ve adını müminlerin arasında yazdığı için Allah Teâlâ’ya hamd etmesidir. Günahlarının affı için Rabbine yalvarmalıdır.
Yahya b. Muâz er-Râzî’nin rivayet edilen bir yakarışı şöyledir:
“Ey Rabbim! Sen bize bir rahmet gönderdin ve bu rahmetle de bize ikramda bulundun. Bizi İslâm ile şereflendirdin. Bize yüz rahmetini indireceğin kıyamet günü nasıl affını ummayalım!
Ey Rabbim! Sevabın itaat ehline ise rahmetin de günahkâr müminleredir. Ben, sana layık biçimde itaat edemediğimden bir sevap bekleyemem. Ben günahkar bir kulum, senin rahmetini ümid ederim.
Ey Rabbim! Cenneti yarattın ve orayı dostların için bir düğün ziyafeti kıldın. Kâfirlerin ümitlerini oradan kestin. Meleklerini cennete ihtiyaç duymaz bir tabiatta yarattın. Senin ise oraya hiç ihtiyacın yoktur. Eğer cenneti bize vermeyeceksen orası kimin içindir?”