“Takva sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah’ın huzurunda toplayacağımız gün, günahkârları da susuz olarak cehenneme sür eceyiz. O gün Rahmân’m nezdinde söz ve izin alandan başkalarının şefaate güçleri yetmeyecektir.”
İlk müfessirlerden Mukâtil b. Süleyman bu ayetin açıklamasında demiştir ki: “Cennet ehli topluca cennete götürülmek üzere bir araya getirilir. Sonra hep birlikte yol alırlar. Cennetin kapısına vardıklarında bir ağaç görürler. Ağacın altında iki pınar bulunmaktadır. Bu pınarlardan ilkinden içtiklerinde vücutlarındaki bütün pislikler atılır. Sonra diğer çeşmenin yanma varırlar ve yıkanırlar. Bedenlerindeki bütün pislikler bu yıkanmayla gider. Bu husus ayet-i kerimede şöyle ifade edilmiştir:
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapılan açıldığında bekçileri onlara: ‘Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya’ derler.”
Sonra onlara binmeleri için, asillerinden, görünümü adeta kırmızı yakutu andıran, ayakları altından, inci ve yakutlarla bezenmiş develer getirilir. Onlardan her birine ikişer adet cennet elbisesi giydirilir. Bu elbiseler öyle güzel ve parlaktır ki, onlardan biri dünyadakilere gösterilseydi bütün hepsini güneş gibi ışıtırdı.
Sonra onlardan her birine, cennetteki yerlerine götürmek üzere koruyucu bir melek verilir. Cennete girdiklerinde her biri için balkonları altından gümüş saraylar hediye edilir. Kişi kendisine hediye edilen köşke yaklaştığında kendisini, etrafa saçılmış inciler gibi çok sayıda hizmetçi karşılar. Yanlarında cennet elbiseleri, misk kokuları, gümüş ve altında kaplar bulunur. Bu hizmetçiler cennetlik kimseye selâm verirler, o selâmı aldıktan sonra köşküne girer. Kişi burada Allah Teâlâ’nm kendisi için hazırladığı makam ve nimetleri görünce bineğinden inmeye kalkar. Beraberindeki koruyucu melek,
– Ne yapmak istiyorsun? diye sorar. Kişi,
– Allah Teâlâ’nm nimetlerine kavuşma arzusundayım, diye cevap verir. Koruyucu melek,
– Yoluna devam et. Zira senin için bundan daha güzelleri vardır, der. İlerlemekteyken kendisi için balkonları inciden altın saraylar hediye edilir. Köşke yaklaştığında yine etrafa saçılmış inciler gibi çok sayıda hizmetçi karşılar onu. Yanlarında cennet elbiseleri, misk kokuları, gümüş ve altında kaplar bulunur. Bu hizmetçiler cennetlik kimseye selâm verirler, o selâmı aldıktan sonra köşküne girer. Kişi burada Allah Teâlâ’nm kendisi için hazırladığı makam ve nimetleri görünce bineğinden inmeye kalkar. Beraberindeki koruyucu melek,
– Ne yapmak istiyorsun? diye sorar. Kişi,
– Allah Teâlâ’nm nimetlerine kavuşma arzusundayım, diye cevap verir. Koruyucu melek,
– Yoluna devam et. Zira senin için bundan daha güzelleri vardır, der. İlerlemekteyken kendisi için yakuttan yapılmış bir saray hediye edilir. Bu saray öyle berraktır ki, içerden bakıldığı zaman dışarısı gözükmektedir. Köşke yaklaştığında, diğer iki sarayda olduğu gibi hizmetçiler tarafından karşılanır. Adama selâm verirler, adam da onların selâmlarını alır. İçeri girdiğinde bir huriler tarafından karşılanır. Üzerinde yetmiş kat cennet elbisesi bulunmaktadır. Onun elbisesi diğer hizmetçilerin giydiği hiçbir cennet elbisesine benzemez. Vücudunun her azası ayrı bir giyim ile örtülüdür. O kadar güzel kokmaktadır ki, kokusu yüz senelik mesafeden dahi hissedilir.
Adam hurinin yüzüne baktığında, hurinin yüzünün berraklığından kendi yüzünü görür. Göğüslerine baktığında, elbiselerinin inceliğinden bedeni görülür. Cildi ve kemikleri o kadar saf ve narindir ki âdeta kemiklerinin iliği gözükür. Bu hurinin kaldığı yerin büyüklüğü bir fersaha bir fersah kadardır. Yine duvarlarının büyüklüğü de öyledir. Altından dört bin kapısı vardır buranın. Odada inci işlemeli altından halılar bulunur. Halının üzerinde bir divan divanda da dünya odalarının yetmiş kat büyüklüğünde bir yatak vardır. Kişi o odaya girip yatağa oturduğunda cennet meyvelerinden yemek ister. Canının çektiği bütün meyveler ayağına getirilir. Ya da yatağının meyvelerin yanma gitmesini isteyerek ağacından yiyebilir. Sayılan bütün bu nimetler, içki içmeyen ve kötü işlerden sakınan takva sahipleri içindir.
Mukâtil b. Süleyman anlatmaya şöyle devam eder: Bu sırada cehennemlikler de cehenneme götürülür. Cehenneme yaklaştıklarında zebaniler, ellerinde demir topuzlarla onları karşılar. Cehenneme girdiklerinde azap görmeyen organları kalmaz. Kimi yerini yılanlar sokar, kimi yerini ateş yakar simsiyah eder, kimi yeri de melekler tarafından dövülür. Meleklerin vuruşu ile tam kırk yıl cehennemin dibine doğru sürüklenir ancak yine de dibine ulaşamaz. Alevlerin sıcaklığı ve şiddetiyle tekrar yukarı çıkar. Bu sefer bir başka melek tarafından dövülüp tekrar cehennemin derinliklerine gönderilir. Alevler onu tekrar kaldırıp başı melekler tarafından görülünce bir darbe vurularak aynı işlem yapılır. Nitekim Allah (celle celâlüh) bu hususa şöyle işaret buyurmuştur:
“Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakimdir. ”
Anlatıldığına göre cehennemliklerin bedenleri günde yetmiş defa yenilenir. Susayıp da su istediklerinde kendilerine kaynatılmış irin getirilir. Bu su yüzlerine yaklaştırıldığında yüzlerindeki etler dökülüverir. Sonra bu su ağızlarına boşaltıldığında dudakları ve bütün dişleri dökülür. Su midelerine ulaştığında mideleri ve bağırsakları parçalanır ve bütün bedenleri haşlanır. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
Fersah bir uzunluk birimidir ve yaklaşık üç mil kadardır.
“Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir! Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir! Bir de onlar için demir kamçılar vardır!”
Cehennemlikler Allah’ın dilediği kadar azap gördükten sonra Cehennem bekçisi melekleri çağırırlar ve, “Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin!” derler. Fakat melekler oralı bile olmazlar. Sonra tam kırk yıl boyunca cehennem meleklerinin en büyüğü Mâlik’e yalvarırlar. Fakat o da bir cevap vermez. Sonra aralarında, “biz cehennem bekçisi melekleri çağırdık bir cevap alamadık. Mâlik’e seslendik, yine bir cevap alamadık. Gelin sızlanıp ağlayalım” derler. Ancak bu onlara bir fayda sağlamaz. Bu sefer, “haydi sabredelim, belki kurtuluruz” derler fakat bu da bir netice vermez. Artık ağlamalarının sızlamalarının hiçbir faydasının olmayacağını anlarlar. Nitekim ayet-i kerimede onların bu sözleri şöyle bildirilmiştir:
“Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur.”
İşte, anlatılan bütün bu azaplar kâfirler içindir.
Müslüman bir kimse içki içtiğinde, dilinde (Allah’ı inkâr mahiyetinde) küfür sözler dökülebilir. Bu da onun ölüm anında imansız gitmesine neden olabilir. Bu durumda o da kâfirler zümresinden olur.
O halde Müslüman bu içki zilletinden şiddetle sakınmalı ve onu içenlerden de uzak durmalıdır. Zira onlarla düşüp kalkan kimseye, onların huyu bulaşabilir. Her zaman kıyametin o dehşetli sahneleri düşünülmelidir. Çünkü onları düşünen kimsenin kalbi, içki içmeye ve onu içenlerle arkadaşlık etmeye meyletmez.
Hasan-ı Basrî (radıyallâhu ‘anh) demiştir ki: “Kul ilk defa içki içtiğinde kalbi kararır. İkinci kez içtiğinde koruyucu melekler ondan uzaklaşır. Üçüncü kez içtiğinde ölüm meleği uzaklaşır. Dördüncü kez içtiğinde Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) uzaklaşır. Beşinci içişinde Resûlullah’ın ashabı onu terk eder. Akıncıda Cebrail (‘aleyhi’s-selâm) ondan uzaklaşır. Yedincide İsrafil; sekizincide Mikâil onu terk eder. Dokuzuncu seferde bütün gökler, onuncusunda yeryüzü onu terk eder. On birincisinde denizlerdeki canlılar onu bırakır. On İkincisinde güneş ve ay; on üçüncüsünde yıldızlar ve on dördüncüsünde de bütün mahlûkat onu terk eder. On beşinci içişinde cennetin kapıları kapanır. On altıncı içişinde kendisi için cehennem kapılan açılır. On yedincisinde Arş’ı taşıyan melekler; on sekizincisinde Kürsî; on dokuzuncusunda Arş ondan uzaklaşır. Yirmincisinde de cebbâr olan Allah onu terk eder.”
Esmâ bint Yezîd’den (radıyallâhu ‘anhâ) şöyle rivayet eder: Resûlullah’tan (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) İşittim; şöyle demişti:
“Kim içki içerse yedi gün boyunca kıldığı namazları kabul edilmez. Eğer içtiği içki aklını başından alırsa (aklını başından alacak kadar içerse) kırk gün boyunca kıldığı namazlar kabul olunmaz. Bu durumda ölürse kâfir olarak ölmüş olur. Fakat tövbe ederse Allah(celle celâiüh) onun tövbesini kabul eder. Şayet tövbesini bozup tekrar içkiye dönerse, artık Allah’ın ona içireceği ‘Tînetü’l- Hıbâl’i hak etmiştir.
– Ey Allah’ın Resûlü! ‘Tînetü’1-Hıbâl’ nedir? diye sorulunca buyurdular ki:
– Cehennemliklerin içeceği olan İrindir.”
Hadisin bir başka rivayetinde şöyle denilmiştir:
“Kişi bir kere içki içtiğinde, kırk gün boyunca ne namazı, ne orucu, ne de diğer ibadetleri kabul olunur. İkinci kez içtiğinde namazı orucu vesaire diğer ibadetleri seksen gün kabul olunmaz. Üçüncü kez içtiğinde yüz yirmi gün ibadetleri kabul olunmaz. Dördüncü kere içtiğinde ise onu öldürünüz. Çünkü o kâfir olmuştur. Artık o Allah’ın kendisine içireceği’Tînetü’l-Hıbâl’i hak etmiştir.
– Ey Allah’ın Resûlü! ‘Tînetü’l-Hıbâl’ nedir? diye sorulunca buyurdular ki:
– Cehennemliklerin içeceği olan İrindir.”
Bir başka haberde şöyle denilmiştir: “Bütün günahlar ve hatalar bir evin içine konulmuş, içki içmek de bu evin anahtarı yapılmıştır.”
Yani insan içki içtiğinde kendisine kötülüklerin kapısını açmış olur.
Sahabeden biri demiştir ki: “Kızını içki içen birine veren, âdeta onun zinaya yollamış gibi olur.”
Bunun anlamı şudur: Evlendirdiği kişi yani damadı içki içip sarhoş olduğunda boşama kelimeleri çokça telâffuz eder. Böylelikle o hiç farkında bile olmadan karısını boşamış ve kendisine haram kılmış olur.
Denildiğine göre, içki içen kimse puta tapana benzer. Çünkü Allah Teâlâ ayet-i kerimede içkiden ‘rics’ yani put anlamına gelen pislik diye bahşetmiş ve bundan şiddetle kaçınmayı emretmiştir.
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.”(Mâide 5/90)
“O halde, pislikten (yani) putlardan sakının”(Hac 22/30)
Talha b. Musarrif in13 Abdullah b. Mesud’dan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: “Gündüz içki içen kimse akşam olana kadar Allah’a şirk koşmuş olur. Akşam içen de saha kadar şirk koşmuş olur.”
Yine ondan rivayet olunduğuna göre, demiştir ki: “İçki içen biri öldüğünde beni bir yere kapatın onu da defnedin. Bir müddet sonra gidin kabrini açın ve eğer onun kıbleden çevrildiğini görmezseniz gelin beni bulunduğum yerde öldürün.”
Enes b. Mâlik’in (radıyallâhu ‘anh) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ beni âlemlere rahmet olarak gönderdi. Yine beni çalgı âletlerini, cahiliye adetlerini ve putları ortadan kaldırmam için gönderdi. Rabbim, izzetine yemin ederek buyurdu ki: Kullarımdan biri dünyada içki içerse kıyamet günü ahiret içeceklerinden mahrum kalır. Kim de içkiyi terk ederse, ona cennet içeceklerinden ikram ederim.”
Evs b. Sem’ân, bir gün Peygamberimize şöyle demişti:
13 Talha b. Musarrif b. Ka’b b. Amr el-Hemedânî el-Kûfî. Zamanının Kûfe’deki en iyi hafızlardandır. Bu sebeple ona hafızların efendisi anlamında ‘Seyyidü’l-Kurrâ’ denmiştir. İlm-i hadiste güvenilir, abid ve zahid bir zat idi. Hicrî 112 senesinde şehit oldu.
“Seni hak peygamber olarak gönderenin adına yeminle söylüyorum ki, ben Tevrat’ın tam on beş yerinde içkinin haram kılındığını gördüm. İçkicilerin vay haline! Dünyada içki içenler, ahirette cehennemliklerin içeceği olan irini içmeyi hak etmişlerdir.”
Mâlik, Muhammed b. Münkedir’in şöyle dediğini nakleder: “Allah Teâlâ kıyamet günü buyuracak:
– Dünyada oyun eğlenceden ve şeytanî çalgılı âletlerden kendilerini uzak tutarlar nerede! Onları misk kokulu bahçelere koyunuz. Allah (celle celâiüh) ardından meleklerine şöyle emir verir:
– Onlara övgülerimi bildirin, bundan sonra kendilerine her hangi bir korku ve hüzün olmadığını da haber veriniz.”
Ebû Vâil şöyle rivayet eder: “Şakîk b. Seleme bir düğün yemeğine çağrılmıştı. Ancak şarkıcıların ve şarkı eşliğinde oyun oynayanların olduğunu görünce geri dönmüş ve İbn Mesud’un (radıyallâhu ‘anh) şu sözünü hatırlatmıştı: “Nasıl ki su, yeşilliklerin büyümesini sağlıyorsa, aynı şekilde şarkı-eğlence de kalpte nifakı büyütür.”
Atâ b. es-Sâib, Abdurrahman es-Sülemî’den şöyle nakleder: “Ye-zîd b. Ebî Süfyân valiliği zamanında Şam halkından bazıları içki içmişler ve, “İçki içmek bize helaldir” diyerek buna, “İman eden ve iyi işler yapanlara, tattıklarından dolayı günah yoktur.”(Mâide 5/93) ayetini delil göstermişlerdi.
Yezîd, bu hadiseyi bildiren bir mektup yazarak Hz. Ömer’e gönderdi. Hz. Ömer de, onların Şam’da bir fesat çıkarmasına fırsat verilmeden hemen kendisine gönderilmesini emreden bir mektup yazarak Yezîd’e gönderdi. Bunlar Hz. Ömer’in yanma gelince Hz. Ömer de Resûlullah’ın (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) ashabını topladı ve onlarla istişare yaptı. Sahebe-i kirâm dediler ki:
– Ey müminlerin emîrî! Bunlar Allah’a iftira etmişler ve O’nun izin vermediği bir işi meşrulaştırmaya kalkmışlardır. Bu sebeple onları ölümle cezalandırmaksın, dediler. Sahabeler arasında bulunan Hz. Ali (radıyallâhu ‘anh) ise hiçbir şey söylemeden sessizce bekliyordu. Hz. Ömer (radıyallâhu ‘anh) ona,
– Senin görüşün nedir? diye sordu. Hz. Ali (radıyallâhu ‘anh),
– Önce onlann tövbe etmelerini istemelisin. Şayet tövbe etmezlerse, o takdirde ölümle cezalandırırsın. Tövbe ettikten sonra ise yaptıklarına mukabil seksen sopa vurursun, dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer (radıyallâhu ‘anh), tövbe etmelerini istedi. Onlar da tövbe ettiler. Hz. Ömer (radıyallâhu ‘anh) her birine seksener sopa ceza verdi.”
İkrime, İbn Abbâs’tan (radıyallâhu ‘anh) şöyle rivayet eder: “İçkinin haram olduğunu bildiren ayet-i kerime indikten sonra bazı sahabeler,
– Peki, [içki haram kılınmadan önce) bizim içki içerek ölen kardeşlerimizin hali ne olacak? dediler. Bunun üzerine,
“İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyla sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyla sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde [haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. Allah iyi ve güzel yapanları sever.”(Mâide 5/93) ayeti indi. Yani içkinin haram kılınmasından önce içenler için bir günah olmadığı bildirilmiş oldu”.