İbadet Sevinci Her Zaman Riyâ Olmaz

By | 6 Ağustos 2014

hasema

İbadet Sevinci Her Zaman Riyâ Olmazİbadet Sevinci Her Zaman Riyâ Olmaz
Çok zaman olur ki, insanların sebebiyle, ibadet sevinci doğar. Bu sevinç ise yerinde olup riyâ olmaz. Çünkü mü’min, daima ibadet yapmayı ister. Fakat bir mâni çıkar ve ibadet edemez. Aynı zamanda insanların yardımı ile bu mâni kalkabilir. Yahut bu sevinç harekete geçer. Meselâ bir kimse evinde iken, ehli ile yatmak veya konuşmak gibi mâniler teheccüd namazına engel olur. Başkasının evine gidince bu engeller aradan kalkar ve ibadet için sevinir. Yahut evde yalnız olur, uyku gelmez ve ibadetle meşgul olur. Yahut daima namazla meşgul olan insanlar görür, ibadet sevinci coşar ve «Ben de onlar gibi namaz kılayım, benim sevaba ihtiyacım onlardan az değildir», der. Yahut başka bir yerde bulunur. Oradakilerin hepsi oruç tutar veya yemek yemeyi sevmezler. Oruç tutmak arzusu ve sevinci harekete gelir. Yahut câmide teravih namazı kılanları görür. Kendisi ise evde tembel tembel oturur. Onları görünce tembellik ve gevşekliği gidip, onlar gibi olmak ister. Yahut cuma günü herkesi Hak ile meşgul görür. O da her günkünden fazla olarak namaz ve teşbihe başlar. Bütün bunlarda, o kimse için riyâ olmaması mümkündür. Şeytan ise ona, «Bunu yapma, insanlar sebebiyle olduğu için riyâ olur», der. Sevinç, iyi işleri yapması veya engellerin kalkmasından değil de, insanlar sebebiyle de olabilir. Şeytan yine, yapma der. Melekler ise, «Yap, bu arzu sende vardı, fakat bazı engeller arada bulunduğu için yapamıyordun. Şimdi engeller kalktı», derler. O hâlde bu ikisini birbirinden ayırmak icabediyor. İbadet Sevinci Her Zaman Riyâ Olmaz
Burada ölçü şöyledir ki, eğer o insanlar onu görmeyip, kendisi onları görse, acaba bu sevinç böyle olacak mı idi? Eğer böyle olacak idiyse, istemek ve sevinmek iyidir. Değilse, riyâdır. O zaman yapmamak daha iyidir. Her ikisi de olursa, yâni hem iyiliğe rağbet, hem de insanların övmesi bulunuyorsa, hangisinin daha çok olduğuna dikkat edip, onu yapmalıdır. Bunun gibi bir âyeti kerîme işitip, insanların ağladığını görüp ağlarsa, yalnız olduğu zaman bundan ağlamazsa, bu riyâ olmaz. Çünkü oradaki insanların ağlamasını görmek, kalbe te’sir eder. İnsanları üzüntülü görünce, birçok şeyler aklına gelir ve ağlar. Belki de ağlamanın esası yumuşak ve ince kalbliliktendir. Başkalarının duyması için, bağırmak, feryâd ederek ağlamak riyâ olur. Bazan da üzüntü ve’ eleminden düşer, kalır. Fakat kalkmaya gücü yettiği hâlde bunun vecdinin, kendinden geçmesinin, aslı yoktur demesinler diye kalkmazsa riyâkâr olur. Halbuki aslında riyâ yoktur. İbadet Sevinci Her Zaman Riyâ Olmaz
Raks esnasında, kuvvetli olduğu hâlde başkasına dayanıp, ağır ağır yürüyüp, yürümeye kuvveti olmadığını ve kendinden geçme hâlinden hemen ayılmadığını bildirmek istemesi de riyâdır. Bunun gibi, istiğfar eder ve eûzübillâhi der. Bunu da işlediği bir günahı aklına geldiği için söyler. Yahut, insanları ibadet ediyor görüp, kendi kusurundan dolayı söylerse riyâ olmaz. Riyâ da, olabilir. Bu gibi düşünceleri kontrol etmek lâzımdır.
Zira Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem), «Riyânm yetmiş kapısı vardır» (’), buyurdu. Düşüncenin riyâ olduğunu anlayan kimse. kalbindeki kötülüğü Allahü Teâlâ’nın bildiğini, Allahü Teâlâ’nın gazab ve azftbında olduğunu hatırlamalıdır. O hâlde, onu kendinden atmava uğraşmalı ve Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem), «Nifâkm huşûundan Allah’a sığınırız» (2), hadisi şerifini hatıralamalıdır. Bu da bedeni huşu içinde, kalbi ise bundan habersiz olmaktır.