Hz. Nuh Kavmini İslama Çağırıyor

By | 9 Şubat 2015

hz-nuh-kavmini-islama-cagiriyor   Artık Hazret-i Âdem’le Havva’nın kırk çocuğunun soyu dünya yüzünde her tarafı sarmakta, her tarafa yayılmaktaydı. Çocuklarının çocukları, onların da çocuklarının torunları yer yer birer millet haline geliyorlardı.
Âdem, Şit ve İdris peygamberler, Allah’ın birliğini bütün ümmetlerine yayıyorlardı. Fakat bazıları da peygamberlerinden uzak olmalariyleaveya günlerin, ayların, yılların geçmesi ile dinlerini unutuyorlar, yüce Yaratanlarını unutuyorlar, ibadet nedir bilmiyorlardı.
Bazıları kendilerini zevke, safaya salmışlardı. Felâkete uğradıkları, sıkıldıkları zaman bir kurtuluş çaresi olarak kendilerine elleriyle taştan, ağaçtan bir takım putlar yapmışlardı. Onlardan meded umuyorlardı. Sabahları, akşamları, din günü saydıkları günlerde bu putların karşısına geçiyorlar, onlara ibadet ediyorlardı.
Oysa, bu putlar insanlara ne fayda verirlerdi, ne de zarar! İnsanlarsa başlarına gelen zararları, elde ettikleri toprak, bereket ve faydasını yalnız bu putların kendilerine bahşettiğine inanıyorlardı.
Yüce Allah, en sonunda bu günahkâr kavmine peygamber olarak bu zaman 480 yaşında olan NUH’u gönderdi. Nuh, onlara Allah’ın BİR’liğini anlatacak, ona ibadet edilmesini öğretecekti. Nuh bu günahkâr kavmine:
— Benim atamı, sizin atanız Âdem’i, büyük anamız Havva’yı yaratan Allah’tır! dedi. Şu göklere bakınız, şu yerlere bakınız. Gökte, yerde ne görüyorsanız onların hepsini Allah yarattı. Yıldızları, ayı, güneşi, gök kubbeyi yaratan Allah’tır. Dünya yüzündeki bitkileri, hayvanlan, canlı cansız herşeyi yaratan O’dur… Aklımızı yaratan O, gözümüzü, kulağımızı, bütün vücudumuzu yaratan O’dur, Allah’tır! dedi.
Ve onlara:
«Ey Kavim! dedi. Ne yerde, ne gökte, zerre ağırlığınca bir şey Allah’ın bilgisinden uzak, gizli kalamaz.» (Yunus sûresi, âyet: 61)
Ey kavim! Aranızda kalmaklığım, size Allah’ın âyetlerini hatırlatmam, onlarla öğüt vermem içindir. Eğer sizlere ağır geliyorsa, ben, Allah’a dayanırım ve güvenirim. Siz, Allah’a ortak ettiklerinizi de toplayıp ne yapacağınızı kararlaştırın… Yüreğinizde ne tasarlarsanız açığa vurun. Sonra bana mühlet de vermiyerek ne yapacaksanız yapın…
Hz. Nuh birçok kadınla evlenmişti. Fakat alnındaki Nuru Muhammedi kendi alnından başkasına geçmemişti. Bu nur, onun alnında tam beş yüz yıl parladı, durdu. Orada işlendi, kaldı. En sonra başka bir kadınla evlendi. Adı Mahmure idi. Mahmure hamile kaldı. Bir erkek evlâd dünyaya getirdi. Nuru Muhammedi, yâni Peygamberlik nuru bu erkek çocuğun alnında parladı. Hz. Nuh, bu çocuğunun yüzünde İlâhî Nuru görünce çok sevindi. Çocuğunun adını Sam koydu. Nuh’un, Sam dünyaya geldiği zaman yaşı beş yüz yıla varmıştı.
Nuh, Şam’ın alnında Nuru Muhammedi’yi görünce ahidnamesini yazdı. And için şu vasiyette bulundu:
— Ey Sam! Ey oğul! Alnındaki bu emanete arı, temiz bir asıl iste. Temiz bir rahme düşür onu. Onu ben de sana ısmarlıyor, sana emanet ediyorum.
Sonra büyük atası Hazret-i Âdem’den kalan ve gelecekleri bir ayna gibi gösteren ve Cebrail’in peygamberlere tevdi ettiği ünlü sandığı önüne alarak:
— Ey Sam! dedi. Bu sandık bana atalarımdan armağan kaldı.Onu ben de sana emanet ediyorum. Bu emaneti iyi koru!
Sam babasının emanetini aldı:
— Ben de onu duru bir soydan gelecek oğluma emanet edeceğim! dedi.
Hz. Nuh az sonra oğlu Şam’a kabile başkanlarmdan birinin kızını aldı.
Nuh’un kavmi, hâlâ Yüce Allah’ın BİR’liğini tanımıyorlardı Günden güne dünya zevklerine dalıyor, putları hastacı ediyorlardı. Nuh’u hiç sevmiyorlardı.
Fakat Hazret-i Nuh da durmadan onlara öğütlerine devam ediyor ve şöyle diyordu:
«Ey kavmim! Eğer benim aranızda duruşum Allah’ın âyetleriyle öğüt verişim, size ağır geliyorsa, beni öldürmeye azmederseniz, siz biliniz ki, ben hilenizden Allah’a tevekkül etmişimdir. Artık siz ve ortağınız olan kişiler toplanınız. Ne yapacağınızı kararlaştırın! Beni öldürmek olan kastınız size kapalı kalmasın, bilinsin. Sonra bana dilediğiniz kötülüğü işleyin. Bana mühlet vermeyin!» (Yûnus sûresi, âyet: 71)
Ama o kavim Nuh’un sözlerini dinlemiyordu. Lâkin onları mutlaka doğru yola getirmek istiyordu. Kavmine şöyle dedi:
«Ey kavmim! Allah’ın bu buyruklarına karşılık olarak ben sizden bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım yalnız Allah’a mahsustur. İman edenleri kovacak değilim. Çünkü o kişiler Rablerine kavuşacaklardır. Ben sizi ancak cahillik içinde olan bir kavim olarak görüyorum.» (Hûd sûresi, âyet: 29)
Onu, bu hidayet yolundan uzak kavme Allahü Taâlâ peygamber olarak göndermişti. Bu nebîlik vazifesini yüklenerek şöyle diyordu: «Hiç şüphe yok ki, ben Allah’ın azabı ile apaçık korkutanım.» (Hûd sûresi, âyet: 25)
«Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Doğrusu şu ki ben hakkınızda acıklı bir günün azabından korkuyorum.» (Hûd sûresi, âyet: 26)
Ve Nuh, kendine verilen vazifeyi şöyle açıklıyordu:
«Hem size: “Benim yanımda Allah’ın hâzineleri vardır!” demiyorum ki size istediğinizi vereyim. Gayb âlemini de bilmiyorum ki size muradınızı bildireyim. Ben size: — “Bir meleğim” de demiyorum. Fakirlerini hor gördüğünüz yoksul müminler hakkında da Allahü Teâlâ onlara yardımında bulunmaz, hayır vermez de demem. Onların içlerinde var olanı bilen de Allah’tır. Yoksa, onlar için, ben bir şey dersem, onlara zulmedenlerden olurum.» (Hûd sûresi, âyet: 31)
Nuh, yine bir gün onlara:
— Ey kavmim! diye öğütte bulundu. Sizleri yaratan Yüce Allah’tır. Size yiyecek, içecek, yâni rızık veren O’dur. Allah, toprağa ekin ekmeniz, hayvanları beslemeniz, onları avlamanız için size güç vermiştir, kuvvet vermiştir. Tatlı sulardan içmeniz için göklerden yağmur yağdıran O’dur. Yüce Allah’ın varlığına, birliğine iman ediniz. O’na ibadet ediniz. Evet ne faydası, ne zararı olan putlara tapmaktan sakınınız.
Nuh’un kavmi, hâlâ homurdanmaktaydı. Hazret-i Nuh onlara şu öğütte bulundu:
«Andolsun ki Nuh’u kavmine Peygamber olarak gönderdik. Kavmine şöyle dedi: “Ey Kavmim! Allah’a kulluk edin! O’ndan başka bir tapınacağınız yoktur. Ben büyük bir günün üstünüze gelecek azabından gerçekten korku duyuyorum.» (A’raf sûresi, âyet: 59)
Fakat bu sözlere karşı Nuh kavminin ileri gelenleri:
— Ey Nuh! dediler biz senin apaçık bir dalâlet, eğri yol içinde yürüdüğünü görüyoruz.
«Nuh da “Evet kavmim! Ben hiç dalâlet yoluna sapmış değilim. Fakat, ben Alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir Resul, bir yalvaçım!” dedi.» (A’raf sûresi, âyet: 61)
Nuh (A.S.) sözlerini şöyle sürdürdü:
Rabbinizin vahyettiklerini size bildiriyorum. Sizin iyiliğinizi isti-yorum. Ben sizin bilmediklerinizi Allah-ü Teâlâ’dan bana gelen Va-hiylerle bilmekteyim. Size o korkunç âkibeti bildirmek için ve Allah’tan sakınmanız için, içinizden bir kişi tarafından size Rabbiniz- den bir uyarma geldiğine şaşıp kalıyor musunuz? Belki de Allahü Teâlâ’dan korkarsınız da O’nun acımasına, merhametine nail olursunuz.
Onlardan kâfir olanların ileri gelenleri kendileri gibi Allah’ı inkâr edenlere döndüler ve Nuh’u göstererek:
«Dediler ki: “Bu sizin gibi ancak bir insan (Beşer)dir. Eğer Allah dilemiş olsaydı, (elbette, Peygamber olacak bize bir insan yerine) Melâike yollardı. Biz önceki atalarımızdan bunu (bir insanın bize yalvaç olabileceğini duymadık!”» (Mü’minun sûresi, âyet: 24)
Sonra daha da ileri vardılar. Nuh (A.S.)’a divanelik sıfatını yapıştırdılar. Ve şöyle dediler:
«O deli, cinnet getirmiş bir kişiden başkası değildir. Bundan ötürü bir vakte kadar onu göz altında tutun, (belki akıllanır.) dediler.» (Mü’minun sûresi, âyet: 25)
Nuh’un sapık kavmi şu kararı verdiler:
— Ey Nuh! dediler. Sen bizi putlarımızdan ayırmaya kalkar, Sen bu işten elini çekmezsen seni taşlaya taşlaya öldürürüz ve sen de taşlana taşlana öldürülenlerden olursun.
Böylece:
«Nuh’un kavmi, Allah’ın gönderdiği Peygamberi yalanladılar. Kardeşleri olan Nuh da şöyle dedi: Siz Allah’tan korkmaz mısınız?» (Şuara sûresi, âyet: 105-106)
«Ben size gönderilen emin bir Resulüm. Allah’tan korkun, O’na itaat edin. Buna karşı ben sizden bir ecir, bir şey istemiyorum. Onu vermek yalnız Alemlerin Rabbine mahsustur.» (Şuara sûresi, âyet: 107-108-109)
Sonra yeniden tekrarladı:
— Allah’tan korkun ve bana boyun eğin, itaatte bulunun.
Onlar da:
«Ey Nuh! Sen bizimle çok uğraştın, çok çekiştin. Ama bunlar artık yeter. Sen güttüğün davanda doğru yolda isen, gerçek isen haydi, bizi ne ile korkutuyorsan onu başımıza getir, dediler» (Hud sûresi, âyet: 32)
Nuh peygamber güttüğü davada gerçek bir Nebi, Allah’ın Resulüydü. Ve azgın insanları korkutmak için gönderilmişti.