Hz. İbrahim (A.S.) kurban bayramı günlerinde, Kurban bayramından üç gün önce bir rüyâ görür. Rüyâsında bir zât:
“Ya İbrâhim! Allah, sana oğlunu kurban etmeni emrediyor” diye seslenir.
Hz. İbrâhim, uykusundan heyecanla titreyerek uyanır. Görmüş olduğu rüyânın Rahmânî mi, yoksa şeytânî mi olduğunu bir türlü karar veremeyip şüphe ve tereddüde düşer. Bu sebebten dolayıdır ki, arefeden bir gün evvelki güne yevm-i terviye ismi verilmiştir. Yani, görülen rüyâ hakkında inceden inceye düşünüp şübhe ve tereddüdü gidermek anlamına gelen terviye (tereddüt-şübhe) günü demek olur.
Hz. İbrâhim (A.S.) ikinci gece de aynı rüyâyı tekrar görmüştü ve artık gördüğü rüyânın Rahmânî olduğunu, bu emrin Cenâb-ı Allah tarafından geldiğini anlamıştı. Bu sebebden artık bu güne, yani bayramdan bir gün evvelki güne de arefe günü adı verilmiştir.
Hz. İbrâhim (A.S.), üçüncü gece de yine aynı şekilde görmüş olduğu rüyâyı tekrar görmüştü. Artık bu emir yerine getirilecektir. Bu emir Allah tarafından gelen İlâhi bir emirdi. İşte bu güne, Kurbanın kesilmesi gününe “yevmün-nahr-Kurban bayramı, Kurban kesme günü” diye isim verilmişti.
Kur’ân-ı Kerîm, bu konuyu Saffat Sûresinin 101 ile 107’nci âyetlerinde şöyle anlatmaktadır:
Cenâb-ı Hak, şöyle buyuruyor:
Mânâsı: “Biz İbrahim’e, halim, selim bir oğul (İsmail) ile müjdeledik. Oğlu İsmail, babası ile beraber yürüyüp koşacak, gezip dolaşacak çağa gelince, babası İbrâhim, oğlu İsmail’e:
“Oğlum, biricik yavrum diyor, ben seni, rüyâmda kurban ediyorum gördüm; bak düşün, bu hususta sen ne diyorsun, fikrin düşüncen nedir?” diyerek oğlunun görüşünü ve fikrini alıyordu. Gerçekten Allah’ın müjdelediği, halîm, selim oğul mu? Allah’ın emrine itâat edip boyun eğiyor mu? Evet, İbrâhim (A.S.) büyük bir olay, büyük bir imtihan ile karşı karşıya idi. Oğluna, biricik evlâdı İsmâil’e bu gerçeği açmış ve düşüncesini öğrenmişti. Bu çok azîm bir imtihan büyük bir sınav idi. Ama yerine getirmesi gerekiyodu. Çünkü emir, büyük yerdendi. Bu, bir emr-i İlâhî idi.
Hz. İbrâhim’e Allah tarafından müjdelenen o halim, selim oğul Hz. İsmâil, babası Hz. İbrâhim’e şu göz yaşartıcı cevabını bildiriyordu:
“Babacığım, emrolunduğun gibi yap. Beni boğazla, kurban et. İnşaallah beni sabredenlerden bulursun, bulacaksın” dedi.
Bu azîm imtihanı âyet-i kerim’e devamla şöyle bildiriyor:
“Baba oğul her ikisi de Allah’ın emrine teslim olup boyun eğerek baba-evlâdını Allah için feda, oğul da Rabbinin rızası için canını fedâ etmeye hazır bir durumda İlâhi huzurda vaziyet aldılar. İbrahim (A.S.), oğlu İsmail’i (A.S.) alnı yere gelmek üzere yatırınca, biz ona:
“Ey İbrâhim! diye seslendik. Rüyana sadâkat gösterdin, (gördüğün rüyâyı doğruladın). Gerçek ki biz, iyi kimselere böyle mükâfatlandırırız diye nida ettik. Şübhesiz ve gerçek ki, bu apaçık bir imtihandı. Biz ona (İbrâhim’e) oğlunun yerine bedel olarak büyük bir kurbanlık (koç) verdik. İbrâhim’e selâm olsun. Sonradan gelecek, nesiller arasında ona iyi bir ün şöhret bıraktık.”
Hz. İbrâhim (A.S.) görmüş olduğu bu rüyâyı uyguladı. Gördüğü rüyânın Rahmânî bir rüyâ olduğunu anladı ve onunla amel etmiş, doğru ve gerçek bir rüyânın peygamberlikten, peygamberliğin özelliğinden olduğunu anlamış ve uygulamıştır.
Hz. İbrâhim oğlu İsmâil’i kurban etmek üzere yere yatırmış ve bıçağını onun boynuna dayamıştır. Cenâb-ı Hak, melekleri vasıtasıyla gökten bir kurbanlık koç göndermiş ve İsmâil’in yerine o koç kurban edilmiştir. Konu uzunca bir konudur.
Biz bunu Kur’ân’da doğru ve sadık rüyânın, apaçık uygulanır bir rüyâ olduğunu ve yorum istemeyen yoruma ihtiyacı olmayan bir rüyânın örneği olarak verdik.