Hazret-İ Musa’nın Doğuşu

By | 9 Mart 2015

hazret-i-musanin-dogusu    Hz. Yusuf Mısır sarayında vezirlik yaparken yanma babası Hz. Yakub ile aldırdığı İsrailoğullarının sayısı ancak yetmiş kişiydi. Yıllar yılları kovaladı. Hz. Yakub ölmüş, Hz. Yusuf ölmüş, yeni doğan çocuklar, torunlar ve onların torunları ihtiyarlamış, İsrailoğulları çoğaldıkça çoğalmış, birkaç yüzbini aşmıştı. Hepsi de Hz. İbrahim, Hz. İshak, Yakub ve Yusuf’un öğrendikleri Hak dinine göre amel ediyorlardı.
Nihayet, hükümdar olarak başa Mus’ab oğlu Velid adında bir Firavun geldi. Bu adam Mısır Firavunlarının en zalimiydi. Allah nedir bilmezdi. İsrailoğullarını birkaç bölüğe ayırmıştı. Onların Hz. Yusuf zamanında gördükleri saygı ve sevgiden eser kalmamıştı. Velid onları hor görüyor, bir bölüğünü tarlalarda ırgat gibi çalıştırıyor, bir bölüğüne kafa vergisi ödetiyor, hepsine zulüm yapmaktan geri kalmıyordu. İsrailoğulları artık her gün yeni bir baskı altındaydı. Ama on¬lar da baba, ata dinlerini unutmak istemiyorlardı.
İsrailoğullannın üçüncü bir kısmı da çok zengin olanlardı. Bunların adı dillerde dolaşırdı. Nil ırmağı kıyılarında geniş toprakları vardı. Firavun bunları da onların elinden zorla almak kaygısına düşmüştü. Firavun Velid kendisini o kadar ulu görüyordu ki kendisini hâşâ) İlâh bile zannetmekteydi
Kendi, İsrailoğullarından Müzahim’in kızı Asiye ile evlenmişti. Ona âşıktı. Asiye, en hayırlı kadınlardan biriydi.Asiye’nin kocası Firavun bir gece korkulu bir rüya gördü.
Beytil Makdis yönünden, (Kenan diyarından), bir ateş kendi memleketine doğru gelmekteydi. Ateş Mısırlıların evlerini yakmaya başlamıştı. Fakat alevler ilerliyor, İsrailoğullarının evlerine hiçbir zarar vermiyordu.
Firavun, rüyasından heyecan içinde uyandı.
— Kâhinler, sihirciler, falcılar, yıldız bakanlar huzuruma gelsin! dedi.
Onlar da toplanıp saraya getirildiler. Firavun rüyasını anlattı.
— Bu rüyamı yorumlayınız! dedi.
Kâhinler, falcılar da:
— Ey efendimiz! dediler. Biliniz ki Israiloğullarından yakında bir çocuk dünyaya gelecektir. O çocuk seni yenecek, senin saltanatını elinden alacak, devletini yıkacaktır. Seni memleketinden atacak, dinini değiştirecektir.
Bu haberi işiten Firavun kızdı. Hemen:
— Bugünden itibaren doğacak Israiloğlu çocuklarının oğlanları öldürülecektir. Yalnız kızlar sağ bırakılacaktır! diye buyruk verdi. Sonra Mısırlı ebeleri çağırttı. Onlara:
— İsrailoğullarından doğacak her erkek çocuğu öldüreceksiniz!Onları sağ bırakmıyacaksmız,. Fakat kızlara da ilişmeyeceksiniz! dedi.
Hak Teâlâ Kur’an-ı Kerîmin’de Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’e şöyle anlatır:
«Ey Muhammed! Sana iman getirecek bir kavim için Musa ile Firavun olayını olduğu gibi anlatacağım.» (Kasas sûresi, âyet: 3)
«Firavun memleketinin başına geçince halkını bölük bölük ayırdı. Bu taifelerden birisinin (İsrailoğullarının) oğullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu.» (Kasas sûresi, âyet: 4)
Mısırlı ebeler bu emre baş eğdiler, o günden sonra doğan İsrailoğlu çocuklarını öldürdüler. Doğmadan ana karnında bile yok ettiler. Gebe mi kaldı bir İsrailli kadın? O hemen yakalanıyor, ona işkence ediliyor, çocuğu düşürtülüyordu.
Firavun’un merhametli karısı Âsiye bu zulme çok üzülüyordu. Fakat elinden yapacak bir şey gelmiyordu. Az zamanda tam doksan bin suçsuz masum çocuk ya ana rahminde, ya doğduktan sonra öldürülmüştü. Çok defa Nil kenarında kamışlar kesiliyor, bıçak gibi keskin bir hale getiriliyor, bunlar diziliyor, gebe kadınların çıplak ayaklarıyla bunların üstünde tutuluyordu.
Zavallı kadınlar ya ayaklarının tabanlarının yanlmaması, ya da acıya dayanamayıp çocuklarını düşürüyorlardı.
Çoğu, acıdan kurtulmak için ellerini karınlarına bastırıyorlar, yine masum yavrucakları bile bile düşürtüyorlardı.
İsrail oğlan çocukları gittikçe azaldı, yok oldu. Bu hali gören Mısır ileri gelenleri Firavun’a baş vurarak:
— Efendimiz! dediler. Sen bu buyruğunla İsrailoğullarınm soyunu kurutuyorsun. Oysa, onlar senin hizmetkârların, işçilerindir.Yarın :niann yaptıkları bütün işler biz Mısırlıların evlâtları üstüne yığılacaktır.
Firavun:
— O halde doğan çocuklar bir yıl öldürülsün, ikinci yıl sağ bırakılsın! dedi.
İsrailoğullarından bir erkek, ki Hz. Yakub’un oğlu Levi’nin sokandandı, gitti. Yine Levi soyundan bir kızla evlendi. Kadın gebe kaldı. Fakat o yıl oğlan çocuklarının öldürülmesi geriye bırakılan yıldı. Kadıncağız bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Ölümden kurtulançocuğa Harun adı verildi. Fakat Harun’un anası ertesi yıl yine gebe kaldı. O yıl ise doğacak erkek çocukların öldürülmesi yılıydı. Gün seldi Kadıncağız yine bir oğlan çocuk dünyaya getirdi. Ah, ne güzel bir bebekti bu. Fakat, annesi çok korktu bu çocuğundan!.
— Yine Firavun’un ebeleri eve gelir de bu nur topu gibi çocuğu öldürürlerse, ya elimden alır giderler, boğarlarsa! diye kaygılar geçiriyordu. Ona 3 ay böylece baktı.
Bu kederi gören Âlemlerin Rabbi onun gönlüne şunları ilham etti: «Ey Musa’nın anası!.. Oğlunu emzir. Eğer onun için bir korku duyacak olursan onu sen suya (Nil’e) bırak. Hiç korkma. Tasa çekme! Biz onu sana geri göndereceğiz. Peygamberden kılacağız.» (Kasas sûresi, âyet: 7)
Cenâb-ı Hak neden Musa’nın anasına bu emri ilham etmişti. Bunu Hak Teâlâ Kur’anı Kerîmin’de şöyle açıklıyor:
Biz onları (İsrailoğullarını) ülkede yerleştirerek eğlendirmek, Firavun’a, Hâmân’a ve onların askerlerine kaçındıkları şeyleri göstermek istiyorduk.» (Kasas sûresi, âyet: 6)
O İlâhî ses Musa’nın annesine şöyle dedi:
«Nehir onu kıyıya çekecektir. Onu benim de, onun da düşmanı olan biri ele alacaktır.^)
Zavallı anne ruhuna ilham edilen bu Rabbani emre uydu. Çocuğunu doyuncaya kadar emzirdi. Sonra bir marangoz çağırttı. Küçük, beşik gibi bir tabut, bir sandık yaptırdı. Anahtarını da içine koydu. Sonra küçük Musa’yı sandığın içine koydu. Aldı, Nil nehri kıyısına geldi. Sazlık arasına sandığı bıraktı.
Zavallı anne yanında getirdiği Musa’nın ablasına:
— Kızım çabuk dedi. Oğlan kardeşinin izini kovala. Sular onu nereye götürürse sen de ardından git.
Musa’nın ablası da öyle yaptı. Sularda bir sağa, bir sola kıyıya çarpa çarpa ilerleyen sandığın arkasından gitti. Fakat ne hiçbir kimse o kızın Musa’nın kızkardeşi olduğunu biliyor, ne de Musa’yı takib ettiğinden şüpheleniyordu.
En sonunda dalgalar ve akıntı sandığı Firavun’un sarayı önüne kadar götürdü. Sandık ağaçlara takıldı, kaldı… Bu sırada Firavun’un karısı Asiye’nin cariyeleri ağaçlar arasındaki sandığı görerek:
—A… bir sandık, koşup alalım! dediler. Tatlı çığlıklarla koşuştular. Sandığı suda yakalayıp saz ve ağaçlar arasından dışarı çektiler. Onu Firvun’un karısı, iyi kadın Asiye’ye götürdüler. Herkes sandığın içinden para veya mücevher çıkacak diye bekliyordu. İçinden çıka çıka, güzel bir bebek çıktı. Asiye, çocuğu görünce onu korudu, içinde çocuğa karşı bir sevgi uyandı. Firavun’a:
— Nil’de bir çocuk bulduk! diye haber yolladı. Firavun bu habere çok kızdı. Çocuğu öldürmek istedi. Asiye ona yalvardı:
— Bu çocuğu bağışla bana! dedi. Firavun:
— Ben bu çocuğun İsrailoğullarından olmasından ve helakimizi yaklaştırmasından korkuyorum! diye cevap verdi.
Musa suda boğulmaktan kurtulmuş, Firavun’un adamları da ileride kendilerine düşman olacak ve üzüntü verecek olan çocuğu sudan almışlardı.
Musa’nın kız kardeşi, onun saray kadınları tarafından kurtarıldığını görünce hemen geri dönmüş, annesine gelmiş:
— Anne saraylı cariyeler kardeşimi sudan çıkarıp saraya götürdüler! diye haber vermişti. Musa’nın annesi:
— Kızım! dedi. Sen zaten sarayda hizmet edenlerden bir kızsın’ Haydi koş, sarayda oğlan kardeşine ne yaptılar. Öğren, gel, bana haber ver!…
Musa’nın ablası evden çıkarak Asiye’nin sarayına koştu. Musa’yı Asiye’nin kucağında gördü. Hanımı onu şefkatle öpüyordu. Firavun’a da şöyle diyordu:
«Bu çocuk bana da, sana da uğurlu olsun! Onu sakın öldürmeyiniz. Belki bize faydalı olur! Yahut onu oğul ediniriz!.. (Kasas sûresi, âyet: 9)
Mübarek Nil’den çıkarılan ve Asiye’nin şefkatli kollarında nazlanmaya başlayan güzel çocuk şimdi ağlamaya, meme istemeye başlamisti. Âsiye müminlerdendi. Firavun’la evlenişi nefret içinde olmuştu. Hak Teâlâ kendisine bir evlât da ihsan etmemiş bulunuyordu. Bu çocuğu şimdi kendi evlâdı gibi bağrına basıyor, süt vermek için emzıkli kadınları saraya getirtiyordu. Fakat Musa, hiçbir kadının memesini ağzına almadı. Çünkü Hak Teâlâ bu sütü haram etmişti.
O zaman Musa’nın ablası ileri atıldı, onlara:
— «Bu çocuğa iyice bakacak, iyi emzirecek ve terbiyesi yolunda Kusur göstermeyecek ve ona iyiliklerde bulunabilecek bir aile göstereyim mi?» dedi.
Kız bu sözleri söyleyince Firavun’un adamları ondan şüphelenerek:
— Sen bu çocuğu tanıdın! dediler. Bize onun ailesini göster! Kızcağız:
— Ben çocuğu da, annesini de, babasını da tanımıyorum! dedi. Firavun’umuz hakkında iyi niyet ve dilekte bulunan bir aile demek istedim! diye yerlere kapandı.
Kız onları razı edince evine gitti, annesini alıp saraya getirdi. Oğlunu kucakladı. Göğsünü açtı. Ona süt emzirmeğe başladı. O da anacığının memesini kaptığı gibi emmeye koyuldu. Zavallı kadın az kalsın sevincinden:
— îşte, benim çocuğum bu! diyecekti. Eğer Hak Teâlâ onun kollarını sabır ve sebatla kuvvetlendirmemiş olsaydı. O, az kalsın oğlunun sırrını ortaya koymuş olacaktı.
Cenâb-ı Hak neden anneye bu bağışı vermişti? Bu hususu Kur’an-ı Azîmüşşan şöyle bildirir:
— «İşte böylece Musa’yı, annesinin gözü aydın olsun, hüzün duymasın ve Allah’ın vaadettiğinin gerçek olduğunu bilsin diye annesine geri verdik. Fakat çok kişi bunu bilmezler. »
Küçük Musa artık Firavun’un evlâtlığı olmuştu. Ona sarayda herkes «Firavun oğlu» diyordu.