Hazret-i İbrahim’in Ateşte Yanmaması

By | 9 Mart 2015

hazret-i-ibrahimin-ateste-yanmamasiFakat Hazret-i İbrahim kendisini yaratan’a güveniyordu. Yüreğini hiçbir ümitsizlik sarmamıştı. Bu korkusuzluk ve güven bütün benliğinde bir elem değil, bir sevinç yaratmıştı. Ateşin içine yürüdü. Sonra başını yukarıya kaldırdı.

— Ey Rabbim diye yakardı. Sen gökte tek bir Yaratansın. Ben de yeryüzünde tek başıma kalmış bir kimseyim. Yeryüzünde benden başka sana tapınan kimse yoktur. Senin yardımın bana yeter. Sen ne güzel bir koruyucusun!

O zaman Yüce Allah tarafından ateşe bir emir geldi:

Ey ateş! Sen İbrahim’e karşı soğukluk, bir selâmet yeri ol. Enbiyâ sûresi, âyet: 69)

Bu Cebrail’in sesi idi. Allah’ın emrini ateşe tebliğ ediyordu.

Yüce Allah, İbrahim’i ateşten kurtardı. Bunda iman eden insanlar için ibretler vardır?

Hak Teâlâ eğer ateşe: «Soğuk yer ol..» deyip de «selâmet yeri ol!..» demeseydi Hz. İbrahim soğuğun şiddetiyle donacak, ölecekti. Yeryüzünde de ne kadar ateş varsa sönerek, Allah’ın emrinin kendilerine verildiğini sanarak sönmüş olacaklardı. Dünyaya hayat veren ateşti; bu suretle dünyada da hayattan eser kalmıyacaktı.

Ateşe doğru ilerlerken İbrahim Allah’ına o kadar güveniyordu ki, kendi kendine:

Ben Rabbimin emrettiği yere gidiyorum. O bana yolumu gösterir! demişti.»
Bu dakikada Cebrail (A.S.) geldi.

— Yâ İbrahim! dedi. Cenâb-ı Haktan bir dileğin var mı?
İbrahim: .

— Ben Allah’a karşı yüzümü tuttum. Senden bir dileğim yoktur. Bana ne dilersem verecek olan Cenâb-ı Allah’tır! dedi.
Bu söz üzerine Cenâb-ı Hak İbrahim’e:
— Ey Halil’im! dedi. Ondan sonra da İbrahim’in adı (Halilullah Allah’ın Halil’i) olarak kaldı. Nemrud:

— Mancınığı gerin! dedi. Nemrud’un halkı mancınığı gerdiler. Hazret-i İbrahim mancınığın ortasına konuldu. Mancınık gerildi. Sonra ipleri bırakılınca Hazret-i İbrahim, ateş yığınının ortasına doğru havada uçtu.

Fakat İbrahim kendisini ateşin içinde değil, bir göl kıyısında buldu.Yüce Allah’ın sular hazinedarı, ateşin ortasını yağmur sulariyle doldurmuş, ateşlerin ortasında bir göl meydana getirmişti. Gölün çevresinde bir de gül bahçesi ortaya çıkmıştı.

Bahçenin içinde kızıl alevler yerine kıpkırmızı güller, nergisler, laleler, lotüsler, nilüfer açmıştı.Kimisi suyun içinde yüzüyor kimisi çimenleri süslüyordu. Bunların da çevresinde ağaçlar sı­ralanmıstı Şimdi harıl harıl yanan odun ateşinin iç çevresindeki bu ağaçlarda kuşlar, bülbüller de ötüşüyordu. Gölün içinde de bir köşk vardı. Hazret-i İbrahim bahçenin yollan arasında ilerleyerek köşke doğru ilerledi. Onun içine girdi. Pencere köşesine oturdu. Bahçenin, çiçeklerin güzelliklerine bakmağa başladı. Sonra kendisine bir melek geldi. Kendisine alevde yanmaz bir gömlek giydirdi.

Nemrud merakla ateşin kenarına geldi. Hazret-i İbrahim’in alevler arasında cayır cayır yanacağını sanıyordu. Fakat gördüklerine inanamadı o! Gördüklerine şaşırdı kaldı. Alevlerin arkasında bir hâs bahçe vardı. Bahçenin ortasındaki bir köşkte, İbrahim bir pencere önünde oturuyordu. Nemrud kendi kendisine:

— Bu İbrahim mi? Yoksa sihirbazın biri mi? diye düşündü. Nemrud ’un halkı ve saray adamları ateşe attıkları İbrahim’in nasıl yanacağını ve kül olacağını görmek için gözlerini dört açmışlardı. Fakat ne görsünler! İbrahim, korların arasında, alev alev yanan odunların içinde bir köşkte oturuyordu. Ne yanmıştı, ne dumandan, alevden rahatsızlığı vardı. Selâmet içinde ibâdet etmekteydi.

Puta tapıcılar gözlerine inanamadılar. Göz kapaklarını ovuşurdular. Evet, işte İbrahim dipdiri idi. Hiç bir ateş, hiç bir kıvılcım ona tesir etmiyordu.

Birbirlerine:
— Ölmemiş İbrahim!
— Ateş yakmamış onu! diyorlardı.

Bir takımı da gözlerini açtılar. Bütün bütün şaşkınlık içinde kaldılar. Şimdi İbrahim’in yanında başka biri daha vardı. Hz. İbrahim’in başını omuzu üzerine almış, onu kucaklamış, yüzünün terini silmekteydi. Bu, Allahü Teâlâ tarafından gönderilen Serin Gölgeler meleği idi. Ve tek müminin ateşte yanmasına gölgelerinin serinliği ile mâni oluyordu.

Nemrud:
— Ateş birkaç gün yansın. Elbette İbrahim yanar, kül olur o zaman! dedi.

Ateş yerinden ayrıldı. Aradan birkaç gün geçti. Kendi kendisine:
— İbrahim mutlaka yanmıştır; diye düşündü. Onun yanmış olduğunu gözleriyle görmek için atınatladı. Hayvanı ateşin yanına sürdü.Odunlar hâlâ yanmaktaydı. Nemrud bir de ne görsün! İbrahim’in yanında kendi gibi bir kişi daha vardı. Birlikte ateşin içinde oturuyorlardı.

Hemen atı gerisin geriye sürdü. Şaşırıp kalmıştı. Halkına:

— Ben İbrahim’i ateşin içinde hâlâ yaşar gördüm. O hâlâ diri. Ben bundan bir şey anlamadım. Bana hemen yüksekçe bir kule yapınız.Ateşte olan İbrahim’i buradan gözetleyeyim! dedi. Hemen Babilliler, köleler, askerler faaliyete geçtiler. Onun istediği yüksek kuleyi yaptılar. Ateşin içine böylece yüksekten baktı. Aldanmıyordu, İbrahim, kendi kılığındaki bir adamla ateşin içinde oturmaktaydı. O zaman:

— Ey İbrahim! diye haykırdı. Senin Allah’ının gücü, kudreti öyle yüksek ki, seni gözümle gördüğüm bu ateşler içinde korudu. Gerçek
Allah senin Allah’ındır.

sonra ona sordu:

— Ey İbrahim! Sen bu ateşin içinden çıkabilir misin?
Hz. İbrahim Nemrud’a cevap verdi:
— Evet, çıkabilirim!..
Hemrud yine sordu.
— Ateşin içinde kalırsan eğer, alevlerin sana bir zarar vermesinden korkar mısın?

Hz. İbrahim:
— Korkmam! diye cevap verdi.
— Öyleyse kendi kendine çık ateşten yanıma gel!

Hz İbrahim, alevler ortasında ayağa kalktı. Sonra adımlar ata ata korlara, sıcak küllere basa basa yürüdü. Yanındaki adam da artık gözden kaybolmuştu. Onu serin kanadları altına alan «Gölgeler Meleği» de gözden kaybolmuştu. Doğruca Nemrud’un yanına geldi, Nemrud:
— Senin kıyafetinde, senin yanında birisi vardı. O kimdi? diye sordu.
Hz İbrahim:
— O mu? O Yüce Allah’ın Gölgeler Meleği idi. Yüce Rabbim onu yanıma, konuşayım diye göndermişti. O Melek, yakıcı ateşi benim için soğuttu. Beni yakıp yandırmadı. Ateşi selâmet yeri yaptı.

O zaman Nemrud dedi ki:

— Ey İbrahim! Ben senin Rabbine kurban sunacağım. Onun yüceliğini ve kudretini, sana yardımını gördüm. Ama…
— Ama…
— Yalnız senin Rabbine taparak onun TEK Rabbim olduğuna iman edecek değilim. Onu memnun etmek için tam dört bin sığır kestirerek, kurban edeceğim.
Hz. İbrahim:
— Dört bin sığır kurban etmek bir mâna ifade etmez! dedi. Çünkü az olsun, çok olsun sen kendi dinine bağlı kaldıkça Yüce Allah senin kurbanlarını kabul etmez! Kabul etmesi için de bu bâtıl dinini bırakman lâzımdır.

Nemrud:
— Fakat ben ülkemi, devletimi bırakmak dileğinde değilim. Ama ona mutlaka kurbanlar sunacağım! dedi. Ve dört sığır getirterek boğazlandı.
İbrahime de:
— Var, sen de kendi haline kal! Ülkemde istediğin gibi serbest dolaş.

Hz. İbrahim de Nemrud’un yanından ayrıldı. Artık yalnız değildi. Halktan bazı kimseler kendisine ölüm ateşinin kucak açtığını ve onu yakmadığını görünce, az da olsalar imana gelmişlerdi. Hâlâ kardeşi Harun’un oğlu Lût da ona iman edenler arasındaydı.

Hazret-i İbrahim ve yanında gidenler için Kuran-ı Kerim’inde Yüce Allah şöyle buyurur:

İbrahim ve yanmdakilerin sözlerinde sizin için güzel bir örnek oldu. Vaktiyle kavimlerine şöyle demişlerdi:

— «Biz, sîzlerden ve Allahü Teâlâ’dan gayrı olan ibâdet ettiklerinizden (sanemlerinizden) uzağız. Siz, Allah’ın vahdani-yetine, (birliğine) inanmadıkça sizi tanımıyoruz. Sizinle aramızda ebedi düşmanlık ve intikam (buğz) baş gösterdi!»

Ancak İbrahim’in babası için şöyle demesi bir başkalık ol-muştur: — «Elbette senin için mağfiret dileyeceğim fakat Al-lah’ın gazabından senin için hiç bir şeyi kaldırmağa gücüm yetmez.» (Mümtehine sûresi, âyet: 4)

Hazret-i İbrahim sonra ellerini gökyüzüne açarak şu duada bulundu:

«Ey Rabbimiz! Bizi o kâfir olanların fitnesine uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Gerçektir ki Sen Azizsin, Hakimsin! (Hikmet sahibisin)» (Mümtehine sûresi, âyet: 5)

Hazret-i İbrahim (A.S.)’m kendisi ve yanındakiler için bu yakarışları Hak Teâlâ’yı memnun kıldı ve şöyle buyurdu:

»Gerçekten onların (İbrahim (A.S.)’ı nebi tanıyanların) sözleri sizler için güzel bir örnek olmuştur. Bu da Allah’tan ve âhiret gününden korkanlar için bir örnektir. Buyruğumuzdan kim yüz çevirirse, hiç kuşku yok ki Allah ganidir. (Hiç bir seve muhtaç değildir.) Ve hamd edilmeğe müstahaktır. (Hamîddir.) (Mümtehine sûresi, âyet: 6)

Tevrat’a göre Hazret-i İbrahim’in ağabeyi Harun ile Nâhûr’un ailesi Ur şehrinde çoğalmaktaydı.

Harun’un iki kızı olmuştu: Birisi Milka, birisi de Sârâ… Sârâ, Hazret-i İbrahim’le evlenmişti.

Milka, Nâhurla evlendi. Batvil adında bir oğlu dünyaya geldi. Batvil’in de Lâban ve Rebeka adında iki kızı dünyaya geldi. Rebeka Beride Hz. İshak ile evlenecek, Hz. Yakub’u doğuracaktır.