Hazret-i İsmail de babası Hazret-i İbrahim dinindendi. Halkı bu hak dinine davet etmişti. Yüce Allah onun da oğullarını, milletini başka memleketlere üstün kılmıştı. Ve onlara şöyle buyurmuştu:
— Ey İsrail oğulları! Size ihsan edeceğim nimeti ve sizi milletlere üstün edeceğimi hatırlayın. Öyle bir günden sakının ki hiç bir kimse için hiç bir şey ödenemez. Hiç bir kimseden kurtuluş bedeli kabul olunmaz. Hiç bir şefaat fayda vermez ve onlara hiç bir zaman imdatta bulunulmaz.
Hazret-i İsmail, babası Hazret-i İbrahim’in dinini kendi halkına da anlatıp yaymış olduğundan Yüce Yaratan’ın sevgisini de kazanmıştı. Çünkü sözünde sadık bir peygamberdi.
Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerîm’inde Hazret-i İsmail’i şöyle övmektedir:
«Yâ Muhammed ! İsmail’i de kitapta an. Çünkü, İsmail vaat ettiği söze sâdık kaldı. O, kavmine gönderilen bir nebi idi!»
Meryem sûresi, âyet: 54)
Yüce Allah’ın son Resûlünün atası olan Hazret-i İsmail’i Kur’an şöyle de övmektedir:
«İsmail, ümmetine de namazı nasıl kılacaklarını, zekât vermeyi öğretti. Rabbinin katında beğenilmişlerden oldu. Allah’ın rızasına kavuşanlardan oldu.)» (Meryem sûresi, âyet: 55)
Bu, Allah’ın her kuluna nasip olmayan nzâ-yı ilâhisiydi.Hazret-i İbrahim’in şu duası İsmail içindi:
«Ey Yüce Rabbimiz! Evlâdımdan birine (yâni İsmail’e) senin evinin (Kabe’nin) yanında, ekin olmayan bir vadiyi ona durak kıldım.» (İbrahim sûresi, âyet: 37)
(1) Bakara sûresi, âyet: 122-123.
Hazret-i İsmail için, babası Hazret-i İbrahim’in hasreti hâlâ gönlünü yakıyordu ve onun rızkı için Allah’ına yalvarıp, yakarıp duruyor ve şöyle diyordu:
«Ey bizim Rabbimiz! Onlar namazı gereği gibi kılsınlar! İnsanların gönüllerinin onlara eğilmelerine kolaylık ver. Yemişlerle onları rızıklandır, sana şükretsinler.» (İbrahim sûresi, âyet: 37)
Ve Hazret-i İbrahim duasına devam edip şöyle diyordu:
— Ey Rabbimiz! Gizlediğimiz ve açıkladığımız her şeyi gerçekten sen bilirsin. Ne yerde, ne gökte hiç bir nesne Allah’a saklı kalmaz.
Ve sonra Allah’ına hamdederek duasını şu üç yakarı ile sona erdiriyordu:
«Allah’ım, sana hamdolsun ki, bana ihtiyarlığımda İsmail ve İshak’ı ihsan ettin.» (İbrahim sûresi, âyet: 39)
«Ey Rabbim! Beni, namazı devamlı kılanlardan eyle. Neslimdekiler de öyle olsun. Ey Allah’ım duamı kabul eyle.» (İbrahim sûresi, âyet: 40)
«Ey Çalabımız (yâni Rabbimiz!) Hesap gününde beni, anamı, babamı yarlığa.» (İbrahim sûresi, âyet: 41)
İşte Hazret-i İbrahim Filistin’de kendi dinini yayarken, İsmail de Mekke dolaylarında babasının dinini böylece yayıyordu.Bir rivayete göre Hazret-i İsmail, Mekke’nin sıcağından Yüce Allah’a şikâyette bulunmuştu. Allah ona, vahy yoluyla şöyle buyurmuştur:
— Ben sana Cennet’ten bir kapı açacağım. Sonra oradan Kıyamete kadar serin, ılık yeller esecektir. Sen böyle bir yere gömüleceksin!
İsmail, o serin rüzgârlar esecek kabrine ne gün gireceğini düşünerek halkı imana davet etmekten geri kalmadı.