Hayırlı İşlere Koşmak ve İyilik Yapmanın Sünnetleri

By | 11 Şubat 2015

Hayırlı İşlere Koşmak ve İyilik Yapmanın SünnetleriHayırlı İşlere Koşmak ve İyilik Yapmanın Sünnetleri

“Her toplumun yöneldiği bir yönü ve yöntemi vardır ki, ona doğru yönelir. Ey Muhammed ümmeti! Siz de hayır­lara yönelip bu hususta birbirinizle yarışın. Nerede olur­sanız olun, Allah sizi kendi katında toplayacaktır. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Bakara 148)

“Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer kadar olan,yolunu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışan­lar için hazırlanmış cennete ulaşmakta birbirinizle yarı­şın.” (Âl-i İmrân 133)

Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edildi­ğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyur­muştur: “Hayırlı ve iyi ameller hususunda acele ediniz. Zira yakın bir zamanda karanlık geceler gibi bir takım fitneler ortalığı kaplayacaktır. 0 zaman kişi mü’min olarak sabahlar, kafir olarak geceler. Mü’min olarak gecelerse kafir olarak sa­baha çıkar, dinini basit dünyalığa satıverir.” (Müslim, İman 186; Tirmîzî, Fiten 30)

Ebû Sirvea veya (Servea) Ukbe ibn Hâris -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Medine’de Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in arkasında bir gün ikindi namazı kılmıştım. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem selam verip namazı bi­tirdi ve hızlıca yerinden kalktı, safları yararak hanımlarından birinin odasına gitti.

Cemaat Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu tela­şından endişe ettiler, fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve­sellem kısa zamanda döndü geldi. Kendisinin bu acele dav­ranışından dolayı cemaatin meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu: “Evimizde birazcık altın ve gümüş parça­cıkları vardı. Namazda onu hatırladım, Allah’ı düşünmek ve ibadetlerimden beni alıkoymasını istemedim ve hemen gidip dağıtılmasını emrettim.” (Buhârî, Ezan 158)

Başka bir rivayette ise: “Sadaka malından evde bir parça altın ve gümüş bırakmıştım da bu gece onların evde kalması- m uygun görmedim.” (Buhâri, Zekat 20)

Câbir -Allah ondan razı olsun-‘den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Uhud savaşında bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: Eğer öldürülürsem nerede olurum? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de: “Cennette” cevabını verdi. Bunun üzerine adam yemekte olduğu elindeki hurmaları fırlatıp attı ve harbe katılıp şehid düşünceye kadar savaştı. (Buhâri, Meğâzî 17. Müslim, İmâra 143)

Ebû Hüreyre -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir adam gelerek şöy­le demiştir: Ey Allah’ın elçisi hangi sadakanın sevabı çok ve daha büyüktür. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurdu: “Sağlık içerisinde, güçlü kuvvetli iken, cimriliğe rağbet edip fakirlikten endişe eder vaziyette iken, daha çok zengin olmayı hayal ederken verdiğin sadaka­nın sevabı daha büyüktür. Yoksa geciktirip can boğaza dayan­dıktan sonra falana şu kadar, filana bu kadar diyeceğin güne bırakma, zaten o gün o mal varislerden şunun veya bunun ol­muştur.” (Buhâri, Zekat 11; Müslim, Zekat 92)

Enes -Allah ondan razı olsun-’den bildirildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Uhud savaşında eline bir kılıç alıp: “Bunu benden kim almak ister?” diye sordu. Mücahitlerin her biri ellerini uzatıp ben ben diye cevap ver­diler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Hakkını vermek şartıyla onu kim alır?” diye sorunca bu sefer herkes durakladı. Fakat Ebû Dücâne -Allah ondan razı olsun-: Hakkını vermek şartıyla ben alıyorum dedi. Aldı ve onunla müşriklerin kafalarını ikiye ayırdı.

Zübeyr ibn Adiyy -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik -Allah ondan razı olsun-’e gittik ve Haccac’ın zulmünden şikayet ettik. Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Rabbinize kavuşana kadar sabredin, zira her geçen gün geçmiş günden daha kötü olacaktır. Ben bunu Peygamber sal­lallahu aleyhi vesellem’den duydum. (Buhâri, Fiten 6)

Ebû Hüreyre -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildi­ğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyur­du: “Yedi şey gelmezden önce iyi amellere koşup yarış ediniz: Herşeyi unutturan fakirlikten, azdırıp yoldan çıkaran zengin­likten, akıl ve bedenin dengesini bozan hastalıktan, saçma sapan konuşturan ihtiyarlıktan, ansızın geliveren ölümden, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccal’ın çıkmasından, en dehşetli ve acı olan kıyametin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorsunuz?” (Tirmîzî, Zühd 3)

Ebû Hüreyre -Allah ondan razı olsun-‘den bize aktarıl­dığına göre Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hayber sa­vaşında şöyle buyurdu: “Bu sancağı Allah ve Rasûlünü seven ve Allah’ın Hayber’in fethini onun eliyle gerçekleştireceği bir kişiye vereceğim.” Ömer -Allah ondan razı olsun- demiştir ki: O güne kadar emir olmayı hiç istememiştim. Ama bu iş için beni çağırmasını ümit ederek Rasûlullah sallallahu aley­hi vesellem’e kendimi göstermeye çalıştım durdum. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ali ibn Ebû Tâlib’i ça­ğırdı ve sancağı O’na teslim ederek şöyle buyurdu: “Yürü, Al­lah sana fethi ihsan edinceye kadar… Başka birşey düşünme.” Hz. Ali derhal hareket etti, geriye dönmeksizin durdu ve: Ey Allah’ın elçisi onlarla hangi hususta savaşayım diye seslen­di. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurdu: “Onlarla Allah’dan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmelerine kadar savaş. Eğer bunu yaparlarsa senden mallarını ve canlarını korumuş olurlar, dinin yasaklarını çiğnemeden doğan cezalar müs­tesna. O takdirde hesapları Allah’a aittir.” (Yani şer’î cezaları gerektirecek bir suç işlerlerse o suçun cezasını takdir etmek Allah’a ait olup, iç alemlerindeki gizli niyetlerinden dolayı da cezalandırmak yine Allah’a aittir.) (Müslim, Fedâilü’s Sahâbe 33)