Hastalık Nimet ve Lütuftur

By | 4 Kasım 2014

hastalikNitekim Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi vesellem- peygamberlerin ve salihlerin hastalık, fakirlik ve diğer belalarla denendiklerini belirttikten sonra şöyle buyurmuştur: “Vallahi onlar belaya sizin afiyete sevindiğiniz kadar sevinirlerdi.”

Açıklama:

Hastalığın faydalarından buraya kadar anlattıklarımızdan şunu açık olarak anladın ki, şu hastalığın, çektiğin acılar ve seni yoran rahatsızlıklar ve meşakkatler Yüce Allah’tan sana bir nimet ve ihsan, Merhametlilerin en merhametlisi’nder (c.c.) fakir ve muhtaç kuluna rabbani bir lütuftur. O (c.c.) rahmetiyle kulunu belalara düçar eder ki bu nimetlere sahip olsun ve başka hiçbir yolla elde edemeyeceği bu kazançları elde etsin. Yoksa Yüce Allah kuluna azap etmekten müstağnidir, O şanı yücenin kuluna eziyet etmeye ihtiyacı yoktur. Fakat Allah’ın büyük hikmeti ve kuluna rahmeti bunu icap ettirmiştir. Sonsuz övgüler O’na (c.c.) aittir.

Hastalığın ve belanın nimet olması nedeniyle salihler başlarına gelen belalara bizim nimetlere sevindiğimizi kadar seviniyorlardı. Vehb b. Münebbih (rh.a der ki: “Sizden öncekilerden birine bela gelse onu nimet sayar, nimet ulaşsa bela sayardı.”

Şair der ki:

Şükretmediğin nice nimet vardır ki,

Onu Allah bela şeklinde sunmuştur.

Hukemadan biri: “Refahına haset edilen niceleri için o nimet bedbahtlık sebebi olur. Hastalık verilen nice kimseler için hastalığı şifa olur. Sahip olduğu nimete gıpta edilen niceleri için o nimet baş belası olur.”demiştir.

Seleften bir zat: “Ey Ademoğlu! Yüce Allah’ın bela şeklinde gelen nimetleri arzuladığın türde gelen nimetlerinden daha büyüktür” demiştir.

Bir zat da şöyle demiştir: “Allah’ın (c.c.) sana yaptığı her şeye hoşnutluk göster. Çünkü O (c.c.) seni sana vermek için mahrum eder, afiyet vermek için hastalık verir, şifa vermek için hastalık verir, diriltmek için öldürür. O’na (c.c.) bir an olsun hoşnutsuzluk gösterme; sonra gözünden düşersin.”

Süfyan-ı Sevri (rh. a): “Belayı nimet, refah ve rahatlığı musibet saymayan âlim olamaz.” demiştir.

Ebu Salt şöyle der:

Olaylar kaderdeki gibi meydana gelir.

Bir kısmı hoş, bir kısmı nahoştur.

Nice sakındığım şeyler mutluluk kaynağım olmuş.

Nice temenni ettiğim şeyler de beni mutsuz etmiştir.

İbn Kayyım (rh.a): “Kul Allah’ın (c.c.) ona beladaki lütfunun, afiyetteki lütfundan az olmadığını bilseydi, kalbini ve dilini sürekli Allah’ın (c.c.) zikriyle meşgul ederdi.” demiştir. Başka bir yerde de: “Acılar, hastalıklar ve meşakkat veren şeyler en büyük nimetlerdir. Çünkü bunlar başka nimetlere sebeptirler… En büyük hazlar acıların sonucu ve neticesi olan hazlardır.” demiştir.

Süfyan-ı Sevri (rh.a) şöyle der: “Allah (c.c.) o nimeti kulundan bir lütuf olarak mahrum bırakmıştır. Nimetini ondan cimriliğinden veya olmadığından engellememiştir. Mü’min kulu için en hayırlı olanına bakmış ve onu seçmiştir.”
Vehb b. Münebbih (rh.a): “Kişi belayı lütuf, refahı musibet görmedikçe dinde derin bilgiye sahip biri sayılamaz. Çünkü musibete uğramış kişi refahı ve afiyeti, refah ve bolluktaki kişi de belayı bekler. ”demiştir.