Hangi Vasiyetler Yerine Getirilmemeli?

By | 4 Şubat 2015

hangi-vasiyetler-yerine-getirilmemeliBazı vasiyetler vardır ki, kişiye sevap değil, günah kazandırır. Mirasçıya mirastan hak ettiği malın dışında ayrıca malın bir bölümünü vasiyet etmek doğru olmadığı gibi, mirasçının hakkı olan paydan mahrum bırakıcı veya azaltıcı Vasiyetleri kendi içinde sınıflandırırsak, karşımıza şöyle bir durum çıkar. Vasiyetler beş kısma ayrılır:

1. Vacip olan vasiyetler: Teslim edilmesi gereken emanetler, verilmesi gereken borçlar: Hac, zekât ve keffaretlere ait vasiyetler. Bunlarla ilgili vasiyet yapmak vaciptir. Bu hususta vasiyet yapılmadığı takdirde, insan âhirete borçlu ve sorumluluk yüklenerek gideceğinden bir an önce bunların yerine getirilmesini vasiyet etmelidir.

2. Müstehap olan vasiyetler: Hiçbir yere borcu olmayan bir Müslümanm bütün malını, servetini birisine veya bir hayır kurumuna verilmek üzere vasiyet etmesidir. Burada mirasçıları bulunmadığından kimseye karşı bir haksızlık söz konusu değildir. Dolayısıyla bir insan mirasçıları yoksa, varlığının tamamını vasiyet edebilir.

3. Mendup olan vasiyetler: Zengin ve varlıklı olan kimselerin ilim ve takva ehli kimselere yapılan vasiyetidir. Bu da tamamen gönülden gelen bir hürmet duygusundan kaynaklanan vasiyet çeşididir. Böyle bir vasiyeti yapmak da caizdir.

4. Mubah olan vasiyetler: Yabancı olan, akrabadan bulunmayan kimseler için yapılan vasiyetlerdir.

5. Mekruh olan vasiyetler: Bazı vasiyetler de vardır ki, ölüm döşeğinde veya daha önce böyle bir vasiyette bulunmuş olan kimsenin vasiyeti sahih olmadığı gibi, bu şekilde bir vasiyeti yerine getirmek de lüzumsuzdur. Çünkü vasiyetin kendisi sahih değildir.

Sahih kabul edilmeyen vasiyetler şunlardır:

a. Cenaze namazını falan kişinin kıldırmasını vasiyet etmek.
b. Cenazesinin falan beldeye nakledilmesini vasiyet etmek.
c. Şu veya bu renk bir kumaş ile kefenlenmesini vasiyet etmek.
d. Cenazesinin istediği bir yere gömülmesini vasiyet etmek.
e. Mezarının yapılmasını, üzerine kubbe ve benzeri yapılar ilâve edilmesini vasiyet etmek.

Bu çeşit vasiyetler hem sünnete aykırı, hem de mirasçılara maddî ve lüzumsuz külfet getirdiği, gösteriş ve riyaya sebep olduğu için mekruhtur.

Böyle vasiyetleri ciddiye alıp uyma mecburiyeti de kendiliğinden ortadan kalkar. Yani bu çeşit vasiyetlerin dinî bir yaptırımı olmadığı gibi, bağlayıcılığı, mutlaka yerine getirilmesi gerekir diye bir yönü de yoktur.

Annesinden, babasından veya bir yakınından bu çeşit bir vasiyete muhatap olan bir kimse, “Bu vasiyeti mutlaka yerine getirmeliyim. Getirmediğim zaman sorumlu olurum. Günaha girerim. Yakınımın ruhunu azap içinde bırakırım” gibi şeylere de kapılmaması gerekir.

Böyle bir vasiyeti yerine getirmemek değil, getirmek kişiyi sorumluluk altına sokar. Çünkü bu çeşit vasiyetler, mekruh vasiyetler içine girer, sünnete ters düşer. Bir Müslüman da ölmüş bir insanın vasiyetini yerine getirirken, mekruh olan ve sünnete aykırı gelen bir teşebbüse girmemelidir.

Vasiyet, müstehap, hattâ mubah iştir. Bunun için vacip vasiyetlerin dışında kalan vasiyetleri yapmak gibi bir mecburiyet yoktur. “Herkes mutlaka ölmeden önce vasiyet yapmalıdır” diye dinî bir mecburiyet de söz konusu değildir.

Birtakım vasiyetler de vardır ki, kişiye sevap değil, günah kazandırır. Bu çeşit vasiyetler doğrudan kul hakkına ve miras hukukuna tecavüz eden vasiyetlerdir.

Mirasçıya mirastan hak ettiği malın dışında ayrıca malın bir bölümünü vasiyet etmek doğru olmadığı gibi, mirasçının hakkı olan paydan mahrum bırakıcı veya azaltıcı mahiyette vasiyetler de insanın ebedî hayatını tehdit eder.
Ebû Hüreyre’nin (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyururlar:

“Bir erkek altmış sene güzel ameller işler veya bir kadın altmış sene Allah’a itaatte bulunur, sonra her ikisine de ölüm gelir çatar da bu anda yaptıkları vasiyetlerle başkalanna zarar verirlerse Cehennem ateşi onlara vacip olur.”
Yani böyle bir kimse Cehennem azabını hak edecek kötü bir amel işlemiş olur. İyilik yapayım derken, cahilliğinden veya bir an için hakkı gözetemediğinden kendi eliyle kendisini tehlikeye sokmuş sayılır.

Bunun için “Malımın yarısını küçük oğluma, kalan kısmını da diğer çocuklarıma vasiyet ediyorum” şeklinde bir vasiyet câiz olmadığı gibi, böyle bir vasiyete uyarak miras taksimi yapmak da sahih değildir.
Çünkü, “Cenâb-ı Hak her mirasçıya mirastan olan hakkını tayin etti. Artık hiçbir mirasçıya vasiyet etmek câiz olmaz” hadis-i şerifi gayet açıktır.

Hem Kur’ân âyetlerinde miras meselesi esas itibariyle tespit edilmiş, kimin ne kadar mirastan hisse alacağı bildirilmiştir. Gerek böyle bir vasiyete, gerekse başka usullere uyarak miras hissesi ayırmak Allah’ın emirlerini bir tarafa bırakmak kadar kötü bir iştir.

Bu arada hayata gözlerini yumacak mü’min, vasiyetini sâlih, takvâ sahibi, dinî vecibelerine dikkat eden kimselere yapmalıdır. Fâsık, günahkâr kimselere vasiyet yapmak mekruhtur. Hattâ vasiyet edilen miktarın onlarca gayr-ı meşrû yollara harcanacağı bilinirse, günah işlenmesine vesile olunduğu için, bu durumda vasiyeti yapan kimse de sorumlu olur.