Göklere Baş Çeken Kule

By | 9 Mart 2015

goklere-bas-ceken-kule    Hâmân tuğla ve kiremit hazırlayarak göklere baş çeken bir saray yaptı. Saray tamam olunca Firavun bunun en üst kulesine çıktı:
— Bana bir yay ve ok getirin! dedi. Adamları koşuştular. Ona yay ve ok getirdiler. Firavun oku yaya koydu. Kirişi gerdi ve gökyüzüne doğru nişan aldı. Yayı çekti. Ok fırladı. Kana bulaşmış olarak geri döndü.
Firavun da:
— İşte ben Musa’nın Rabbini öldürdüm! diye haykırdı, sevindi. Sonra vezirlerine dönerek:
— Artık Musa’yı öldüreyim mi? diye sordu. Onlardan biri mümin ve doğru kimselerdendi, söz alarak dedi ki:
— Ey hükümdarımız! «Benim Rabbim bir’dir» diye asâ ve eliyle size mucizelerini gösteren bu adamı mı öldüreceksiniz? diye sordu.
Rabbin verdiği azapla geçmişteki bir takım kavimlerin başlarına gelen azabı unutmayın! dedi. Sonra oradakilere sordu:
— Ey kavmim! Bugün devlet işte elinizde bulunuyor. Siz, dünya yüzünde büyük bir güce sahipsiniz. Fakat Allah’ın azabı inecek olursa sizleri bundan kim koruyabilir?
Firavun:
— Ben size ancak kendi bildiklerimi söylüyor, doğru yolu gösteriyorum! dedi. Adamları:
— Musa ile kardeşini alıkoy. Memleketin her yerine adamlarını yolla. Sana en bilgili büyücüleri getirsinler! dediler.
Firavun, adamlarının tavsiyesine uydu. Mısır’ın her yönüne adamlarını yolladı.
Sihirbazlar Firavun’a geldiler. Sayıları on beş bin kadar olduğu rivayet edilmiştir.
Firavun onlara:
— Ey büyücülerim! dedi. Benzeri görülmeyen bir sihirbaz memleketimize gelmiş bulunuyor. Onun hünerini, kendi hünerinizle alt edin.Bunu başarırsanız size saygı gösterir, hepinizi el üstünde tutanın. Sizi, memleketimin halkından üstün sayarım. Sizi kendime en yakın kimseler derecesine yüceltirim.
Sihirbazlar:
Eğer biz Musa’yı yenecek olursak bize armağan verir misin? dediler.»
Firavun:
Evet, dedi. Size armağanlar veririm, hepinizi mükâfatlandırırım! Hem siz gözdelerimden olursunuz.»
Sihirbazların elebaşlarından Sabur:
— O halde Musa ile karşılaşmak için belli bir vakit seç! dedi. Yine elebaşı büyücülerden Huthut, Musaffa:
— Ey yüce hükümdar! Yarış vaktini seç ve bize bildir! dediler. Hazırlıklarını yapmaya başladılar. Her iş tamamlanınca Firavun Hz. Musa’ya haber yolladı. Ona giden ulak şunu bildirdi:
— Ey Musa, Firavun’umuz diyor ki: «Musa, yarışma için bir vakit seçsin. Biz de, o da sözümüzden dönmeyelim. Toplanacağımız yeri r.epımiz bilelim!»
Hz. Musa Firavun’a şu haberi yolladı:
— Toplantı günü Firavun’un da çıkmakta olduğu bayram günüdür. O gün, öğle vakti, bütün Mısır halkı orada toplansın. İkimizin ze işini görsün.
Firavun hemen kuracağı dolabı hazırladı, sihirbazlara haber yollayarak:
— Bayram günü öğle üzeri meydanda toplanınız. Büyü ve hünerlerinizi gösteriniz. Her büyücü sınıf sınıf ayrılarak gelsin. O gün karşısındakine üstün gelen saadete kavuşacaktır! dedi.
Bayram sabahı yarış alanı sabahtan halkla dolmaya başlamıştı.
Arkadan on beş bin sihirbaz geldi. Hepsi, Firavun’un emri gereğince saf saf dizilmişler, yarış alanında yerlerini almışlardı. Herbirisinin elinde ipler, çatal ağızlı değnekler, asalar vardı.
Az sonra Firavun da iki tekerlekli arabasiyle geldi. Borular çaldı.
Sonra gözler birdenbire başka bir yöne çevrildi. İlâhi ve parlak yüzünün nuru içinde Hz. Musa ile ağabeyi Hz. Harun’un geniş alana yürüdükleri görüldü. Sonra ikisi de yerlerini aldılar. Yarış başlayacağı saatte halkın önündeki nöbetçiler ellerindeki boruları dudaklarına götürdüler. Yarışın başlayacağını haber verdiler. Geniş alanda bağırışlar, itiş ve kakışlar durdu. Halk merak içindeydi. Hz. Musa yerinden ağır ağır yürüyerek sihirbazların yanma geldi:
— «Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan ve iftiralarda bulunmayın. Yoksa sizi azap ile kırar geçirir. Allah’a karşı yalan uyduran elbette kaygı ve hüsran içinde kalırlar!» dedi.
Sihirbazlar da kendi aralarında çekişe çekişe görüştüler. Ne görüştüklerini gizli tuttular.
Musa ve Harun hakkında:
— Bunlar iki büyücüdür. Bizleri yurdumuzdan çıkarmak ve doğru yoldan saptırmak istiyorlar! diye konuşuyorlardı.
Bu gizli konuşmadan sonra sihirbazlar Hz. Musa’ya döndüler:
— «Ey Musa! dediler. Sen mi asanı önce yere atacaksın, yoksa biz mi ip ve değneklerimizi yere atalım?» diye sordular.
Hz. Musa onlara:
— «İlk önce haydi siz atınız yere asalarınızı!» dedi.
Mısırlı büyücüler de hemen ellerindeki ip ve asalarını yere fırlattılar.
— «Firavun’un kudreti hakkı için üstün çıkacağız!» dediler.
O ne öyle!
Sihirbazların büyülerinden ip ve asalar Hz. Musa’ya koşuyorlarmış gibi göründü.
Yürüyorlardı hepsi işte karşısında!
Hz Musa bu hali görünce korktu. Yüreği heyecanlandı. Halkın , Fıravun’un da, Hz. Musa’nın da gözleri kamaştı.
Aman yarabbi, gözler neler görüyordu şimdi!
Birer koskoca birer yılan olmuşlardı!
Asalar da koskocaman birer ejderha!
Fütün alan, karşıki vadi de bu yılan ve ejderhalarla dolmuştu. Hepsi birbiri üstüne binmişti. Şimdi gözlerin önüne bir yılan dağı serilmişti.
Hz. Musa içinde duyduğu korku ile kendi kendine:
— Allah’ımın adına ant içerim ki bunların ellerindeki değneklerin yılan biçimine girdiğini söyleyebilirim. Benim asam da ancak yılan
sekline girer! dedi.
Sonra Mısırlı sihirbazlara döndü:
— «Bu sizin yaptığınız büyüdür, göz boyamaktır. Allah onu sağ çıkaracaktır!» dedi
O zaman Yüce Rabbi Musa’ya:
— «Korkma! Elbette onlara üstün gelecek olan sensin! Sağ Alindeki asayı yere at. Onların bütün yaptığı yılanları yutar. Onların işlediği bütün iş göz bağlayıcılıktan başka bir şey değildir. Sihirbazlar nerede olursa olsun muvaffak olamayacaklardır!» diye buyurdu.
Bu emri Yüce Allah’tan alan Hz. Musa asâsmı ortaya attı.
Onun bu asâsı bir yılan şekline girdi.
Bu yılan da ortada dolaşmağa başladı.
Bu yılan, halkın ve Firavun’un gözüne ejder olarak gözüken ip ve asaları birer birer topladı, yuttu.
Bir anda ne olmuştu böyle? Koca meydanda o eski yılan dağından iz bile kalmamıştı.
Az sonra Hz. Musa kendi yılanına doğru ilerledi. Onu eline aldı. Yılan elinde yeniden asâ haline geldi. Hz. Musa’nın elinde iki çatal baş ile değnek olarak göründü.
Sihirbazlar bu mucize karşısında şaşkına dönmüşlerdi. En büyük elebaşıları Sabur, Abur, Huthut, Musaffa başta olmak üzere bütün Mısırdı büyücüler hemen koşuştular, Hz. Musa’nın önünde yerlere kapandılar, ona secde ettiler. Ve:
— «Biz, bütün âlemleri var eden Allah’a, Musa ve Harun’un Rabbine inandık, iman getirdik!» dediler.!
Evet, Yüce Allah’ın kudreti onları şaşkına çevirmişti. Firavun bu hali görünce çok kızdı:
— Ben size izin vermeden ona inanıyorsunuz! diye haykırdı. Sonra sözlerine bağırıp çağırarak devam etti, ve:
— Size büyüyü öğreten ustanız odur! Öyleyse size ben neler yapacağım yakında görür, öğrenirsiniz. Sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim. Sonra hepinizi hurma dallarına asacağım! Siz de o zaman onunla benden hangimizin azabı daha ağır, daha sürekli olduğunu anlarsınız! diye kükredi.!
Büyücüler de Firavun’a:
— Sen bize hiçbir zarar veremezsin. Biz, seni, karşımıza gelen açık mucizelerle ve bizi yaratan Allah’a üstün tutamayız. Sen de ne yapacaksan yap! Senin hükmün yalnız bu dünyada geçer. Bizi hiçbir zarara uğratamazsm sen! Biz Allah’ımıza döneceğiz, ilk iman edenlerden olduğumuz için Rabbimizin günahlarımızı bağışlayacağını umuyoruz! Elbette Allah’ın mükâfatı daha hayırlı, cezası da daha süreklidir! dediler.!
Firavun, bu Allah düşmanı kızgınlıkları içinde meydandan ayrılarak arabasını sarayına doğru sürdürdü. Adeta kaçar gibi yarış meydanından uzaklaştı gitti. Sanki lanetlenmiş gibiydi o. Fakat yine de Allah’ın bir olduğunu tanımadı. İnat etti. İmana gelmedi. Fakat Yüce Allah da onu, kıtlık yıllarına boğdu. Nil’i taşırarak tufanlara uğrattı.