El-Muğni

By | 17 Temmuz 2014

hac-umre-seti

El-Muğni

El-Muğni “Zengin” ve “zengin yapan” anlamlarına gelen bu iki ismi şerifinden “el–Ğaniyy” ismi Kuran-ı Kerim’de 18 defa geçmekte.

“Ey insanlar, Allah’a (CC) muhtaç olanlar sizlersiniz. Allah (CC) ise zengindir ,Övülmeye layıktır.”[1]

El-Muğni; zengin eden ismi Kur’an’da bu kalıpda geçmez ama “Zengin eden de memnun eden de O’dur (CC).”[2] ayetinde fiil halinde geçmiştir.

Milyarlarca dolara sahip adam demek, birkaç top kerestenin basılı kağıt haline sahip demektir.

Allah (CC) zengindir derken yeryüzüne, altınlarına, incilerine, yakutlarına, mercanlarına, gökyüzüne sahipte ondan zengindir demiyoruz.

Bütün bu saydıklarımız Allah’ın (CC) katında bir sineğin kanadı kadar değersiz. O’nun (CC) hiçbir şeye ihtiyacı yok.

Bizim maddi zenginliklerimizi veren O (CC). Mü’mine de, kafire de veren O (CC). Zenginlik saydığımız şeyleri yaratan O (CC).

Biz Rabbimizden (CC) helal yollardan zenginlik vermesini isteyeceğiz ve biz de başkalarına yardımla zenginliğimizi göstereceğiz. Başta gönül zenginliği isteyeceğiz.

Hikaye bu ya, denizde bulunan yuvarlak bir şeyi terazinin kefesine koymuşlar, karşısına yüz gram altın koymuşlar, o yuvarlak şey ağır gelmiş. Bir kilo, bir ton koymuşlar yine ağır gelmiş. Ellerine alıyorlar çok hafif geliyor.

Durumu aklı eren birine soruyorlar. O aklı eren: “Bu, gözü doymaz hırslı bir adamın gözünün etrafında ki kemiktir. El-Muğni  Dünyayı verseniz gözü doymaz. Terazinin öbür kefesine bir avuç toprak koyun” demiş. Toprağı görünce terazi dengeyi bulmuş.

Bu hikaye ama sevgili Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur: “Eğer Adem oğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha olmasını ister. Onun ağzını ancak toprak doldurur.”[3]

Allah-ü Teala (CC), kullarından dilediğini zengin yapar ve bütün ömrünü zengin olarak yaşatır, bazı kullarını da ömrü boyunca fakirlik içinde bırakır. Bazı kulunu zenginken fakir, bazılarını fakirken zengin yapar. Kulları ve servetleri üzerinde dilediği gibi tasarruf etmek hakkıdır. Bu tasarruflarda bize acı gelen cihet bulunursa, bunda bilemediğimiz hikmetleri vardır. O’nun (CC) hikmet ve kudret sahibi bir Rabbi Rauf olduğunu öğrenmiş olanlar, bu hakikati bilirler de, Allah’ın (CC) icraatına gönül hoşluğuyla rıza gösterirler.

Bu icraat bir mihenk mahiyetindedir; her kulunun ayarını meydana kor. Kiminde teslimiyet ve sadakat, kiminde i’tiraz ve şekavet görülür. Bu dünya bir deneme yeridir. Herkes gelir, rengini, boyunun ölçüsünü ve ne mal olduğunu gösterir geçer. Maksat zenginlikte, fakirlikte değil, maksat imtihanı kazanmaktadır. Bu da Allah’ın (CC) yaptığını ve münasip gördüğünü canla başla kabul etmekle olur, Allah (CC) bazı kullarını varlıkla imtihan eder, bazı kullarını yoklukla… Muhakkak olan bir şey varsa o da, varlıklı olanların mutlaka Allah (CC) yanında seçkin oldukları anlaşılmaz. Allah’ın (CC) buyruklarına riayet derecesine bakılır; yoksa yalnız zenginliğe kalırsa, varlık yüzünden Allah’ın (CC) hışmına uğrayan kapitalist çoktur. Fakirin de mutlaka Allah (CC) yanında menfur olduğu anlaşılmaz. Fakir olduğu halde Allah’a (CC) nazını geçiren nice kullar vardır.

Herkes zengin olmak ister. Allah (CC) insanlar için zenginlik yollarını açmış, sebeplerini bildirmiştir. Her insan bu yollardan çalışırsa da kazançları müsavi olmaz. Allah’ın (CC) hikmetleri vardır. Her kuluna belli bir nasip takdir etmiştir. Hakk’ın (CC) takdir ettiği bu nasibi bulmak için çalışmak şarttır. Çalışmayan mahrum kalır, tembellik haramdır, fakat sa’yü gayretten sonra mukadder olan nasibine razı olmak ve ilerisi için beyhude zorlanmamak lazımdır. (Kanaat) denilen mana da işte budur ve zenginlik de, hakikatte bu kanaatten ibarettir. Bu sayede kendinden daha üstün olanların malına, servetine veya mevkiine göz dikmek veya onlara haset etmek gibi, iç yakıcı üzüntülerden kendini kurtarmış olur. Bunda geniş bir gönül ferahlığı vardır. El-Muğni  Bunun aksi gidişde olanlar çok haris, çok tamahkar olanlardır. Bunlar için rahat ve huzur yoktur. Onlar şöyle bir sükun içinde yemek bile yiyemezler; bilfarz bütün çevrelerine malik olsalar, madem ki doymazlar, yine fakirdirler. Çünkü bunlar, daima kendilerinin servet veya mevkiinin başkalarından daha çok olmasını ister dururlar. Bu ise mukadderatın ezeli hükmüne karşı durmaktır. Böyle yersiz istekler, ancak sahibini üzmekten başka bir netice vermez.

Bahtiyar zengin, elindeki servetle dünya ve ahireti birden kazananlardır. Servet sahipleri, yemekle dünyasını, yedirmekle de ahiretini kazanmış olur. Şu halde Allah’ın (CC) verdiği ni’metlerden israf etmemek şartiyle yemelidir. Diğer yandan da, Allah (CC) yoluna seve seve bağışlamaktan, yedirmekten de çekinmemelidir. Mali yardıma muhtaç, umumi işler ve insanlar arasında darlığa düşmüş hakiki yoksullar hiçbir zaman eksik olmaz. Bunlar ahiret postacısıdır. Ahirete gönderilecek şeyler, onlar vasıtasıyla gönderilir. Böyle bir postahane bulunması da büyük bir ni’met değil midir? Allah (CC) herkese serveü müsavi surette ihsan etmiş olsaydı, dünyanın nizamı bozulur, yeryüzünde fesatlar çıkardı.

Yüz kızartıcı nice kötülükler vardır ki, servet vasıtasiyle kolayca elde edilir. Fakir olan bir adam içkiye, fuhşiyata, kumara ve diğer kötülüklere tab’an düşkün olsa bile, elinde para olmadığı için bu fenalıkları yapamaz. Fakat böyle bir adam zengin olursa bütün ayıpları meydana çıkar. Çünkü fırsat bulmuştur. Aile yuvasındaki dirlik bozulur, birçok samimi dostlariyle arası açılır. Şu halde bu kabil kimseler hakkında fukaralığın daha hayırlı olduğunda şüphe yoktur. Gerçi fukaralığın sabrı çok güçtür. Fakat ecri de o nispette büyüktür. Mesela açken önüne çıkan haramı yemeyip de, helali buluncaya kadar sabretmek, değme babayiğitin karı değildir. Yırtıcı köpekler et bulursa hemen yerler. Acaba bu koyun eti mi, yoksa eşek eti mi, demezler; yani haram, helal seçmezler ve nefsi azınca, eline geçen herhangi bir dişiyle çiftleşir. Eğer insan da böyle yapacak olursa onlardan ne farkı kalır? İnsanlık sınırlan edeple, ahkamla çevrilmiş değil midir?

[1] Fatır S. A.15

[2] Necm S. A.48

[3] Müslim, Zekat, 117, Hadis 1048