Hadis-i şeriflerde belirtildiği üzere gerek erkek tarafı olsun, gerek hanım tarafı olsun, eş seçiminde dikkat edecekleri en mühim husus, “dindarlık”tır.
Şayet taraflarda çok güçlü bir imân ve “âhiret inancı” olmazsa, o vakit pek çok örneği görüldüğü üzere, taraflar birbirinin zahirî güzelliklerini sevecek, o güzellikte ârıza başlar başlamaz, birbirlerinden soğuyup, daha sonra da ayrılacaklardır. Sözde “sanat dünyası”nda ve “sosyete âlemi”nde örnekleri görüldüğü gibi. Oysa taraflarda âhiret inancı güçlü olursa, o beraberlik hem bu dünyada, hem ebedî hayat olan âhiret âleminde devam edecektir.
Bediüzzaman hazretleri bu hususa işaret ederek şöyle demektedir:
“… Nev-i beşerin hayat-ı dünyevîyesin de en cemiyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir cennet, bir melce’ bir tahassüngâh (sığmak) ise, âile hayatıdır. Ve herkesin hânesi (evi), küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve âile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddi ve vefadarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârâne merhamet ile olabilir. Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise, ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle, akidesiyle olabilir.
“Meselâ, der; ‘Bu haremim (eşim), ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta dâimî bir refika-i hayatimdir (hayat arkadaşımdır). Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de, zararı yok; çünkü ebedî bir güzelliği var; gelecek ve böyle dâimî arkadaşlığın hatırı için, herbir fedakârlığı ve merhameti yaparım/ diyerek, o ihtiyâre karısına, güzel bir hûri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa kısacık, bir iki saat sûrî (geçici) bir refâkatten sonra ebedî bir firâk (ayrılık) ve müfârakata uğrayan arkadaşlık, elbette gayet sûrî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye mânâsında ve bir mecâzî merhamet ve sun’î bir hürmet verebilir. Ve hayvanatta olduğu gibi başka menfaatler ve şâir gâlip hisler, o hürmet ve merhameti mağlup edip, o dünya cennetini cehenneme çevirir.” (Şuâlar/167)
Âhiret inancı güçlü olan bir erkek, Cennet’te hurilerden de güzel olacağını bildiği için, ihtiyarlığında bile hanımını ciddi sevecektir.
Şayet erkek dindar olmazsa, âhiret inancı olmadığından, hanımını, “ebedî hayat arkadaşı, dünya saadetinin temel kaynağı ve sair günahlardan kendini muhafaza eden bir koruyucu” olarak görmeyecek, o kadının yalnızca geçici gençliğini sevecek ve o gençlikte ve dış güzellikte bir arıza başlar başlamaz ondan soğuyacaktır.
Bu bakımdan kızlar da çok dikkatli olmalı. Maişet derdinden kurtulmak ve sair düşüncelerle, ahlâkını kaybetmiş bir erkeğin tahakkümü altına girmemeli ve tam uygun, dindar ve ahlâklı bir eş buluncaya kadar sabretmelidirler.
Evlilik hayatında dikkat edilmesi gereken en mühim husus, sılâ-i rahmi kesmemektir. En başta ana-baba hakkına riayet etmek, onları üzmemektir. Gerek erkek, gerek hanım evlendikten sonra, kendi anne babalarını üzer ve onlarla alâkayı keserse veya eşinin anne baba ve akrabalarıyla ilgisini kesme noktasında baskı yaparsa, o vakit ortaya dehşet verici bir durum çıkmış olur. Anne baba ve akrabalarla alâkayı kesmek “büyük günah”lardandır. Anne ve babaya “öf demek bile haramdır.
Öyle dehşetli bir zamanda yaşamaktayız ki, İslâm terbiyesi iyice zayıflamış olduğundan yirmiden, belki kırkta bir çocuk, baba ve annesinin karşılıksız sevgisine ve ilgisine mukabil gerekli karşılığı vermekte, onlara hürmet ve muhabbetini devam ettirmektedir. Bu samimi hisleri ise, ancak dinî inancın güçlülüğü muhafaza ettirmektedir. Şayet dinî şuur yoksa, Allah muhafaza buyursun, bu duygular evlilikten sonra iyice körelmekte ve insan anne babasına devamlı karşı gelen “insan bozması bir canavar” olup çıkmaktadır.
Nice dindar erkek, sırf güzelliklerine, yahut zenginliğine, yahut tanınmış bir aileye mensup oluşuna aldanarak, dindarlığına dikkat etmeden evlilik yapüğı için dizini dövüp durmuştur. Hâkeza aynı durum hanım tarafı için de mevzubahistir.
Sonradan bin pişman olmamak için, ilk baştan “dindarlık şartı” aranmalıdır.
Şimdi gelelim evlenecek taraflarda aranılacak diğer hususiyetlere:
Sağlıklı olmak: Gerek erkek, gerek kız tarafının sağlıklı olması, bulaşıcı ve tedavisi imkansız bir hastalıklarının bulunmaması hususu da araştırılmalı ve göz önünde bulundurulmalıdır. Doğacak çocukların sağlıklı olması için bu çok mühim bir husustur.
Çocuk doğuracak kadın: Evlenilecek hanımın çocuk doğurması tercih sebebidir. Bu mevzu ile ilgili şü hadis-i şerife bakalım:
• Mâkıl b. Yesar (r.a.) şöyle anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.)’a bir adam geldi ve:
“Yâ Resûlullah! Ben şeref ve makam sahibi zengin bir kadın buldum. Ancak şu var ki, çocuğu olmuyor. Onunla evleneyim mi?” dedi. Resûl-i Ekrem ise, ona müsaade etmedi.
Sonra ikinci bir adam geldi. Ona da aynısını söyledi. Daha sonra üçüncü bir şahıs geldi ona da:
“Sevimli ve çocuk doğurabilecek kadınlarla evleniniz; çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övünürüm.” buyurdu. (Tergib ve Terhib, c.4/207-19)
Denklik: Gerek erkeğin, gerek hanımın birbirlerine “denk oluşu” hususu çok mühimdir. Buna “küfüv oluş” da denir. Hani, “Boyu boyuma, huyu huyuma-uygun biri.” denir ya, o tarif daha da genişletilmeli. Bu tarife, dindarlık, asâlet, maddî durum, yaş ve sair unsurlar da ilave edilmelidir.
İki taraf arasında kapatılması imkansız “uçurum” varsa, saadetin yakalanması çok zordur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Çocuklarınız için hayırdı kimseler) seçiniz. Birbirine denk olanları evlendiriniz, (kadınlarınızı) dengine nikahlayınız.” (Feyzü’l-Kadir, c.3, s.237)
Yaş haddi: Erkek ve kız, büluğ çağma girdikten sonra ev- lendirilebilirlerse de, her iki tarafın da “olgunlaşmasına dikkat edilmelidir. Bir kere erkek, evi geçindirebilecek bir meslek sahibi ve ailenin mesuliyetini müdrik olmalıdır. Bu bakımdan küçük yaşta evlilik mahzurludur. Meselâ, küçük yaşta evlenen bir erkek çocuğu, tahsilinden, büyümesinden, evini geçindirebilecek bir san’attan mahrum olur. İmam-ı Azam Hazretleri, işte bunun için talebesi İmam Ebu Yusuf’a şu tavsiyede bulunmuştur:
“İlmi okumadan, ihtiyaçlarını temin etmeden evlenme. Evve-lâ ilmi tahsil et, sonra helâlinden mal kazan, ondan sonra evlen.”
Küçük yaşta evlenen erkek çocuğu, İslâmiyette aile vazifeleri ve kadın hukuku nedir, kadın nasıl idare edilir, “Hepiniz çobansınız. Erkek, ailesinin çobanıdır.” hadis-i şerifi gereğince “çobanlık vazifesini” bilemeyeceği için ailesini idare edemeyecek, evde huzursuzluk çıkacaktır.
Erkek, kızdan yaşça büyük olmalıdır. Kız çocukları, gerek zihnî, gerek cinsî bakımdan erkekten daha çabuk olgunlaşmakta, buna mukabil erkekten evvel çocuk yapma kabiliyetini kaybetmektedir. Bu bakımdan evlenecek erkek ve kadının arasında muayyen bir yaş farkı olmalıdır.
Bakire olanı tercih: Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ashabına bâkire ile evlenmelerini tavsiye ederdi; çünkü bâkire kızla evlenmek saadet, ülfet, muhabbet ve bereket kaynağıdır. Onu kendine bağlamak, arzu ve ahlâkına göre hareket ettirmek daha kolaydır. Halk arasında, “Bâkire kızla evlen; zira gözünü açar, yuvasını ve kocasını görür.” sözü meşhurdur.
Bu hususla ilgili bir hadis-i şerif nakledelim.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Size bekâr (kız)larla evlenmek gerekir. Zira onlar, döl yatağı bakımından çok evlat yetiştirmeye daha istidâtlı, ağzı daha tatlı, hilesi daha kıt ve az bir şeyden hoşlanıcıdırlar.” (FeyzüT-Kadir, c.4/336)