Ebedî Beraberliğin Ehemmiyeti

By | 1 Ağustos 2019

Hadis-i şeriflerde belirtildiği üzere gerek erkek tarafı olsun, gerek hanım tarafı olsun, eş seçiminde dikkat edecek­leri en mühim husus, “dindarlık”tır.

Şayet taraflarda çok güçlü bir imân ve “âhiret inancı” olmazsa, o vakit pek çok örneği görüldüğü üzere, taraflar birbirinin zahirî güzelliklerini sevecek, o güzellikte ârıza başlar başlamaz, birbirlerinden soğuyup, daha sonra da ayrılacaklardır. Sözde “sanat dünyası”nda ve “sosyete âlemi”nde ör­nekleri görüldüğü gibi. Oysa taraflarda âhiret inancı güçlü olursa, o beraberlik hem bu dünyada, hem ebedî hayat olan âhiret âleminde devam edecektir.

Bediüzzaman hazretleri bu hususa işaret ederek şöyle demektedir:

“… Nev-i beşerin hayat-ı dünyevîyesin de en cemiyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir cennet, bir melce’ bir tahassüngâh (sığmak) ise, âile hayatıdır. Ve herkesin hânesi (evi), küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve âile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddi ve vefadarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârâne merhamet ile olabilir. Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise, ebedî bir arka­daşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve had­siz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle, akidesiyle olabilir.

“Meselâ, der; ‘Bu haremim (eşim), ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta dâimî bir refika-i hayatimdir (hayat arkadaşım­dır). Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de, zararı yok; çünkü ebedî bir güzelliği var; gelecek ve böyle dâimî arkadaşlığın hatırı için, herbir fedakârlığı ve merhameti yaparım/ diye­rek, o ihtiyâre karısına, güzel bir hûri gibi muhabbetle, şef­katle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa kısacık, bir iki saat sûrî (geçici) bir refâkatten sonra ebedî bir firâk (ayrılık) ve müfârakata uğrayan arkadaşlık, elbette gayet sûrî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye mânâsında ve bir mecâzî merhamet ve sun’î bir hürmet verebilir. Ve hayvanatta olduğu gibi başka menfaatler ve şâir gâlip hisler, o hürmet ve merha­meti mağlup edip, o dünya cennetini cehenneme çevirir.” (Şuâlar/167)

Âhiret inancı güçlü olan bir erkek, Cennet’te hurilerden de güzel olacağını bildiği için, ihtiyarlığında bile hanımını ciddi sevecektir.

Şayet erkek dindar olmazsa, âhiret inancı olmadığından, hanımını, “ebedî hayat arkadaşı, dünya saadetinin temel kaynağı ve sair günahlardan kendini muhafaza eden bir koruyucu” olarak görmeyecek, o kadının yalnızca geçici gençli­ğini sevecek ve o gençlikte ve dış güzellikte bir arıza başlar başlamaz ondan soğuyacaktır.

Bu bakımdan kızlar da çok dikkatli olmalı. Maişet derdinden kurtulmak ve sair düşüncelerle, ahlâkını kaybetmiş bir erkeğin tahakkümü altına girmemeli ve tam uygun, din­dar ve ahlâklı bir eş buluncaya kadar sabretmelidirler.

Evlilik hayatında dikkat edilmesi gereken en mühim husus, sılâ-i rahmi kesmemektir. En başta ana-baba hakkına riayet etmek, onları üzmemektir. Gerek erkek, gerek hanım evlendikten sonra, kendi anne babalarını üzer ve onlarla alâkayı keserse veya eşinin anne baba ve akrabalarıyla ilgisini kesme noktasında baskı yaparsa, o vakit ortaya dehşet verici bir du­rum çıkmış olur. Anne baba ve akrabalarla alâkayı kesmek “büyük günah”lardandır. Anne ve babaya “öf demek bile haramdır.

Öyle dehşetli bir zamanda yaşamaktayız ki, İslâm terbi­yesi iyice zayıflamış olduğundan yirmiden, belki kırkta bir ço­cuk, baba ve annesinin karşılıksız sevgisine ve ilgisine muka­bil gerekli karşılığı vermekte, onlara hürmet ve muhabbetini devam ettirmektedir. Bu samimi hisleri ise, ancak dinî inan­cın güçlülüğü muhafaza ettirmektedir. Şayet dinî şuur yoksa, Allah muhafaza buyursun, bu duygular evlilikten sonra iyice körelmekte ve insan anne babasına devamlı karşı gelen “in­san bozması bir canavar” olup çıkmaktadır.

Nice dindar erkek, sırf güzelliklerine, yahut zenginliğine, yahut tanınmış bir aileye mensup oluşuna aldanarak, dindarlı­ğına dikkat etmeden evlilik yapüğı için dizini dövüp durmuş­tur. Hâkeza aynı durum hanım tarafı için de mevzubahistir.

Sonradan bin pişman olmamak için, ilk baştan “dindar­lık şartı” aranmalıdır.

Şimdi gelelim evlenecek taraflarda aranılacak diğer hu­susiyetlere:

Sağlıklı olmak: Gerek erkek, gerek kız tarafının sağlıklı olması, bulaşıcı ve tedavisi imkansız bir hastalıklarının bu­lunmaması hususu da araştırılmalı ve göz önünde bulundu­rulmalıdır. Doğacak çocukların sağlıklı olması için bu çok mühim bir husustur.

Çocuk doğuracak kadın: Evlenilecek hanımın çocuk do­ğurması tercih sebebidir. Bu mevzu ile ilgili şü hadis-i şerife bakalım:

• Mâkıl b. Yesar (r.a.) şöyle anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.)’a bir adam geldi ve:

“Yâ Resûlullah! Ben şeref ve makam sahibi zengin bir ka­dın buldum. Ancak şu var ki, çocuğu olmuyor. Onunla ev­leneyim mi?” dedi. Resûl-i Ekrem ise, ona müsaade etmedi.

Sonra ikinci bir adam geldi. Ona da aynısını söyledi. Daha sonra üçüncü bir şahıs geldi ona da:

“Sevimli ve çocuk doğurabilecek kadınlarla evleniniz; çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övü­nürüm.” buyurdu. (Tergib ve Terhib, c.4/207-19)

Denklik: Gerek erkeğin, gerek hanımın birbirlerine “denk oluşu” hususu çok mühimdir. Buna “küfüv oluş” da denir. Hani, “Boyu boyuma, huyu huyuma-uygun biri.” denir ya, o tarif daha da genişletilmeli. Bu tarife, dindarlık, asâlet, maddî durum, yaş ve sair unsurlar da ilave edilmelidir.

İki taraf arasında kapatılması imkansız “uçurum” varsa, saadetin yakalanması çok zordur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyur­maktadır:

“Çocuklarınız için hayırdı kimseler) seçiniz. Birbi­rine denk olanları evlendiriniz, (kadınlarınızı) dengine nikahlayınız.” (Feyzü’l-Kadir, c.3, s.237)

Yaş haddi: Erkek ve kız, büluğ çağma girdikten sonra ev- lendirilebilirlerse de, her iki tarafın da “olgunlaşmasına dik­kat edilmelidir. Bir kere erkek, evi geçindirebilecek bir meslek sahibi ve ailenin mesuliyetini müdrik olmalıdır. Bu bakım­dan küçük yaşta evlilik mahzurludur. Meselâ, küçük yaşta evlenen bir erkek çocuğu, tahsilinden, büyümesinden, evini geçindirebilecek bir san’attan mahrum olur. İmam-ı Azam Hazretleri, işte bunun için talebesi İmam Ebu Yusuf’a şu tav­siyede bulunmuştur:

“İlmi okumadan, ihtiyaçlarını temin etmeden evlenme. Evve-lâ ilmi tahsil et, sonra helâlinden mal kazan, ondan sonra evlen.”

Küçük yaşta evlenen erkek çocuğu, İslâmiyette aile vazi­feleri ve kadın hukuku nedir, kadın nasıl idare edilir, “Hepi­niz çobansınız. Erkek, ailesinin çobanıdır.” hadis-i şerifi ge­reğince “çobanlık vazifesini” bilemeyeceği için ailesini idare edemeyecek, evde huzursuzluk çıkacaktır.

Erkek, kızdan yaşça büyük olmalıdır. Kız çocukları, gerek zihnî, gerek cinsî bakımdan erkekten daha çabuk olgunlaş­makta, buna mukabil erkekten evvel çocuk yapma kabiliye­tini kaybetmektedir. Bu bakımdan evlenecek erkek ve kadı­nın arasında muayyen bir yaş farkı olmalıdır.

Bakire olanı tercih: Peygamber Efendimiz (s.a.v.), asha­bına bâkire ile evlenmelerini tavsiye ederdi; çünkü bâkire kızla evlenmek saadet, ülfet, muhabbet ve bereket kaynağıdır. Onu kendine bağlamak, arzu ve ahlâkına göre hareket ettir­mek daha kolaydır. Halk arasında, “Bâkire kızla evlen; zira gözünü açar, yuvasını ve kocasını görür.” sözü meşhurdur.

Bu hususla ilgili bir hadis-i şerif nakledelim.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Size bekâr (kız)larla evlenmek gerekir. Zira onlar, döl yatağı bakımından çok evlat yetiştirmeye daha istidâtlı, ağzı daha tatlı, hilesi daha kıt ve az bir şeyden hoşlanıcıdırlar.” (FeyzüT-Kadir, c.4/336)