Bu sırada sahneye yiğit bir kadın çıktı. Kocası ve iki oğlu savaşmak için gelmişti. Kendisi de mücahitlere su dağıtmak, yaralarım sarmak için ordudaydı. Peygamber Efendimizin etrafında çok az kimsenin kaldığını görünce koşup yanına geldi. Tam bu sırada bir grup müşrik O’na doğru geliyordu. “Bunlara karşı kim çıkacak?” deyince, “Ben, ey Allah’ın Resûlü!” dedi Ümmü Umâre Nuseybe bint-i Ka’b. Sargı bezlerini, su mataralarını bir yana fırlattı ve eline kılıç alıp kahramanca düşmana saldırmaya başladı. Utanmaz müşrikler, bu kadına bile kılıç sallamaktan geri durmuyorlardı. Tam on iki yerinden yara aldı. Ama önemsemiyordu. Kanını Sevgili Peygamberi uğrunda akıtmayı göze almıştı bir kere. O dehşet anında bile Peygamberine olan sevgisini dile getirdi:
– Ey Allah’ın Resûlü, dua et de Cennette sana komşu olayım!
Peygamber Efendimiz de:
– Allahım! Bunları Cennette bana komşu et! diye dua etti ona ve iki çocuğu ile kocasına.
Artık ölse de gam yemeyecekti.
– Bu yeter bana, dedi Hz. Nuseybe. Dünyada her musibete razıyım artık.
Cennette O’na (sav) komşu olmanın, sevgisinden ve yaşayışımızda O’na benzemekten geçtiğini biliyor, düşünüyor muyuz?