Dilin Âfetleri (Lüzumu Olmayan Söz)
Sana lüzumu olmayan sözü söylersin. Söylemediğin zaman din ve dünyan için sana hiçbir zarar vermez. Bununla İslâmiyetin güzelliğinin dışında kalırsın. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: «Kaçınılması icabeden şeyden el çekmek, İslâmın güzelliğindendir» (4). Bu nev’i sözler şöyledir ki: İnsanlarla oturur, yolculuk hikâyeleri, bağ, bahçe, dağlara ait sözler söyler, geçmişte başından geçenleri eksiksiz ve mübalâğasız anlatır. Bunların hepsi lüzumsuzdur. Bunlardan kaçmalıdır. Zira söylenmemelerinde hiçbir zarar yoktur. Bunun gibi, bir kimseyi görüp, ihtiyacın olmayan şeyi sorman da böyledir. Bu da sormanda bir âfet olmadığı zamandır. Ama meselâ oruç tutuyor musun? diye sorsan doğru söylerse ibadeti izhâr eylemiş olur. Yalan söylerse, günahkâr olur. Sebebi sen olursun. Bu ise zaten câiz değildir. Bunun gibi, nereden geliyorsun? Ne yapıyorsun? Ne yapıyordun? diye sorsan, belki açık olarak cevap veremez, yalana sapar. Bu da aslında kötüdür. Fuzuli ve lüzumsuz olan, içinde kötülük ve günah bulunmayan sözdür. Dilin Âfetleri (Lüzumu Olmayan Söz)
Derler ki, Lokman Hekim bir sene Dâvud aleyhisselâmın yanına gitti. Zırh yapıyordu. Lokman, ne yaptığını sormak ve öğrenmek istedi. Soramadı. Nihayet tamamladı ve giydi. Sonra, bu harb için iyi bir elbisedir, buyurdu. Lokman anladı ve «Susmada hikmet vardır. Fakat ne yazık ki rağbet eden az», dedi. Böyle suallerin sebebi, insanların hâllerini bilmek, yahut bir kimse ile konuşup onu sevdiğini izhâr eylemektir. Bundan kurtuluş için ilâç, ölümün yakın olduğunu, yanında olduğunu bilmektir. Yaptığı her teşbih ve zikirj saklanan bir hazinedir. Yapmazsa çok ziyan eder. Ameli olarak ilâç, uzlet etmek veya ağzına taş koymaktır.
Haberde geldi ki: Uhud harbinin vâki olduğu gün, bir genç şe hid oldu. Onu buldukları zaman açlıktan karnına taş bağlamış olduğunu gördüler. Annesi yüzündeki toz ve toprakları silip; «Cennet sana mübarek olsun», dedi. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: «Nereden biliyorsun? Belki işine yaramayan bir şeye bahillik etmişti, yahut kendisine faydası olmayan bir söz söylemişti. Demek istiyorum ki, hesabı ondan sorulur. Sizin sözünüzün mânâsı ise elem ve hesab görmez demektir» 0). Bir gün Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Şimdi Cennet ehlinden birisi içeri girer» (2). Abdullah ibn Selâm (radıyallahü anh) içeri girdi. Kendisi için buyurulanı bildirdiler ve senin amelin lişinl nedir? dediler. «Benim amelim azdır. Fakat bana lâzım olmayan şeyi yapmam ve insanların fenalığını istemem», dedi. Dilin Âfetleri (Lüzumu Olmayan Söz)
Bir şey bir kelime ile söylenebiliyorsa, uzatılırsa ve iki kelime daha ilâve edilirse, o iki kelime fuzuli olur ve vebali söyleyene olur. Sahabeden biri diyor ki: «Bir kimse bana bir söz söylese, ona cevap vermem. Susamış bir kimsenin suya ihtiyacından çok olsa, fuzûli olur korkusuyla cevap vermekten korkarım». Matraf ibn Abdullah (rahmetullahi aleyh) diyor ki: «Allahü Teâlâ’nın celâlini kalbinizde büyütünüz. O’nun ismini olur olmaz yerde söylemeyiniz. Nasıl binek hayvanına ve kediye Allah seni şöyle yapsın dersiniz?» Re sûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Fazla sözü sonraya bırakana, fazla malı verene, yâni kesenin bağını çözüp, dilinin ucuna bağlayana saadetler olsun». Yine buyurdu: «İnsan için uzun dilli olmaktan daha kötü şey yoktur» t1).
Söylediğin her şeyi sana yazarlar. Eğer melekler bedava yaz mayıp, yazmak için para isteselerdi, korkup onda bir konuşurdun. Çok konuşmakta geçen vakitten meydana gelen ziyan, senden isteyecekleri ücretteki ziyanından daha çoktur.